Daha kolay gibi görünse de zor bir döneme giriyoruz

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

 

 

 

Yılın ilk yarısında yüzde 3.1 oranında büyüdük. Bu düzeyin üçüncü çeyrekte de pek değişmeyeceği, öncü göstergelerden anlaşılıyor. Düşük büyüme işsizlik oranını da yansıyor: Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı uzun bir süredir yüzde 9.4 ile 8.9 arasında geziniyor. Hafta başında açıklanan haziran dönemi işsizlik oranı yüzde 8.9 oldu. Peki, yılın son çeyreğinde ve 2013'ün ilk yarısında daha yüksek bir büyüme oranı yakalayabilir miyiz?

Sorunun özellikle 2013'e ilişkin kısmı, bir ölçüde bizim uygulayacağımız ekonomi politikasına bağlı. Geçen hafta nasıl bir ekonomi politikası uygulanabileceğini tartıştım. O tartışma, manevra alanımızın kısıtlı olduğunu gösteriyor. Pazartesi günü DÜNYA'da manşetten verilen haber-yorumun da gösterdiği gibi, maliye politikasının bırakın gevşetilmesini, sıkılaştırılması gündemde. Bu durumda, maliye politikasından iç talebi artırıcı bir hamle beklememek gerekiyor.
Para politikası ise ağustos başından beri zaten gevşetilmiş vaziyette. Asıl politika faizi olan bankaların ortalama fonlama maliyetini Merkez Bankası 2 puanın üzerinde düşürdü. Son yedi işgününde ise bu faizin aldığı en yüksek değer yüzde 6.2 oldu. Bu düşüşün kredi faizlerine daha rahat yansıması için faiz koridorunun en azından üst sınırında bir indirim gerekebilir. Siz bu satırları okuduğunuzda Merkez Bankası faiz kararını açıklamış olacak. İlerideki günlerde, fonlama maliyetini belki çok az daha aşağıya çekebilir Merkez Bankası. Ama burada büyük ölçüde kısıtlı olduğunu düşünüyorum. Yılın son çeyreğinde o çok beklenen düşüş gerçekleşse bile, enflasyonun hala hedefin oldukça üzerinde kalması ihtimali var çünkü. Zorunlu karşılık oranında kredi arzı artış hızını artırmak üzere bir miktar oynama alanı var. Ancak zorunlu karşılıkların giderek artan kısmının altın ve döviz cinsinden tutulmasına izin vererek, bu alanı bir miktar daralttı Merkez Bankası.

İhracat performansımız ise kötüleşiyor. Büyüme açısından bizi ilgilendiren ihracat, altın dışı ihracat. Temmuz ve ağustos ayında bir yıl öncesine kıyasla düşüş var. Otomotiv sektöründe ağustos ayında ihracat ilk yedi ayda gerçekleşen düşüşten daha fazla düştü. Bu olgu da Avrupa'daki gelişmelerin ihracatımızı ne denli kötü etkilediğinin bir başka göstergesi. Kısacası hem sınırlı ekonomi politikası manevra alanı hem de ihracat performansımız yılın son çeyreğinde ve 2013'ün ilk yarısında büyüme performansımız açısından iyi sinyaller vermiyorlar.
Buna karşılık, dış gelişmeler büyüme oranımızın yükselmesine yardımcı olabilirler. Bu yardımın gerçekleşebilmesi bazı koşullara bağlı. Bu koşulların hepsi geçen haftaki yazımda belirttiğim riskler ile ilgili. Bunlar ortadan kalkmalı. Birincisi, öncelikle İspanya'nın, sonra da İtalya'nın Avrupa kurtarma fonlarına başvurmaları gerekiyor. İspanya'nın başvurmakta tereddüt etmesi, son iki gündür piyasaları geriyor. İkincisi, Euro Bölgesi'nde finansal sistemi düzenleme ve denetlemeden sorumlu tek bir otoritenin oluşturulmasına yönelik çabalar inandırıcı biçimde sürdürülmeli. Üçüncüsü, 2013'te ABD'nin bütçe harcamalarını kısma ve vergi oranlarını artırma riski var. Bu, ABD ve dünya ekonomileri için çok zararlı olur. Bu riskin ortadan kalkması için, cumhuriyetçilerle demokratların iki konuda anlaşmaları gerekiyor: Birincisi, ABD Hazinesi'nin borçlanma üst sınırını yükseltmeliler. Küresel krizden sonra düşürülen bazı vergi oranlarının geçerlilik süresi doluyor. Süre bitince otomatik olarak yükselecek bu oranlar. İkinci olarak bu oranların tekrar düşürülmesi konusunda anlaşmalılar. Ya da arada bir çözümde uzlaşmalılar.

Bu riskler ortadan kalkarsa, birincisi, ABD Merkez Bankası'nın son parasal genişleme kararının bizim gibi ülkelere yönelik etkisi belirginleşecek. Türkiye'ye bol dış kaynak girişi olacak. Bu, aynı zamanda, şirketler kesiminin ve bankalarımızın borçlanma olanaklarının artması demek. İkincisi, iş aleminin önündeki belirsizlikler azalacak; yatırım yapma iştahı artacak. Dolayısıyla, 2013 başlarından itibaren bu gelişmeler büyüme oranımızı yukarıya çekme potansiyeline sahipler.
Ancak bu durumda şöyle bir engelle karşılaşacak Türkiye. 2011'de yüzde 3 civarı gibi düşük bir oranda büyüdüğü bir yılda cari işlemler açığını düşürebildiği düzey, gayri safi yurtiçi hasılasının ancak yüzde 7'si (biraz fazlası) gibi olacak. Bu oran hala çok yüksek. Yukarıda saydığım risklerin ortadan kalkması halinde daha yüksek bir oranda büyürsek cari işlemler açığımız tekrar yükselecek. Ek olarak, belirttiğim dış koşullar enerji ve temel metal fiyatlarının da yükseleceği koşullar. Bunlar da cari açığımızı yükseltme potansiyeli taşıyacaklar. Bu durumda, bize yönelik risk algılaması artmayacak mı? Ekonomi yönetimi artma eğilimi gösterecek bu risk algılaması nedeniyle frene basmayı düşünmeyecek mi? Buraya kadar yaklaşan yerel seçimleri analize dahil etmedim. Seçimler, ekonomi yönetiminin karşılaşacağı ikilemleri artırmayacak mı?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018