Deflasyon korkusu enflasyona ağır basıyor

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Amerikan Çalışma Bakanlığı’nın geçen hafta açıkladığı istihdam raporuna tepki gecikmedi.

Hisse senedi piyasalarında endeks yükselirken, dolar euro karşısında değer kazandı. Tarım dışı sektörde ekim ayındaki istihdam artışı 204 bin. Aslında, bütçe görüşmeleri esnasında aksayan kamu hizmetleri ve tüketici güven endeksindeki gerileme nedeniyle kimse bu derece yüksek bir artış beklemiyordu. Şimdi merak edilen, beklentilerin üzerinde gerçekleşen istihdam artışının para politikasında bir değişikliğe yol açıp açmayacağı. FED’den gelen haberler, geçtiğimiz yılın eylül ayından bu yana devam eden aylık 85 milyar dolarlık bono alımlarından oluşan politikaya süresiz devam edilmesinin söz konusu olmadığı yönünde. Ancak, politikada bir değişikliğe gidilmeden önce istihdamdaki artışın kalıcı olup olmadığına bakılacaktır. Çünkü istihdamdaki artışın işsizlik oranında bir gerilemeye yol açıp açmadığı bilinmediği gibi, artış sektörler itibariyle de tatmin edici değil. İstihdamın arttığı sektörler ücretlerin nispeten düşük olduğu perakende ticaret, konaklama, restoran ve sağlık hizmetleri. Bir zamanlar ekonominin belkemiğini oluşturan imalat sanayinde ise istihdam artışı sadece 19 bin. Bono alımlarında bir azalmaya gidilse bile, faiz politikasında değişiklik yakın bir gelecekte söz konusu değil.

Üçüncü çeyrekte düzeltilmiş rakamlarla ekonomideki büyüme yüzde 2.8. Bir önceki çeyrekte büyüme oranı yüzde 2.5 idi. Büyük ölçüde, stok yatırımlarındaki artıştan kaynaklanan büyümeye, tüketim, sabit sermaye yatırımları ve kamu harcamalarının katkısı yetersiz. Konut sektörü büyümesini sürdürürken, federal hükümetin harcamalarındaki gerileme devam ediyor. İstihdam artışının bu yılki temposunda bir iyileşme olmazsa işsizliğin resesyon öncesi dönemdeki orana gerilemesi için yılların geçmesi gerekecek. Üçüncü çeyrekteki büyüme tatmin edici olsa da, gayrisafi yurtiçi hasılanın en büyük kısmını oluşturan tüketim harcamaları için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Tüketim harcamalarındaki artış yüzde 1.5. Rakam son beş yılın en düşük oranı. Tüketim harcamalarının milli gelirin yüzde 70’ini oluşturan bir ülke için bu önemli bir ayrıntı. Amerikalılar eski tüketim alışkanlıklarını terk etmiş görünüyorlar. Tüketici borçları hala yüksek. Resesyonun başladığı 2008’de 2.65 trilyon dolar olan toplam tüketici borcunun bugünkü seviyesi 3.05 trilyon dolar. Cumhuriyetçi ve Demokratlar arasındaki bütçe müzakerelerinde uzlaşma sağlanamazsa ekonomideki olumlu gidiş tersine de dönebilir.

FED’in para politikasında değişiklige gidip gitmeyeceği tartışılırken, ECB’nin geçtiğimiz hafta gösterge faizi oranını yüzde 0.50’den 0.25’e çekmesi dikkatleri AB’ye çevirdi. Daha önceleri Almanya’nın etkisiyle gevşek para politikasına uzak duran ECB’nin alışılmış politikasını terk etmesinde enflasyondaki gerileme dışında kıtanın hemen her ülkesinde etkisini gösteren yüksek işsizliğin de payı var. AB’nin içinde bulunduğu sorunların bugünden yarına çözülmesi zor görünüyor. Birlik üyesi ülkelerin istikrarlı ve dengeli büyüme sürecine girmesi muhtemelen daha uzun yıllar alacak. Bu biraz da, Birliğin güçlü üyesi Almanya’nın büyüme stratejisini değiştirmesine bağlı. Ekonomisi ihracata dayalı Almanya, milli geliri içinde iç talebin payının arttırılmasına ilişkin dışardan gelen taleplere direniyor. Bölgenin genelinde yüzde 12 olan işsizlik oranı üye ülkeler bazında çok farklı. İşsizliğin yüzde 30’lara yaklaştığı Yunanistan ve İspanya’yı, Polonya, İtalya ve Fransa takip ediyorlar. Bu ülkelerde işsizlik oranı AB ortalamasıyla hemen hemen aynı,  geçtiğimiz salı günü Paris’te toplanan Avrupalı liderler gençler arasında yaygın olan işsizlikle nasıl baş edileceğini tartıştılar. 25 yaş altı nüfus arasında yaklaşık 7.5 milyon işsizin olduğu AB’de, İspanya ve Yunanistan’ın durumu ciddi. Genç nüfus arasındaki işsizlik oranı her iki ülkede de yüzde 60’a yakın. İşsizliğin yüksek, enflasyonun düşük olduğu ekonomilerde merkez bankalarının gevşek para politikasını sürdürmek dışında başka bir seçenekleri yok. Draghi’nin son açıklamalarından kısa vadede faizlerin artmasının sözkonusu olmadığı anlaşılıyor. Avrupalı siyasi ve teknokratlar sıkı para ve maliye politikalarıyla istikrarlı büyümenin mümkün olmadığını artık görüyorlar. Gevşek para politikasına devam etme durumunda eurodaki değer kaybı sürecektir. Dolar-euro paritesinde meydana gelecek değişmelerin ABD’ye mi yoksa AB’ye mi yarayacağını şimdilik kestirmek güç. AB bölgesinde büyüme hızı artarsa ABD ekonomisindeki iyileşmenin hızlanması mümkün.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016