David Bowie: Mr. İnovasyon

Edip Emil ÖYMEN
Edip Emil ÖYMEN YENİLEŞİM [email protected]

Evvelki hafta, 69. yaşgününde, kariyerinin 25. albümü satışa çıktıktan iki gün sonra ölen İngiliz müzisyen David Bowie neden bu haftanın konusu? Cevap: Sürekli yenilikçiliğiyle sanatını besledi. Pop ve rock yıldızı gibi görünse de, pop ve rock yıldızı olmadı. O, bir postmodern müzisyendi. Mozart onun döneminde yaşasaydı, Bowie olurdu. 

Bowie’nin 1970’lerde “parlamasına” kadar pop müzik, bir sahnede şarkı icrasından ibaretti. Hatta o kadar ki bazı sanatçılar mikrofonun önünde sabit dururlardı. Hareket, Rolling Stones’la başladı. Bowie, bugün “normal” sayılan, Lady Gaga’ya kadar uzanan bütün sahne gösterilerini ilk kez tiyatro-opera- dans-pantomim eşliğinde sunan sanatçı oldu. 1972-73’te “icat ettiği” Ziggy Stardust karakteri, o güne kadar görülmemiş bir yenilikti. 

Batı Dünyası’nda, 1970’lerde yaygınlaşan renkli televizyonun da sağladığı görsellikle Ziggy, evlere kadar girdi. Türkiye’de tek kanallı siyah-beyaz TV dönemiydi. Bowie’nin yaratıcılığını dönemin Türk gençliği izleyemedi. Besteci, şair, icracı, kültür ikonu, tabu yıkıcı, androjen, Budizm ve Japon Kabuki tiyatrosundan esinlenen, teknolojinin imkânlarını çok önceden gören, volkanik bir yaratıcı sanatçı olarak 40 yıl kendisini sürekli yeniledi. 

Zihni kadar görünümü de sıradışıydı. Sağ gözü berrak mavi, sol gözü koyu elâydı. Ama sol göz bebeği normalden büyüktü. Bir kaza sonucu bu gözü yaralanmış, göz bebeğini açıp kapatan kasları hasar görmüştü. Zaten sanki bilgisayar çizimiyle şekillenmiş gibi yüz hatları, mankensi bir kemik yapısı vardı. Bu doğal özellikleriyle, adetâ dünyaya düşmüş bir uzaylı gibiydi. Her zaman zayıf vücuduna krem porselen teni de eklenince, ortaya alışılmamış görüntüde bir “insansı” çıkıyordu. Bu, ona sinemada ve tiyatroda “tuhaf” kimlikleri canlandırma fırsatı verdi. 

Ama tabii David Bowie, her şeyden önce bir müzik ve sahne sanatçısıydı. Paris ve Berlin’de deneysel müzik üstadı Brian Eno ile çalıştı. Soğuk Savaş’ın en soğuk döneminde 1976-79 Batı Berlin’de Schöneberg’de yaşadı. İki albüm kaydetti. Üçüncüsünü hazırladı. Bir şarkısına yazdığı İngilizce, Almanca, Fransızca sözler, Berlin’in bölünük trajedisini o kadar derinden yansıttı ki adetâ Berlin’in şarkısı oldu: “Hatırlıyorum, yıkılmaz gibi duran duvarın önünde öpüştük. Utanması gerekenler duvarın ötesindeydi. Biz onları ebediyyen yeneriz, bir günlüğüne kahraman oluruz.” Berlin’in, bağrına bastığı bu şarkısını 1987’de, Duvar’ın hemen önünde 60 bin kişilik coşkun bir Batı Berlin kalabalığıyla birlikte söyledi. Konser, Doğu Berlin’den duyuldu. Oradan da alkışlar, ıslıklar yükseldi. İki yıl içinde Duvar tarih oldu. Bowie’nin ölümü ardından Almanya Dışişleri Bakanlığı twitter’da “Sen şimdi kahramanlar arasındasın. Duvarın yıkılmasına yardım ettiğin için teşekkürler” diye yazdı. (https:// youtu.be/YYjBQKIOb-w) 

Vizyonerdi de... İnternetin erken döneminde 2000’deki sözleri kehanet gibiydi: “İnternet, düzene karşı çıkanların, isyankârlığın bayrağı olacaktır. Birey marka olacaktır, tekeller değil. Sanatçı ile izleyici arasındaki uzaklığın yakınlaşacağını biliyorum.” Bowie, henüz sosyal medya yokken, ceptel sadece telefonken bunları söylemişti... 1997’de kendi adına tahvil çıkarttı. Bunların satışından 55 milyon USD kazandı... Bowie- Net adlı “fan klüp” tarzı bir sosyal ilişki ağı kurdu. Üye olanlara özel e-posta adresi, müziğine erişim sağladı: Sanki iTunes ve sosyal medyayı icat etmişti. 1999’da 80 bin üyesi vardı! 2002’deki kehaneti: “10 yıl içinde müzikte her şeyin baştan aşağı değişeceğini göreceğiz. Bunu hiçbir şey durduramayacak.” Evet, albümlerin yerini önce MP3, sonra duraksız iletim (streaming) teknolojisi aldı. Gördük.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hollywood’a yapay zekâ 02 Ağustos 2019