Daha zor koşullara yolculuk…

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

 

 

Finansal piyasalarımızdaki eğilimlere bakarak her şeyin daha iyiye gittiğini düşünebilirsiniz. Eğer durum böyle olmasa Türk Lirası sınırlı da olsa değerlenmez, borsamız banka hisseleri öncülüğünde yükselmez ve reel faizler oldukça düşük düzeylerde istikrarlı bir görüntü sergilemezdi diyebilirsiniz. Diğer taraftan küresel koşullarda herhangi bir düzelme olmadığını, son açıklanan verilerin durgunlaşma yönündeki eğilimin devam ettiğini dikkate alır iseniz kafanız karışır. Gerçekler ile görünümünün birbirinden uzaklaşıyor olmasının yarattığı belirsizlik ve kırılganlık rahatsız etmeye başlar. Belli ki piyasalar zoru görünce hayal dünyasını fiyatlıyor, fakat ekonomi cephesi için böyle bir şey söz konusu olamıyor. Ekonomideki eğilimleri fiyatlamayan finansal piyasaların ekonomi üzerindeki etkisi azalıyor, sorunlar ağırlaşıyor.

Geçtiğimiz hafta içinde açıklanan verilere göre ağustos ayı sınai üretimimiz yüzde 1.5 oranında gerilemiş, cari açığımız ise ithalatta yaşanan azalma sayesinde son yıllarda görmediğimiz düzeylere inmiş. Bu veriler ekonominin durgunlaşmaya devam ettiğini, yumuşak iniş sert iniş tehlikesinin artmaya başladığına, üçüncü çeyrek dönem için büyümeden bahsedilemeyeceğine işaret ediyor. Bu olumsuzluğun ekonomik aktivitenin en üst düzeyde olduğu mevsimlik koşullarda yaşanıyor olması, mali disiplin adına vergi ayarlamaları ve yüksek oranlı enerji zamları öncesinde yaşanıyor olması olumlu düşünmeyi iyice zorlaştırıyor. Bu tablo paranın devir hızının düşmesi, borç-alacak zincirinde sıkıntılar yaşanması, mali sektör ile yüksek kaldıraç olan işkollarında ciddi poblemler yaşanması, alınan önlemlere rağmen bütçe gelirlerinin azalması anlamına gelebilir. Gelişmiş ekonomilerden sonra gelişmekte olanlarında durgunlukla tanışmaya başlaması, Ortadoğu corğafyası ile dış ilişkilerin bozulması gibi gelişmeler ise olumsuzluğun güçlenmesine katkı yapabilir. Özetle söylemek gerekir ise ekonomiye ilişkin beklentiler olumsuzlaşıyor.

Eğer finansal piyasalar bir yandan ekonomideki eğilimleri, diğer yandan küresel koşullar ve geleceği belli olan halka arzları dikkate alarak fiyatlama yapıyor olsa idi görünüm çok daha farklı olabilirdi. Türk Lirası değerlenmez, İMKB banka hisseleri öncülüğünde geriler, ekonomimize ilişkin risk primi sınırlı da olsa yükselir, kredi notumuzun yükselme olasılığı azalır, riskten kaçınma eğilimi belirleyici olurdu. Bu aşamada sormak gerekiyor; gerçeklerden kaçmak ve hayal dünyasına dalmak çözüm müdür? Eğilimler bir mucize olmaz da olumluya dönüşmez ise neler yaşanabilir?..
Bu arada ekonomi yönetimi tarafından geçtiğimiz hafta içinde açıklanan Orta Vadeli Plan'a da değinmek gerekiyor. Zira plan öngörüleri finansal piyasaların hayal dünyası ile örtüşüyor olabilir. Her şeyin daha iyiye gideceği iddia ediliyor. Ekonomimizdeki büyüme daha kontrollü bir şekilde yeniden devreye girecek, istihdam artar iken enflasyon gerileyecek, cari açık küçülecek ama bütçede herhangi bir sıkıntı yaşanmayacak, rekabet gücü ve tasarruf oranı artacak… Bu hesabın ne kadar gerçekçi olduğunu sorgulamak için arkasındaki varsayımlara bakmak gerekiyor. Gelişmekte olan ekonomilerin durgunluğun sınırından dönüp yeniden büyüyeceği, gelişmiş ekonomilerin toparlayacağı, Suriye sorununun kısa sürede çözüleceği ve Ortadoğu'ya yönelik ihracat patlaması yaşanacağı, içeride yatırım ve tüketim eğiliminin gücünü koruyacağı, risk alma isteğinin orta vadede yüksek olacağı, aşırılıkları kontrol için kamunun ayağını frende tutması gerekeceği yönündeki varsayımlar evdeki hesabın çarşıya uymama ihtimalini artırıyor. Bunlardan sadece bir tanesinin çökmesi bile diğerlerini çökertecek potansiyeli bünyesinde taşıyor. Şahsen yukarıda saymaya çalıştığım varsayımların gerçekçi olmadığını, hepsinin eşanlı olarak gerçekleşme olasılığının, büyük bir sıfır olduğunu düşünüyorum.

İki yıllık sçim maratonu döneminde siyasi irade belli ki bütçe harcamalarını kısmak istemiyor, artırmaya çalışıyor. Orta Vadeli Plan'da bu ihtiyacı karşılayacak bir yapısal görünüm sergiliyor, fakat gerçekçi olamıyor. Eğer gerçekçi olmaya çalışsa bütçe harcamalarını radikal biçimde kısmak gerekecek… Belli ki siyasi hesaplar ile ekonomiye ilişkin olanlar arasındaki çelişki büyüyor ve bu durum finansal piyasaların da dengesinin yakında bozulabileceği anlamına geliyor. Bütçe harcamalarını kısmak yerine gelirlerini şişirerek mali disiplinden vazgeçilmiyormuş izlenimi yaratmak gelecekte ciddi sıkıntılar yaşanmasına davetiye çıkarmaktır. Finansal piyasaların böylesi bir olumsuzluğa çanak tutması ise bindiği dalı kesmesinden başka bir şey olamaz. Orta Vadeli Plan'a ilişkin hedfler gaza basalım diyenlerin belirleyici olduğunu, tedbirli olalım diyenlerin etkisiz kaldığına işaret ediyor. Zira bütçe harcamaları kısılmadan nasıl tedbirli olunabileceğini anlamak pek mümkün görünmüyor.
Ekonomideki eğilimler, gerek siyasi iradenin, gerekse finansal piyasaların ters öynde ve riskli bir şekilde ilerlediğini, kırılganlığın arttığını söylüyor. Tedbirli olmamanın veya olamamanın bedeli kontrolsüz bir şekilde artacak gibi görünüyor…

Gerçeklerin dışlandığı ve bunun eleştiri konusu yapılamadığı bir ortamda yaşanacak büyük olumsuzlukları da anormal saymamak gerekiyor… Zor kuşallara yolculukta ya gerçeğe dayalı sağlam hesap ya da cehalet ve açgözlülük belirleyici olur…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar