Danışmanlık sektörü (III): Özet ve hedefler

Murat YÜLEK
Murat YÜLEK KÜRESEL BAKIŞ [email protected]

Son iki köşe yazısında danışmanlık sektörünü ele almıştım. Bu yazılarda, sektörün Türkiye'de gelişmediğinin altı çizilmişti.

Oysa, Yönetim Danışmanları Derneği üyesi Kenan Okul'un altını çizdiği gibi, danışmanlık sektörü sadece Avrupa Birliği'nde yılda 74 milyar dolarlık bir pazar haline geldi. Türkiye'de danışmanlık sektörünün gelişmemesi bir taraftan bu prestijli piyasadan pay alamamamızı, diğer taraftan da ülke içinde, karar vericilerin danışmanlık desteği almadan verdikleri kararların etkinliğini ve ülke ekonomisinin verimliliğini düşürüyor.

Bir sektörün oluşabilmesi için önce talep gerekiyor. Eğer Türkiye'de, müteahhitlik hizmetlerine talep oluşmasaydı (örneğin, ihtiyaçlar, yerli müteahhitlerin tecrübe eksikliği öne sürülerek yabancı müteahhitler tarafından karşılansaydı) bugünkü nisbeten güçlü müteaahitlik sektörümüz oluşmayacaktı.

Danışmanlık hizmetlerine duyulan ihtiyaç, müteahhitlik ya da diğer fiziksel mal ya da varlık üreten sektörlere göre ilk bakışta daha az göze çarpar. Muhtemelen, Türkiye'de özellikle kamu kesiminin danışmanlık hizmet alımlarındaki isteksizliği de bundan kaynaklanıyor.

Devlet, kalem-defter ya da otomobil alımlarından fiziksel bir fayda elde ettiğini "hissediyor" ancak danışmanlık hizmetleri için böyle bir ihtiyaç hissetmiyor. Bu davranış biçimi, devlet kadrolarının devletin ihtiyaç duyduğu tüm alanlarda uzmanlaşmış insanlara sahip olduğu biçiminde algılanabilir. Bunun, sadece devlet değil, özel sektör kuruluşları için de doğru olmadığını biliyoruz. Kamu olsun, özel olsun kuruluşların ihtiyaç duydukları her alanda uzman eleman istihdam etmeleri zaten çok maliyetli bir çözüm olurdu. Kamuya olan gereksiz maliyetlerin dışında, bu uzmanların, birkaç yılda bir kullanacakları uzmanlıklarını kaybetmeleri ya da en azından alanlarındaki gelişmelerden uzak kalmaları da kesindir.

Devletin her ihtiyaç duyduğu konuda kadrolarında uzmanlara sahip olmaması ve dışarıdan danışmanlık hizmetleri de almaması bu gerekli alanlarda oluşturduğu çözümlerin yetersiz kalmasına ve verimsizlik olarak devlet kurumlarına ve halka geri dönmesine sebep oluyor.

Dünya Bankası, Türkiye'de danışmanlık sektörü ile ilgili politikasızlık ve politika oluşturulmasıyla ilgili kurumsal çerçeve eksikliği olduğunun altını çiziyor. Böyle olunca ortaya çıkan sonuç, örneğin kamu alımlarında  danışmanlık hizmetleri ile temizlik hizmetlerinin aynı şekilde değerlendirilmesi şeklinde oluyor.

Üç haftadan beri üzerinde durduğumuz konuyu bazı önerilerle şöyle özetleyebiliriz:

Talep: Türkiye'de kamu sektörü danışmanlık hizmetlerine ihtiyaç duymuyor ve bu hizmetleri (bazı mühendislik müşavirlik hizmetleri dışında) hemen hemen hiç satın almıyor. Bu en büyük "müşteri" hizmet almayınca sektörün büyümesi zorlaşıyor.

Politikalar: Sektör ile ilgili kamu sektörünün oluşmuş bir politikası yok. Yakın zamanda DPT'nin sektörün durumunu anlama hedefiyle bir çalışma başlattığını biliyoruz. Bu çalışmaların hızlanması ve politika ve kurumsal çerçeve oluşturulması hedefine yönlenmesi gerekiyor. Bu çalışmaların Yönetim Danışmanları Derneği (ya da müşavirlik mühendislik şirketlerinin üst yapıları) gibi sektör temsilcileriyle el ele götürülmesi gerekiyor.

Yurtdışı pazarı: İnsan kaynakları açısından zengin bir ülke olan Türkiye'nin hedefi orta vadede danışmanlık sektörünün yurtdışına açılması olmalı. Son 20 yılda Türk şirketlerinin Türki cumhuriyetlere yaptığı mal ihracatı ve müteahhitlik hizmetleri Türk ekonomisine çok büyük katkı yaptı. Danışmanlık hizmetleri de hem Türki cumhuriyetler hem diğer ihraç pazarlarına açılmalı. Nitekim, Türkiye Kalkınma Bankası tarihinde ilk defa yurtdışına danışmanlık hizmetlerini bu yıl ihraç etti. Bu örnekler çoğalmalı.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Chief Sustainability Officer 06 Ağustos 2018