Daha zorlu bir dönem bizi bekliyor olabilir!
Yaklaşık üç aydır, küresel sorun ve dengesizlikler alarm veriyor. Dolar tüm paralara karşı değerlenirken riskten kaçınma eğilimi güçleniyor, emtia fiyatları seri bir şekilde geriliyor ve gelişmekte olan ekonomilere ilişkin kırılganlık algılaması kontrolsüz bir şekilde artıyor; eşanlı olarak ticaret hacmi daralma sinyalleri üretiyor ve rekabet koşulları bozuluyor, jeopolitik gelişmeler ise sıkıntıları dayanılmaz hale getiriyor. Bu olumsuz gelişmenin birbirinden bağımsız olmadığını bilmek ve hiç akıldan çıkartmamak gerekiyor.
Bu aşamada sorgulamak gerekiyor: Bu gelişmeler tümü ile tatsız bir sürpriz sayılabilir mi? Öngörülebilmesi mümkün değil miydi? Türkiye Ekonomisini yönlendirenler yaşananları doğru algılayıp, tutarlı tepkiler verebildi mi? Girişte özetlemeye çalıştığımız, üçüncü çeyrek döneme damga vuran eğilimler kesinlikle sürpriz değildi. Geride bıraktığımız yılın ikinci çeyreğinde başlayıp, üçüncüsünde güçlenen olumsuzlukların devamı niteliğinde idi; Bu senenin ilk yarısında ve özellikle ikinci çeyrekteki gelişmeler tümü ile düzeltme kapsamındaydı ve kesinlikle normalleşme anlamına gelmiyordu. Arap Baharı sonrasında yaşananlar, gelişmekte olanların dalgalı bir şekilde durgunlaşmaya devam edeceği beklentisi ve ABD Merkez Bankası’nın parasal genişlemeyi kısma ve sonlandırma takvimi tetikleyici unsurlardı.
Ekonomimizi yönlendirenler bu süreci doğru okuyamadılar, belki de siyasi hesaplar gerçekçi olunabilmesini engelledi. Küresel ölçekte belirsizlik ve kırılganlığın attığı bir döneme hazırlanmadık, koşulların bize uymasını bekleyerek günü kurtarmaya çalıştık. İş dünyamız ve sistemi oluşturan kurumsal yapı, olumsuz dış koşullar ile içerden gelen siyasi baskılar arasında sıkışınca zamanı etkin kullanmak mümkün olamadı. Geçmişin bugün yanlış olduğu anlaşılmaya başlayan tercihleri ve iyimserliğe olan bağımlılığın artması dengemizi iyice bozdu. Merkez Bankamızın son bir buçuk senedeki eylem ve söylemlerini, bu koşulları dikkate alarak değerlendirmek gerekiyor; İtibar kaybının sorumluluğunu, siyası irade ve kurumsal yapının genelinde aramak daha isabetli olabilir. Derinlik sarhoşluğuna kapılmanın, kısa vadeli ve kitleleri yönlendirme amaçlı masalları gerçek sanıp bağlanarak aşırı risk almanın bedeli çok ağır olacak gibi görünüyor.
Evet, 2013 yılının sonunda dolar kuru 1,92 olamadı; bu yılın üçüncü çeyreğinde enflasyon rakamı öngörüldüğü gibi gerilemedi ve beklentiler bozuldu. Fakat Orta Vadeli Plan hedefleri de tutmadı. İş dünyamız da hedefl er ile dış koşullar arasındaki uyumsuzluğu görmezden gelerek kırılganlığın artmasına hatırı sayılır katkılar yaptı. Hiçbir kesim, kusuru başkalarına yüklemeye çalışmasın! Geri kalan enerjimizi geleceği anlamak ve olası yeni kayıpları azaltmaya çalışmak yerine, tamamen duygusal tepkilerle birbirimize suçlayarak harcamak durumun daha da kötüye gitmesini engellemeyecek. Önümüzdeki altı aylık dönem, geride bıraktığımız bir senedekinden daha zorlu sıkıntıları beraberinde getiriyor olabilir.
Kötü alışkanlıkları bırakmanın kolay olmadığını biliyoruz, fakat başka şansımızın kalmadığını da görebiliyoruz. Haberiniz olsun, pişmiş tavuğun başına gelenlerden daha fazlası gerçeklerle barışmayı beceremeyenlerin kaderi haline gelebilir. Kayıpları sınırlandırabilmenin başarı sayılacağı ve kısa vadede hiçbir şeyin düzelmeyeceği bir dönemi yaşıyoruz.