Değer yaratma zinciri yenileniyor
Benoit Mandelbrot ve Kennet Wilson çok skalalı düşüncenin temellerini atan iki bilim insanıdır. Bu iki bilim insanı, doğanın geometrilerle dolu olduğunu keşfettiler. Doğadaki her parçanın tekrar tekrar bütüne benzeyen yapılardan oluştuklarını belirleyerek matematik formüllerle tanımladılar. Deniz kıyılarında dalgaların görüntülerde olduğu gibi yapılar "kendine benzerlik özelliği" taşıyor ve ona dayanıyorlardı. Franktal fotoğraflar ne kadar büyütülürse büyütülsün, ayrıntılarına ne kadar inilirse inilsin, sürekli birbirini tekrar eden yapı örnekleri gözlemleniyordu.
Greg Binning, sadece yapıların değil, süreçlerin de kendine benzerlik özellikleri taşıdığını ileri sürdü. Süreçlerin parçaları da belli ölçü düzeylerinde belli yapılarda kendine benzerlik özelliği taşıyordu.
Fizikçiler laboratuvarda bir varsayımı test ederken, önce "değişmez" olanları saptıyor; sonra farklı koşullarda "değişmeleri" gözlemleyerek "yasalara" ulaşıyordu.
Doğada gözlenen, sosyal yaşamın derinliklerine de sinen temel olgulardan biri de asıl amaca yönelik çabaların azınlıkta, etkili sonuç üretmeyen çabaların çoğunlukta olmasıydı. Albert- Laszlo Barabasi Bağlantılar adlı kitabında aynı konuya bir başka yönüyle dikkat çekiyordu: Dikkatli bir gözlemci olan Pareto, İtalya'daki toprakların yüzde 80'in toplam nüfusunun sadece yüzde 20'sinin elinde olduğunu saptadı. Söz konusu saptama," 80/20 kuralı" olarak da bilinen "Pareto Kuralı" ya da "Pareto İlkesi" adlandırılan çok temel bir ölçüt ortaya koydu. Daha sonra söz konusu ilke Murphy Yasası'na dönüştürüldü: Karın yüzde 80'ini çalışanların yüzde 20'si sağlar. Müşteri hizmeti sorunlarının yüzde 80'ini tüketicilerin sadece yüzde 20'si yaratır. Kararların yüzde 80'i toplantı süresinin yüzde 20'sinde alınır.
Bilim ve teknolojik gelişmelerin yarattığı temel eğilimler, üretimin örgütlenmesini, endüstri-devlet ilişkilerini ve devletlerarası ilişkileri, değer yaratma zincirinde bütün halkalarını yeniden yapılandırıyor. Sanayi Devrimi sonrasının oluşturduğu sektörlerin yapıları, işlevleri, potansiyelleri ve performansları değişiyor. Bu değişmeler karşısında 80/20 kuralının üretken 20'lik bölümünün verimini artırmanın yol ve yordamını bulan toplumlar değişmelere daha iyi uyum gösterirken, 80'lik bölümün sığ ve anlamsız tartışmalarında kalanlar yarışı kaybediyor.
Akışa kendimizi bırakmak
Doğadaki olguların kendine benzerlik özelliği taşıyan yapılarının sağlıklı olduğunu, 80/20 kurulanının geçerliliğini kabul ederek elleri kolları bağlı oturarak; bekle-gör mantığına sığınarak olup bitenlere seyirci mi kalmalıyız? Çoğu insanın kabullendiği söylem çağlanının seline mi kapılmalıyız? Böylesi bir tutum bizi, gelişmeleri izleyici konumunda, önder konumuna taşır mı?
Gelecek 10 yılda "değer yaratma zincirinde" ciddi yenilemelerin olacağını söylemek, bir öngörü ve kehanet olmaktan çıkmış durumda. Bu değişmeleri yakından izler hatta gelişmeleri yaratan ve yönlendirenler arasına katılırsak, gelişmelerin yarattığı fırsatları değerlendirebilir; tehditleri de en düşük maliyetle savuşturabiliriz.
Değer yaratma zincirini üç aşamada inceleyebiliriz: Dönüştürme işlemleri öncesi, dönüştürme aşaması ve dönüştürme sonrası.
Dönüştürme öncesi
Klasik endüstri döneminde fabrika-odaklı üretim sürecin merkezi konumdaydı. Bilgi teknolojilerinin devreye girmesi, internet ve bulut bilişim olanaklarının artması "akıllı, bağlantılı ürünlerin" insan yaşamının derinliklerine sinmesi değer yaratma zincirinin halkalarını farklılaştırıyor.
Yaşam biçimi ve yaşam tarzlarımızın akıllı, bağlantılı ürünlerin yaygınlaşması, üretim-tüketim- kullanım aşamalarında Ar- Ge, inovasyon, tasarım, marka ve imaja bağımlı hale gelmesini iyi analiz etmeliyiz. Satılabilir ürün ortaya çıkarmak için, kavram araştırmasından başlayarak ürün tasarımına, marka ve imaja, pazarda tutundurmaya kadar bütün aşamalarda değişim ve dönüşümün farkında olmalıyız.
Ayrıca küreselleşme süreci karşılıklı-bağımlılıkları artırıyor. Bağımlılıkların artması, alış-verişte eşdeğerlilik ilkesini yeniden biçimlendiriyor; satın alma kalıplarını değiştiriyor; iş istihbaratını, rekabet edebilmenin merkezine yerleştiriyor.
