Değerini bilemediğimiz değerlerimizden..
Bayram tatilimizi üç aile dostumuzla birlikte Deniz Otobüsü ile gittiğimiz Marmara Adası'nda geçirdik. Kaldığımız otel, adada benzeri olmayan konseptte zeytin ağaçları arasında saklanmış 12 odalı taş kaplamalı şirin mi şirin bir butik otel.
Yapılan güzel bir işe destek olma amacıyla oteli öyküsünü anlatmak istedim. İsmail Bey ve eşi Sibel Hanım, Boğaziçi Üniversitesi turizm bölümünde okuyan kızları Belis’e iş olanağı yaratma amacıyla otel işine girmişler. Okul bitiminde kızları otel yerine Londra’da bulduğu işi tercih edince oteli kendileri işletmek zorunda kalırlar..
Sevgilerini de katarak hazırladıkları yemekler, verdikleri hizmet insanlara huzur veriyor.
İstanbul’dan adaya ulaşım öyküsü de ilginç.
Yıllar boyunca İstanbul'dan adaya ulaşım Karaköy rıhtımından hareket eden "Ayvalık" ve "Gemlik" gemileriyle sağlanırken, “Uludağ" ve "Mavi Marmara"nın hizmete sokulmasıyla uzun yolculuğu keyfe çeviren babalar gemisi seferleri 1990'lı yılların başında deniz otobüslerinin devreye girmesiyle sona ermişti.
1989-1991 yılları arasında İstanbul Deniz Otobüsleri Genel Müdürlüğü (İDO) yaptığım dönemde “Marmara Adası-Avşa” hatlarının fizibilite çalışmalarında; “Ekonomik boyutunun rantabl olmasının yanı sıra İstanbullulara ve her iki ada halkına daha kaliteli hizmet verileceği" kararına varılmıştı.
İskele yerinin tespitinde ve hizmetlerin eksiksiz yerine getirilme çalışmalarında 1972-1980 döneminde Marmara Adası Belediye Başkanlığı'nı başarıyla üstlenen rahmetli Ahmet Enön; “25 Haziran 1930'da Mustafa Kemal Atatürk, Marmara Adası'yla ilgili şöyle diyor: “'Marmara Adası, bu çevrenin miğferi olarak ele alınmalıdır. Adanın her iki sahille yakınlığı, merkezi mevkii letafeti, kendisinin ve kıyılarının her türlü tesisata müsait olması, emsalsiz imkandır' sözlerinin gereğini sizlerde bu seferleri başlatarak yerine getirecek ve ada halkına hizmet etmiş olacaksınız” demişti..
İstanbul’a bu kadar yakın, doğal güzellikleriyle havasıyla deniziyle adeta ülkemizin cennet köşelerinden , binlerce yıllık tarihi geçmişiyle yeterince değerini bilemediğimiz Marmara Adası;
Dört gün kaldığımız adayı, Paşa limanı’nı, Avşayı ; Gündoğan köyü doğumlu sanayici, başarılı iş insanı Hüseyin Semerci ve annesi ilkokul, babası lise öğretmeni kendiside ODTÜ’de İngilizce öğretmenliği eğitimi almış Pelin hanımla karadan ve denizden tekneyle gezdik.
Pelin öğretmen, atalarımız yaklaşık dört yüz yıldır bu toprakların insanları..
Annem ve babam sevgiyle saygıyla anılan Cumhuriyetin öğretmenlerinden..
Her ikisi de adanın tarihini, kültürünü ve sosyal yaşamını çok iyi biliyorlar ve adalılar kendilerini sevgi ve saygıyla selamlıyorlar..
Pelin hanım ve Hüseyin beyin anlatımlarından edindiklerimi sizlere aktarmak istiyorum.
“Altıbin yıllık bir geçmişe sahip olduğu düşünülen ada Roma döneminde ilk Hıristiyanların sürgün yeri, Bizans döneminde keşişlerin ikametgahıymış.
15. yüzyılda Osmanlıların eline geçmiş.
O dönemde adanın merkezinde; Rumlar, Yahudiler, Ermeniler ve Türklerin yaşadığı dört köy bulunmaktaymış.
I. Dünya Savaşı’ndan önceki yıllarda adanın Marmara, Prastos (Gündoğdu) ve Aftoni (Asmalı) limanları çeşitli ulusların bayraklarını taşıyan gemilere barınma imkanı sağlamaktaymış.
Saraylar Köyü’nde çıkan mermerler; Osmanlı döneminde, bölgede yapılan birçok cami, Dolmabahçe ve Çırağan Sarayı ile Aya İrini, Ayasofya ve Artemis Tapınağı gibi tarihi yerlerin sütunlarında kullanılmış.
Türkiye’nin çoğu yöreleri gibi Marmara Adası da buram buram tarih kokmakta.
Adada yüzyıllar boyunca çeşitli ulus ve kültürleri bağrında barındırdığını bilgisi sayısı az da kalsa tarihi eserlerden belli oluyor..
36 kilise ve manastırı bulunan adada maalesef bunlardan geriye sadece kalıntıları kalmış.
Örneğin, Bizans dönemi eseri Aya Nikola kilisesi, Hükümet Konağı ve Marmara Lisesi olarak kullanılan neoklasik Rum okul yapıları.
Lozan Antlaşması'nın mübadele maddesi hükümleri uyarınca Rumlar Yunanistan'a gidince, adaya özellikle Karadeniz Bölgesi'nden gelen yurttaşlarımız yerleştirilmiş.
Marmara Adası’nda, Gündoğdu, Topağaç, Asmalı, Çınarlı, Saraylar adlarıyla beş köyde yerleşim sürmekte.”
Bize Cennet Marmara Adamızı ve diğer adaları gezdirerek çevreyi tanıtan değerli bilgileri bizlere aktaran değerli arkadaşlarımız Pelin hanıma ve Hüseyin beye teşekkür ederim.
Görebildiğim kadarıyla, bir zamanlar balıkçılık, ticaret ve denizcilik sayesinde bölgeye hâkim olan Marmara Adası sakinleri ise gittikçe azalan deniz kaynakları, gelir sağlayamayacak hale gelen zeytincilik ve bir türlü toparlanamayan turizm sektörüyle ayakta kalmaya çalışıyor.
Marmara Adası, sadece orta yaşlıların ve yazlıkçıların gittiği bir tatil beldesi olmaktan mutlaka kurtarılmalıdır.
Cennet adamızın turizmden hak ettiği ekonomik değeri alabilmesi adına önerilerime gelince; “Geçmişin izlerini taşıyan tüm tarihi eserlerin, ören yerlerinin restorasyonu sağlanarak yabancı ve yerli turistlerin ziyaretine açılmalı.
Turizm Bakanlığı; Marmara, Paşa Limanı, Ekincik ve Avşa adalarında uluslararası turizm standartlarına uygun, konaklama ve dinlenme birimlerinin yer aldığı turizm master yatırım planı hazırlanmalı teşvik ve destek politikalarıyla hayata geçirilmelidir.”
Yıllar sonra tekrar gezme fırsatını bulduğumuz Marmara Adası'nın misafir sever insanlarına da teşekkürler.