Deflasyon endişeleri dönebilir mi?
UZMAN GÖRÜŞÜ / Murat BERK - Yapı Kredi Yatırım
Son yazımızda dile getirdiğimiz gibi 2009 yılının başından bu yana sıkça bahsettiğimiz reflasyon teması doğru tahmin ettiğimiz bir kanaldan yani dolar tarafından baskı ile karşılaşıyor.
Hatırlatmak gerekirse, reflasyon temasının geçerli yatırım teması olarak deflasyonun yerini almasını sağlayan etkenlerden biri de dünya genelinde açıklanan verilerin ülke ekonomilerinin dip yapmış olabileceğine dair sinyaller vermeye başlamış olmasıydı.
Örneğin güven endeksleri, öncü göstergeler, PMI gibi veriler, dünyanın birçok ülkesinde üretim ve hizmet sektörlerinin dip yapmış olabileceği sinyallerini aylar önce vermeye başlamıştı. Aralarında öncü göstergelerin de bulunduğu bazı verilerin Türkiye için bu görünümü destekler sinyaller verdiğini de eklemek gerekiyor.
Türkiye'nin 2009'un ilk çeyreğinde yıllık bazda yüzde 13,8 oranındaki GSYH daralması beklentilerden de kötüydü. Bunun yanında olumsuz tabloya rağmen, büyüme dinamikleri açısından krizin en dip döneminin ilk çeyrekte yaşanmış olabileceğini düşünüyoruz.
İkinci ve üçüncü çeyrekte daralma hızında azalış olacağını ve yıllık GSYH değişim rakamlarında pozitif değerleri görmemizin, (geçtiğimiz senenin zayıf bazı etkisiyle de) yılın son çeyreğini bulacağını düşünüyoruz.
Daha önce de bahsettiğimiz gibi, piyasalarda hangi küresel makro temaların kabul gördüğünü, daha önemlisi bir sonraki temanın ne olabileceğini kestirmek oldukça önemli. Hatırlanacak olursa, kötümser yorumların tepe yaptığı Şubat sonu-Mart başı döneminde hisse senedi piyasalar aslında kısa-orta vadeli bir dip yapıyordu.
Bu kötümser görüşlerin doruk noktalarda dolaştığı Şubat sonlarında Yapı Kredi Yatırım olarak, ekonomilerin kötüleşme hızındaki yavaşlama sinyalleriyle birlikte küresel hisse senetleri borsalarında ciddi bir yükselişin başlayabileceğini öngörmüştük. Mart başlarında küresel borsalarda başlayan bu yükselişler neredeyse kesintisiz gerçekleşti ve tarihi olarak da en keskin rallilerden biri halini aldı.
Bu yükseliş ile birlikte yapılan olumsuz yorumlar yerini iyimserliğe bıraktı. Yaşanan yükselişlerin aslında birbiriyle pek alakalı olmayan varlık fiyatlarında gerçekleşmiş olması da, son üç aydır yaşadıklarımızın toptan bir küresel risk alma hareketi olduğunu düşündürtüyordu.
Bu bağlamda ve daha önceki yorumumuzda aktardığımız gibi, Çin, Rusya ve Brezilya kaynaklı ABD dolarına ve tahvillerine yönelik haberlerin birçok yorumcu tarafından ABD doları için bardağı taşıran damla olabileceği beklentileri vardı. Bu beklentilere rağmen doların kısa vadeli istikrar kazanmış olması piyasa açısından sürpriz gibi duruyor olsa bizim açımızdan çok da şaşırtıcı olmadı.
Bu anlamda, uzun zamandır bahsettiğimiz reflasyon temasının kısmen zayıf dolardan kaynaklandığını ve doların değer kazanmasının tekrar bir deflasyon endişesini (burada bahsedilen deflasyon aslında iktisadi anlamda gerçek bir deflasyondan ziyade, belli bir dinamiği anlatmak için kullanılıyor) tetikleyebileyeceğine dikkat çekmek gerekiyor. Tüm bu noktaların hisse senetleri ve emtia piyasalarını olumsuz etkileme potansiyeline sahip olduğunu da ekleyelim...
Bizce her zaman akılda tutulması gereken, bir yatırım temasının belirli bir süre piyasada kabul görmesinin illaki küresel ekonominin uzun vadeli temellerinde ciddi bir görünüm değişikliği gerektirmemesidir.