Geleneksel sanayi üretimi aşamasında ticaretin ağırlık konuları olmayan izinler, iş yapma kolaylığının etkileri vb. sistem kapasitesinin yarattığı fırsat ya da engellerin ticaret ağlarındaki ağırlığı giderek artıyor.
İş insanlarının birikim yeteneği, yaygın anlatımı ile kar marjı giderek, dönüştürme öncesindeki önlemlere doğru kayıyor.
Dönüştürme aşaması
Tarım Devrimi ile toprak-odaklı üretim öne çıkmış; bütün büyük imparatorluklar stratejilerini topraklarını genişletme üzerine kurmuştu. Sanayi Devrimi, toplumun yeme-içme, giyinme-kuşanma, gitme-gelme, eğlenme-dinlenme, anlatma-dinleme gibi ihtiyaçlarını farklılaştırdı. Sosyolojik anlatımı ile yaşam biçimi ve yaşam tarzlarını değiştirdi. Bütün değişmelerin merkezinde "fabrika-odaklı üretim" vardı. Sendikaların ücret politikalarından siyasetin emek-odaklı ya da sermaye-odaklı olmasına kadar hayat fabrika-odaklı üretim ve bölüşüm ilişkileri üzerine kuruluyordu.
Fabrika-odaklı üretim ilk büyük hamlesini Ford'un "kayan bant" ile sağladığı verim artışıyla yaptı.
İkinci hamle 1960'lı yılların sonundaki elektronik-kontrolün ürem süreçlerinde hız ve esnekliği artırması ile ortaya çıktı. Şimdi birbiriyle iletişim kuran makineler aşamasına gelindi; buna bir internet ve bulut imkanlarının yarattığı bağlantılar eklenince, değer yaratma zincirinin "dönüştürme aşamasının" yapısı, işlevi, performansı ve potansiyeli yeniden yapılanarak kendi yeni normalini aramaya başladı.
Fabrika-odaklı üretimdeki dönüştürme aşamasında yenilenme, iş süreçlerini değiştirdiği gibi, işgücü profillerini de değiştiriyor. Bu değişme, işyerinde yönetim ile çalışan arasındaki ilişkileri de yeniden yapılandırıyor. İşyerlerinde "insan kaynaklarına bakış" değişiyor.
Dönüştürme sonrası
Değer yaratma zincirinde, hızla gelişen diğer alan, dönüştürme sonrasıdır. Tüketici eğilimlerine ilişkin verilerin derlenmesi, depolanması, süzülmesi, karşılaştırılması; tüketici değer, beklenti ve davranışların öngörülmesi ticarette hayati öneme sahip. Ayrıca, tüketici değerlerini izleyerek, rakipten bir adım önde geçebilmek için tüketici davranışlarını anlamak için noro pazarlamadan grup kararlarına kadar bilimsel inceleme yapma ihtiyacı artıyor; iş yerleri bu ihtiyacı kavrayabildiği zaman rakiplerinin bir adım önüne geçebiliyor.
Üretim sonrasında, satışla müşteriye erişmek önemli ama orada durursanız sadik müşterilerinizi yitirebiliyorsunuz. Satış sonrası hizmetlere yöneliş hızlanıyor. Büyük üreticilerin birçoğu daha şimdiden karlarının çoğunluğunu ürün satış bedellerinden elde etmiyor; satış sonrası hizmet bedellerinden ediyor.
Ekonomi küreselleştiği halde, ulus-devlet refleksi endüstri-devlet ilişkilerinde geçerli olduğundan, lojistik akışlarını tıkayan yönetişim boşluklarını dikkate almak gerekiyor. Taşıma sistemlerinde ülkeden ülkeye geçişlerin izinleri, kotaları serbest ve adil piyasa koşullarını bozuyor. Lojistik etkinlik, geçiş izinleri, geçiş sınırlamaları, alacak tahsili, alacakların sigortalanması, banka sistemini aracı kullanma gibi işlemlerin değer yaratma zincirinde ağırlıkları değişiyor.
Rakamlar da söylüyor
Birçok araştırma gösteriyor ki, dönüşüm ve işlem maliyetleri arasındaki denge, işlem maliyetleri lehine dönüşüyor. Gelişmiş ülkelerde yapılan bir araştırmaya göre, 1900'lu yılların başlarında işlem maliyetleri toplam maliyetin sadece yüzde 25'i dolaylarındaydı. Yirminci yüzyılın ortalarında 1968 yılına gelindiğinde aynı yöntemle yapılan araştırmaya göre dönüşüm maliyetleri yüzde 55'lik, dönüştürme maliyetleri yüzde 45'lik bir paya ulaştı. Aynı araştırma 2010'da ise işlem maliyetleri yüzde 60'ı aşarken, dönüşüm maliyetleri yüzde 40'ların altına indi.
Ticaret ağlarının oluşumunu, merkez düğümleri, bağlantıları iyi izleyerek kendimizi ona göre konumlandırırsak, birikim yeteneğimizi koruyabiliriz; uzun dönemli geleceğimizi güven altına alabiliriz.
Şimdi zihinsel işlevlerimizi, üretim öncesi ve sonrası işlem maliyetleri ile dönüştürme maliyetlerinin dengesini anlamaya odaklamalıyız. İşlerimizle ilgili verilerin toplanması, sınıflandırılması, depolanması, depolanan veriye ulaşma, eski verilerle yenilerinden yeni bir senteze ulaşması ile yeni bilgiler üretilmesine odaklanma, bir noktadan diğerine aktarma ve benzeri konulara zaman ayırabilenlerin fark yarattığını kavramalıyız.