Daha kısa ve daha verimli çalışmak
Dünyaya ne için geldik?
Bektaşi’nin şapkası kirli imiş. Kahvede otururken birisinin dikkatini çekmiş, “Şapkan çok kirli” demiş. Bektaşi cevap vermiş: “Yıkadım. Yine kirlendi”. Kahvedeki adam bu kez “Bir daha yıkasaydın” demiş. Bektaşi gayet sakin “Yıkadım. Yine kirlendi”. Adam ısrarlı “Bir daha yıkasaydın”. Bektaşi yine sakin “Yıkadım, yine kirlendi”. Adam daha da ısrarlı “Bir daha yıkasaydın”. Bu kez Bektaşi’nin sabrı taşmış. “Ulan, biz bu dünyaya şapka yıkamağa mı geldik?”
Bu hikayede şapka yıkamayı istediğiniz bir işle değiştirebilirsiniz. Genel olarak buna çalışma da diyebilirsiniz. Bir mirasyedi, zengin birisinin eşi, yada kaynakları elinde tutan yetkili bir siyasinin çocuğu değilseniz, çalışmak zorundasınız. “Çalışmak kaderde var, bize üzüntü vermiyor; lakin ne kadar çalışacağız? Biz dünyaya sadece çalışmaya mı geldik?” diyenleri duyar gibiyim.
Çalışma saatlerinde değişim
Zaman, insanın sahip olduğu en değerli ve en kısıtlı kaynaktır. Zamanı insan genel olarak iki dilim halinde kullanır: Çalışma ve serbest zaman (leisure). Avcı ve toplayıcı toplumlarında insanların serbest zamanları çokmuş. Antropologların yaptığı araştırmalara göre, günde ortalama 5 saatten az çalışıyorlarmış. Tarım toplumlarında insanlar daha fazla çalışmışlar; ama sanayileşme ile çalışma saatleri tavan yapmış. Hava koşullarının çalışmayı etkilememesi, yapay aydınlatma ile çalışılabilen saatler artmış. Büyük paralar vererek koyduğu makinelerinden yatırımının karşılığını almak isteyen kapitalist, işçilerine fazla mesai için teşvik primleri de vermiş. Bazı sanayi kollarında çalışma saatleri günde 12 ila 16 saate kadar çıkmış. Yine bu sanayi kollarında işçiler haftada 6 veya 7 gün çalışmış.
Sendikalaşma, toplu iş sözleşmeleri, işçiyi koruma yasaları ve teknolojik gelişmelerle birlikte çalışma saatleri düşmeye başlamış. Örneğin, bizim iş yasamıza göre haftalık çalışma 45 saati geçemez. Öte yandan, Avrupa Birliği’nde haftalık çalışma saati ortalama 40 saat. Fransa 2000 yılında yaptığı bir düzenleme ile bunu 35 saat olarak belirlemiş.
İsveç’teki uygulama
Şimdi bir yeni akım var; çalışma saatlerinin daha azaltılması. Bunda da İsveç başı çekiyor. Geçen yıl Svartedalens huzur evi bir pilot çalışma için seçilmiş. Çalışma saati günde 8 saatten, 6 saate çekilmiş. Bir yıl sonra yapılan değerlendirmede şu sonuçlar ortaya çıkmış. Çalışanların işe gelmeme günleri azalmış; prodüktivite artmış; çalışanların sağlık sorunları azalmış.
“Biz daha kısa iş günü ile daha fazla kişi işe alacağız diyorduk, öyle olmadı; çalışanlar daha verimli oldu” demiş bir işveren, New York Times söyleşisinde (Sweden, an Experiment Turns Shorter Workdays Into Bigger Gains By LIZ ALDERMANMAY 20, 2016)
Bu, 20 kişinin çalıştığı bir yazılım firması. Üç yıl önce günde 6 saat çalışma düzeni ile başlamışlar; her yıl gelirlerini ve kârlarını ikiye katlamışlar. “Daha az çalışma süremiz olduğu için, her anı daha iyi değerlendiriyoruz” demiş aynı işveren.
Bir Toyota servisi, 6 saat çalışma düzenine 13 yıl önce geçmiş. Çalışanların stres problemi, müşterilerin şikayetleri servisin patronunu çözüm aramaya zorlamış. Patron da çözümü, çalışma saatlerini düşürmekte bulmuş. Servisin yöneticisi şöyle demiş “Daha önce 8 saatte yapılan işi, şimdi 6 saatte yapıyorlar ve çoğu zaman da daha fazlasını.”
Gothenburg’ta bir üniversite hastanesinin (Sahlgrenska University Hospital) ortopedi bölümü komşuları Toyota servisini örnek almış ve günde 6 saat çalışma sistemini getirmişler. Bunu karşılamak için 15 yeni işe alım yapmışlar. Başta pahalı bir uygulama gibi görünmüş. Ama şimdi %20 daha fazla iş yapıyorlarmış, çalışanların işe gelmeme günleri, hasta şikayetleri azalmış.
Sonuç
Teknoloji geliştikçe, prodüktivite arttıkça, çalışma saatleri de azalacak. Önemli olan kaç saat çalıştığınız değil, ne kadar verimli çalıştığınız. Çalışanlara, özel yaşamlarını da yaşayacakları serbest zamanı tanımak gerek. Bu, olaya sadece çalışan açısından bakmak değil. Yukarda dile getirdiğim İsveç örnekleri bu yaklaşımın işverene sağlayacağı yararları somut olarak anlatıyor.
Daha kısa, ama daha verimli çalışmaya ne dersiniz?