Değer sistemleri çatışması
“Bütün ağaçlar kesildiğinde, bütün hayvanlar avlandığında, bütün sular kirlendiğinde, hava solunamaz hale geldiğinde işte o zaman paranın yenilebilir bir şey olmadığını anlayacaksınız”
Kızılderili Atasözü
Döküntü mü, değerli mi?
Ataköy’den Kuzguncuk’a taşınacaktık. Taşıma firmalarından teklif aldık. Firma yetkilileri gelip taşınacak eşyalara bakıyorlar, sonra da fiyat tekliflerini veriyorlardı. Sonunda bu firmalardan birisini de seçtik. Eşyalar Kuzguncuk’a geldi ve boşaltılmaya başlandı.
En son da kitaplar. Kutu kutu kitaplar. Son kutuyu da kitaplığın yanına koyan hamal terini silerken şöyle konuştu: “Sizin de kitap döküntünüz çokmuş.” Cahil hamal için kitap gerçekten bir “döküntü” idi. Bizim için ise evin en değerli varlığı.
Çukur mu, bir değerli alan mı?
Geçen ay İstanbul’a yapılacak 3.Havalimanı için sözleşme imzalandı. İlgili Bakan, havalimanı ihalesine bakışını şöyle özetlemişti: “Karşılığında bir çukur verdik, 90 milyar para alıyoruz. Bunun üstüne de muazzam bir havalimanını 25 sene sonra geri alıyoruz, o da bonus.” Bakanın bu söylemine karşılık çevre mühendisleri odası bakın ne diyor:
• Çukur dediğiniz alan bir "sulak alandır." Bakanı olduğunuz ülkemizin RAMSAR Sözleşmesine imza atması ve mevcut çevre mevzuatına göre bu alanlara inşaat yapılamaz, hafriyatla ve atıkla doldurulamaz.
• Çukur dediğiniz alan "orman alanıdır." %80’i orman arazisi olan, endemik türlerin ve kökü yıllara dayanan ağaçların bulunduğu bir alandır.
• Çukur dediğiniz alan, "kuş göç yolundadır." Dünyadaki 4 büyük kuş göç yolundan 2’si ülkemizden geçmektedir. Bu göç yolu da "çukur" dediğiniz bölgededir.
• Çukur dediğiniz alan, "İstanbul’a su sağlayan bölgedir." Bunu da söyleyenler sıradan kişiler değil. Çevre konusunda eğitim almış, bu işin bilimini yapmış kişiler. Yetkili ağız ise “çukur” diyor.
“Avara Vatandaş Merkezi” mi, park mı?
Taksim’de olanlar da bir değerler çatışması; bir tarafta sadece rantı bir değer olarak gören bir şehircilik anlayışı, diğer tarafta ise uygar ülkelerdeki insanlar gibi yaşamak isteyen bir anlayış. Karar kriterine sadece rantı alan şehircilik anlayışında ağaç yok, park yok, yeşil alan yok. Bir yeşil alan görünce beton sıkma, ranta çevirme refleksleri harekete geçiyor. Uzun dönemli düşünce de yok.
Ulaşım boyutu bile düşünülmeden, bilinçsizce verilen yapı ruhsatları ile şehrin içinde mantar gibi biten, şehrin tarihi silüetini bozan “gökkondular. Sıra sıra AVM’ler (Avara Vatandaş Merkezleri) var. Ve bir de “rezidanslar” var. (AVM ve rezidans yapılarak tarihin hangi döneminin “ihya edileceği” de tarihçilerimiz için bir araştırma konusu olacaktır) Ranta odaklanmış şehircilik anlayışına karşı çıkanlar ise ağaç seviyor, yeşil seviyor, toprak seviyor. Dünyanın diğer uygar şehirlerinde yaşayan insanlar gibi nefes alacakları, soluklanacakları, sevgilileri ile oturup sohbet edecekleri, yeşil özlemlerini bir nebze giderecekleri park istiyor.
Sonuç
Kişilerin tutum ve davranışları, sahip oldukları değerler sistemi ile şekillenir. Değerler sistemi sizden farklı olanların sizin gibi düşünmesini ve davranmasını bekleyemezsiniz. Cahil bir hamal için kitap bir döküntüdür. Çevreye değer vermeyen bir anlayış için göç yolları üstündeki ormanlık sulak arazi sadece bir “çukur”dur. Şehirlerde halkın nefes alacağı parkların, yeşil alanların olması gereğine inanmayan, ranta odaklanmış bir şehircilik anlayışı için de Taksim Gezi Parkı, AVM ve rezidans için ideal yerdir. Değerler sistemleri bu şekilde programlanmış kişilerden farklı davranış beklemek iyimserlik olur.