Daralma ve enflasyon kıskacında Türkiye ekonomisi
Bu hafta başında 2 önemli veri açıklandı. İlki 2. çeyrek büyümesiydi. Beklentiler dahilinde sayılabilecek yüzde 1.5’lik bir daralma yaşadık. Detaylarda çok büyük bir sürpriz olmamakla birlikte sermaye yatırımlarındaki yüzde 22.8’lik gerileme acı vericiydi doğrusu. Bu gerilemenin yüzde 29.2’si inşaatttan, yüzde 16.9’u ise makine-teçhizat yatırımlarından kaynaklanmakta. Özellikle makine-teçhizat yatırımlarındaki düşüşler geleceğe yönelik beklentiler açısından çok kaygı verici. Bu harcama bileşenin son yıllardaki seyrine baktığımızda, 2011’den beri belirgin bir yavaşlama, 2018 başından beri ise ciddi bir daralma içinde olduğunu görüyoruz.
Milli hasıladaki gerilemeye paralel olarak hanehalklarının tüketimi de 3 çeyrektir gerilemeye devam ediyor. Açıkçası, sene başı öngörülerinde seçim takviminin de geride kalmış olmasıyla 2. çeyrekte tüketimde bir miktar pozitif artış görüleceği yönünde bir beklenti vardı. Ancak, bu gerçekleşmedi. Her ne kadar tüketimdeki daralma yüzde 1.1 ile ilk çeyrekteki 4.8’lik daralmadan daha iyi ise de yeterli değil. Aynı dönemde, yüzde 3.3 artışla devlet harcamalarının büyümeye kısıtlı olsa da bir katkısı söz konusu. Ancak, bütçedeki hızlı ve keskin kötüleşmeyle birlikte bu katkının yılın 2. yarısında devam etme imkanı ortadan kalkmış gözüküyor. Öte yandan, bu dönemde milli gelire yüzde 2 kadar katkı yapan net dış ticaret (ithalattaki azalma + ihracattaki artış) 2. yarıda da pozitif katkısını azalarak da olsa sürdürecektir.
Yüzde 0.86 ile enflasyon verisinin ise beklenenden daha iyi geldiğini söyleyebiliriz. Son aylarda olduğu gibi TÜFE içerisinde yüzde 23.3 ile en yüksek paya sahip olan Gıda fiyatları pozitif sürpriz yapmaya devam ediyor. Ancak şu durumu da önemle vurgulamak gerekiyor: Taa 1960 yıllardan beri İstanbul Ücretliler Geçinme Endeksi adı altında alternatif bir enflasyon hesaplaması yapan İTO ile TUİK’in hesapladığı TÜFE genel olarak paralel bir seyir izlemekteydi. Tabii ki, İstanbul gibi büyük bir şehirde zaman zaman fiyat farklılaşmaları görülüyordu. Bu farklılaşmalar aylık bazda olup sonraki ay genellikle eşitleniyordu. Ancak, bu sene Nisan’dan beri 2 seri arasında önemli ve henüz arası kapanmayan bir farklılaşma söz konusu. Kümülatif olarak Nisan-Ağustos arasında İTO gıda fiyatları yüzde 7.5 artarken, aynı dönemde TÜFE gıda endeksi yüzde 0.04 azalmış gözüküyor. Bu açıklanmaya muhtaç bir fark! (Eğer gıda fiyat artışı olarak İTO rakamları kullanılsaydı, ağustos sonu itibarıyle enflasyon yaklaşık 2 puan daha yüksek olacaktı.)
Bu ay tamamen baz etkisi nedeniyle 12 aylık enflasyonda yüzde 1.7’e yakın bir azalış yaşadık. Yoksa Ağustos ayı enflasyonunun son 14 senelik ortalaması yüzde 0.17 ile bu ayın çok gerisinde. Bu, esasen enflasyonun henüz normalize olamadığını gösteriyor. Yağmur gibi gelen kamu zamları neticesinde eylül ayı enflasyonu da trendin üstünde kalmaya devam edecektir. Bu meyanda kimse yüzde 6.3’lük Eylül 2018 enflasyonunun seriden çıkacağı için enflasyonun normalize olduğu sanrısına kapılmasın. Eylül enflasyonu 14 sene ortalaması olan 0.76’nın çok üzerinde gelecektir.
Açıkçası bu şartlar altında, genel makroekonomik dengeler ve küresel ekonomik gelişmeler de dikkate alındığında, Merkez Bankası’nın faiz indiriminde piyasanın ümit ettiği kadar yeri olduğunu düşünmüyorum. Evet, eylülde ve bir miktar da ekimde manşet enflasyonda gerileme göreceğiz, ancak sene sonu itibarıyla “gerçek” enflasyonun yüzde 15’in üzerinde kalması kuvvetle muhtemel.