Dante’nin küresi, Pascal’ın küresi

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

Peltro, veltro, feltro: Önemli bir ses uyumu söz konusu ve Dante bunları elbette ki sadece bir ritm yakalamak için yazmıyor. Bu kafiyeli bölümde çok bilinen «il veltro» yani “tazı” eğretilemesi en önemlisi çünkü «una lupa» sembolünün tam karşısında yer alıyor. Cupiditas sembolü olan dişi kurdun karşısına insanlığı kurtaracak olan tazı çıkıyor. Ancak öncesinde «fiere malvagie» bölümüne bakmak gerekiyor. Inferno’nun ilk canto’sunda Dante karanlık ormanda kaybolur. Karanlık orman bu dünyadaki kurtuluşun karşıtıdır; yaşayanlar günahları yüzünden karanlık ormanın içlerine çekilirler –alegorik olarak günahlarını simgeleyen vahşi hayvanlar tarafından. Kayboluşun ve günahın ağırlığı altında geceyi ormanda geçiren ve sabah güneşiyle –Tanrı’nın ışığı- enerji bulan Dante bu sefer de «fiere malvagie» tarafından engellenir. Dante’nin kurtuluşa giden yolunu kesen vahşi hayvanlar bir vaşak, bir aslan ve zayıf bir dişi kurttur –una lupa. Kurdun zayıflığı “aç” oluşunu simgeler; her türden isteğe açıktır. Yani kurt insanı en fazla baştan çıkaracak olan günahı simgelemektedir. Bu noktada Virgilius’un ruhu –bir Pagan- yardıma gelir. Bir Pagan ruhun Inferno’da Dante’ye rehberlik yapması bile başlı başına bir cesaret örneği sayılabilir ancak şaşılacak bir şey yok çünkü Dante kendi doktrinini filozofların en büyüğü saydığı Aristo’ya dayandırıyordu ve dönem insanın bağımsız aklıyla düşünmeye başladığı dönemdi. Yine de «il dilettoso monte» –dünyevi kurtuluş için ulaşılması gereken dağ – kolay ulaşılabilir değildir ve aslında oraya ulaşmak insan için tek başına mümkün olamaz. Virgilius kadim bilgi ve hikmeti –yani antik Yunan ve Roma bilgeliğini- anlatır ve böylece insanı kurtaracak olanın “üstün bir güç” olacağı anlaşılır. İnsanın tek başına karşı koyamayacağı kurt ancak onu yeryüzünde arayıp bulup cehenneme geri gönderebilecek olan bu tek güç tarafından mağlup edilebilir; tazı.

Neden üstün bir güç gerekiyor? En azından şu nedenle “üstün bir güç” gerekiyor: Dante’ye göre yanlış devlette iyi insan kötü yurttaş sayılırken doğru yönetimde bu ikisi denk düşer. Doğru devlet biçimleri özgürlüğü hedefler, iradeyi serbest bırakır. Erdem tek başına yetmez çünkü yönetim biçiminin ahlaktan yoksun oluşu erdemli insanı ezer, kenara iter. Bu nedenle de «il Veltro» insanın –dünyevi kurtuluşu için dahi- gerekecektir. Burada tarihsel olarak Venedik yakınlarındaki Treviso kentine gönderme yapılarak –Marca trevigiana- eski adıyla Feltro aslında ideal imparator olan Veltro ile kafiyeli hale getiriliyor. Burada “küre” metaforu devreye giriyor çünkü ‘nereden çekerseniz çekin sonuç aynıdır’ ve ‘yolculuk başladığı yere döner’: Dante’nin kendi zamanında doğmuş olduğunu düşündüğü dünyevi kurtarıcı imparator Veltro tarihsel bir kent olan Feltro’dan çıkar ve içsel/dünyasal bir yolculuktan sonra yine oraya döner. Dante’nin “kurtarıcı küresi” zamanla Pascal’ın “korkutucu küresine” dönüşecektir. Macerası yüzyıllar süren “küre” modern okura Borges üzerinden ulaşacaktır.

12. yüzyılda Aristo çevrilmeden önce hâkim siyasal teoloji tezi St. Augustinus’un görüşüydü. Bu yoruma göre devlet negatif bir bakışla ele alınıyordu çünkü “ilk günahın” sonucu olarak görülüyordu. Solmi (1922) devletin “ilk günahın” ‘neredeyse şeytani’ –quasi diabolico- bir ürünü olarak görüldüğünü, ancak Hristiyanlığın ilk dönem ateşli propagandasının hızı kesilince –o da sadece ve sadece barbarlığa karşı bireyin fiziki ve moral hayatını iyileştirdiği kabul edilen Pax Romana sayesinde- daha olumlu görülmeye başlandığını yazıyor. Devlet ve “ilk günah” ilişkisi zamanla koparılmış, devlet Aristocu bakışla sosyal hayatın zorunlu bir sonucu olarak kavranıp Hristiyanlıkla birleştirilerek ilahileştirilmişti. Devlet corpus mysticum (Christi) haline getirilmişti. Aristoculuk Hristiyanlıkla bağdaştırılmaya çalıştırılıp melezleşince bu durum da değişti. Devletin olumlanması ve insanın bu dünyada mutluluğa –la felicità terrena- teolojiden, Tanrı’nın inayetinden –Gratia- tam olarak yararlanamasa dahi felsefe ve akıl aracılığıyla ulaşabileceği fikri yerleşmeye başladı. Bu fikir Dante tarafından işlenmiştir ve insanın yeteneklerine ve erdemlerine dair güçlü bir iyimserlik gerektirir. Elbette, Dante’de de olduğu gibi, öbür dünyada gerçekleşecek kurtuluş başkaydı ve çok daha üst düzeydeydi. Ancak insan bu konuda erdemli olmaktan ve dinin temel prensiplerine uymaktan başka ne yapabilirdi? Ruhun sonsuzlukta kurtuluşu Tanrı’nın işiydi; insanı aşıyordu. Ancak insan öbür dünyayı pasifçe beklemekle yetinemezdi. Yetenekleri ve erdemleri çapında bu dünyada da bir şeyler yapabilirdi.

Devletle bireyin kaderleri tam da bu noktada birleşiyordu. Devlet eksik veya yanlış ise toplum da yanlış olurdu. Yanlış toplumda erdemli insan barınamazdı. Adalet barışı, barış refahı, refah mutluluğu ve erdemi getirecekti. Zincir devletten başlıyordu ve devlet “ideal” olmalıydı: Roma aeterna. İnsan ilahi olarak yaratılmıştı ama yozlaştırılabilir bir doğaya sahipti. “İlk günahın” ağırlığı altında ezilen insana doğasının ilahi ve erdemli tarafını hatırlatacak dışsal bir güce, onun egoizmini ve cupiditas’ını frenleyecek sosyal hayatın içinden doğan, tamamen meşru ve adil bir üstyapıya ihtiyaç vardı.

Tommaso d’Aquino ile beraber sorun artık ruhun –anima- vücuda –corpus; corpo, Gratia’nın Iustitia’ya, vita contemplativa’nın vita attiva’ya üstünlüğünün vaaz edildiği bir dünyada insan eliyle yapılan yasalara ve devlete kendisine ait özsel bir Dignitas’ın –hem Hristiyanlığa inanmayı sürdürerek hem de kiliseyi reddetmeyerek- nasıl atfedilebileceği sorunuydu. Açıktır ki bu üçlü üstünlük sıralaması kiliseyi hem bu dünyanın hem öteki dünyanın mutlak hâkimi olarak kurgulamaya ve devleti kilisenin pasif bir aracı olarak kavramaya götürüyordu. Burada Tommaso d’Aquino’yu niteliksel olarak çok aşan bir yorum yapan Dante’nin dehası işin içine giriyor. Buradaki adalet/barış/refah zinciri –Iustitia, Pax, Libertas, Concordia, Fortuna diye uzatılabilir- küçük bir birimi mekanik, idari bir etkinlik veya erdem açısından görürseniz teknik bir konuya indirgenebilir. Gilson (1939) Tommaso d’Aquino’nun universae terrae teriminden –Universae terrae rex imperat servienti- hayatı sürdürmek için gereken zorunlu şeyler –necessaria vitae- sonucunu çıkarır gibi olduğunu, oysaki Dante’nin doğrudan insanın son amacına işaret ettiğini yazıyor. Dante büyük işlerin düşünürüydü; küçük işlerin “tenekecisi” –tinker- değildi.

Dante, Marsilio, Ockham: Üçü de çok önemliydi. Papalığın imperium mundi olabileceği bir dünyanın evrensel bir engizisyona dönüşebileceğini anladıkları kesin görünüyor. Çağdaşları olan diğer çığır açan düşünürlerden farkları aynı zamanda siyaset alanını yeniden düşünmüş olmalarıdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019