Danışmanlık sektörü (I): Kamu danışmanlık hizmeti almıyor...
Yönetim Danışmanları Derneği'nden aldığım bilgilere göre, AB'de danışmanlık sektörü hacmi, 74 milyar Euro'luk bir hacme ulaştı.
Danışmanlık sektörü, hizmet verdiği sektörlere (kamu veya özel) verimlilik artışı sağladığı için büyüme oranlarına doğrudan etki yapıyor. Özellikle sermaye birikimi ve emek arzı büyümeleri sınırlı olan gelişmiş ekonomilerde büyümenin temeli verimlilik artışı olduğu için danışmanlık sektörü bu ülkelerde ekonomi açısından anahtar sektörler arasında. Dahası, danışmanlık sektörü bu ülkelere önemli döviz girdisi sağlıyor.
Ancak, sektörün Türkiye'de gerekli desteği, ilgiyi gördüğünü ve gelişebildiğini söylemek güç. Bu da hem sektörün gelişmesine sekte vuruyor hem de Türkiye açısından potansiyel gelir kaybına sebep oluyor.
Sektörün hızlı gelişememesinde, hem özel hem de kamu sektöründen gelen talebin düşüklüğü önemli rol oynuyor. Örneğin, Türkiye'de yılda 153 milyar YTL'lik faiz dışı harcama yapan kamu sektörü, proje hizmetleri (mühendislik müşavirlik hizmetleri) dışında danışmanlık hizmeti satın almıyor. Bu, bir taraftan, devletin yeterli analize tabi tutmadan aldığı kararların ülkeye olan maliyetini artırıyor; Diğer taraftan da ülkede danışmanlık sektörünün büyümesini engelliyor.
Türkiye'de devletin aldığı ekonomik kararların "yap-boz" niteliğinin ağır basmasının önemli belirleyicilerinden birisi devletin danışmanlık hizmeti almadığını söylemek mübalağa olmayabilir. Devlet, özel sektörden "kalem-kağıt" aldığı zaman "fiziksel bir ürün" aldığını hissediyor ve buna para harcıyor; ancak özel sektörden "fikir almayı" pek gerekli görmüyor. Bu eksikliği, elindeki mevcut insan kaynaklarıyla ya da üniversite'lere ulaşmaya çalışarak kapatmaya çalışıyor. Bu durumda, kamu sektörü ister yönetim/iyileştirme alanında olsun ister doğrudan sektör danışmanlığı alanında olsun (ekonomi, finans ya da mühendislik danışmanlığı) ülkedeki birikimden faydalanmamış oluyor. Benzer bulguların olduğu Dünya Bankası raporunun detaylarını önümüzdeki haftalarda tartışacağım.
Oysa yabancı devletler hem kendileri için hem de yurt dışında teknik yardım sağlayan kolları (örneğin ABD'deki USTDA veya USAID gibi) kolları vasıtasıyla özel kuruluşlardan danışmanlık hizmeti alıyor. Bu da, konu hakkındaki uzman görüşünü kararın oluşması sırasında sürece katıyor ve mükemmele ulaşılmasa da verimlilik ve etkinlik artıyor.
Türkiye'de kamu sektörü, danışmanlık hizmet alımlarını artırarak kendi kararlarının verimliliğini artırırken diğer taraftan da sektörün gelişerek Türkiye'ye önemli bir döviz kaynağı haline gelmesini sağlayabilir.
Türkiye'de müteahhitlik sektörünün gelişim süreci, danışmanlık sektörünün gelir potansiyeline ışık tutacak niteliğe sahip. Türkiye'nin STFA ve Güngen gibi ilk yurtdışı müteahhitlik firmalarının ortaya çıktığı 1960'lardan bugüne gelindiğinde, Gama, Rönesans, Enka, Kayı gibi firmalar eliyle, yurt dışı müteahhitlik hizmetleri yılda 10 milyar dolara yaklaşan hacme ulaştı. Bunları gelecek yazımda tartışacağım.
Bir örnek olarak, emek yoğunluk ve öğrenme süreçlerinin oynadığı anahtar rol açısından danışmanlık sektörüne benzerlik taşıyan müteahhitlik sektörüne bir göz atalım:
1938 yılında kurulan STFA Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk müteahhitlik firmalarından birisidir. Alanlarında "deha" sayılan İTÜ mezunu iki inşaat mühendisi tarafından kurulan şirket hızla büyüdü. Birçok konuda Türkiye'de ilkleri gerçekleştirdikten sonra 1972'de yurtdışına açıldı ve Libya'da Tripoli Limanı'nı gerçekleştirdi. 1966-9 yılında yine İTÜ kökenli Güngen İnşaat Şirketi'nin Libya'da gerçekleştirdiği Bingazi Trafik Genel Müdürlüğü İnşaatı, Elmerc 50 Konut İnşaatı ve Bingazi Elektrifikasyon inşaatıyla birlikte Tripoli Limanı Türk müteahhitlerinin yurtdışında gerçekleştirdiği ilk müteahhitlik örnekleri.
O günden bugüne gelindiğinde, müteahhitlik sektörünün yurt dışında geldiği nokta göz kamaştırıyor. İrlanda'da güç santrali inşa ederek işleten Gama, Rusya'da milyarlarca dolarlık inşaat gerçekleştiren Rönesans, Enka, Kayı gibi şirketler bu ilk örnekleri takip ettiler. Sonuçta, 2003-2007 yıllarında Türk müteahhitlik firmalarının yurt dışında aldığı taahhüt işleri toplam değeri DTM rakamlarına göre 58 milyar doları aştı. Bu da azımsanacak bir gelir değil. Daha önemlisi, bu taahhüt hizmetlerinin yüksek katma değere sahip olması.
Türk müteahhitleri bu duruma nasıl geldiler?
Yurtiçinde gerçekleştirdikleri taahhüt işleri, Türk müteahhitleri açısından bir "kuvöz" rolü oynadı. Yukarıdaki tarihlere bakılırsa, müteahhitlik sektöründe yurtdışına çıkış için gerekli "öğrenme süreci" yaklaşık otuz yıl sürmüş (1930'lar 1960'lar). Bugüne gelindiğindeyse senede ortalama 10 milyar dolara yaklaşan bir gelir kaynağı oluşmuş.
Danışmanlık sektörü, mühendislikten iktisada, yönetim tekniklerinden strateji geliştirmeye kadar geniş bir yelpazeye uzanıyor. Bunlardan yönetim danışmanlığı teknikleri, kamunun verimliliğini de doğrudan artırıcı araçlardır. Yönetim Danışmanlığı Derneği Başkanı Lütfi Ensari, yönetim danışmanlarını "kurumsal doktorlara" benzetiyor.
Bu kapsamda kuruluşların, yapısal değişim ve iyileştirme süreçlerinde, yönetim ve yönetim sistemleri ile ilgili bilgi, deneyim, iş yöntemleri ve çevre ilişkileri konusunda yönetim danışmanlığı desteği almalarının giderek artan ve tercih edilen yönetim yaklaşımı olduğu görülmektedir. Unutulmamalıdır ki, yönetim danışmanlığı tıp doktorluğu ile benzerlikler taşımaktadır. Yönetim Danışmanlığını bu anlamda "kurumsal doktorluk" olarak tanımlamak olasıdır. Bilgisiz, deneyimsiz, yeterli donanımı ve alt yapısı olmayan ve etik ilkeleri göz ardı eden ve kendisini yönetim danışmanı olarak tanıtan ve işe girişen bir kişinin "sahte diplomalı bir tıp doktor"undan farkı yoktur. Uygun olmayan bir yönetim danışmanı yanlış teşhisi ve önerileri ile rehberlik yaptığı kurumun ölümüne neden olabilir. YDD vizyonuna erişebilmek üzere, taşıdığı sorumluluğun bilincinde olarak dikkatle ve özenle çalışmaktadır. YDD bir dernek olarak oldukça farklı bir yönetim yapısına sahiptir.. Genel kurullarında her dernek gibi YDD'nin de yönetim ve denetim kurulları seçilmektedir; ancak YDD'nin genel kurullarında bunların yanı sıra bir üçüncü kurul daha seçilir. Bu kurul meslek kuruludur. Görevi ise meslek ilke ve prensiplerinin belirlenmesi ve uygulamaların izlenmesi, üye seçiminde dikkatli değerlendirmelerin yapılması ve uluslararası belgelendirme sisteminin sorumluluğunun taşınmasıdır.