Daha insani işyerleri yaratılması (1)
Kardeş arayan patron
Çalıştığım kurumdan ayrılacaktım. Tanıdığım bir danışman beni hizmet verdiği bir şirketin yetkilileriyle tanıştırmak istedi. Randevulaşıp gittik. Şirket, daha kurumlaşmamış bir aile şirketi idi. Bizi karşılayan patronun ilk sözü “Ben sadece bir insan kaynakları yöneticisi aramıyorum. Ben bir kardeş arıyorum” oldu. Aslında bütün patronların, profesyonel yöneticilerin gönlünden geçen budur. Hep bir “kardeş”, ama “hayırlı bir kardeş” ararlar. Sadece insan kaynakları yöneticisinin değil, tüm çalışanların böyle olmasını isterler.
“Hayırlı kardeş”
Nedir “hayırlı kardeş” gibi çalışan? Kendini şirket ailesinin bir parçası sayan, hep ailenin gönencini düşünen kardeş. Bu tip çalışana, insan kaynakları literatüründe “Sahiplenen” (Engaged) deniyor. Peki işi sahiplenen çalışan fark yaratıyor mu? Yapılan araştırmalar gösteriyor ki işi tam sahiplenen çalışanların olduğu şirketler, işi az sahiplenen çalışanların çoğunlukta olduğu şirketlere şu boyutlarda fark atıyor:
- Kârlılıkları, prodüktiviteleri, müşteri memnuniyet oranları daha yüksek...
- İşten ayrılma oranları, iş kazaları, işyerinde hırsızlık olayları daha düşük...
Demek ki patronların “hayırlı kardeş” aramaları bir romantik arzu değil; deneyime dayanıyor.
İşi sahiplenen iş gücü nasıl yaratılır?
Daha insani bir işyeri yaratarak... İnsan Kaynakları Yönetimi Derneği Vakfı (SHRM-Foundation) tarafından yayınlanan bir raporda (Creating a More Human Workplace where Employees and Business Thrive) bu konuda yapılacakların bir listesi yayımlanmış. Rapor, Georgetown Üniversitesi profesörlerinden Christine Porath tarafından yazılmış. Aşağıda bu listeden alıntıları, yorumlarımı ve “Haklısınız ama...” diye başlayan, çok duyduğum itirazlar ile cevaplarımı bulacaksınız.
Kuruluşunuz ve stratejinizle ilgili bilgi paylaşınız...
Bir aile düşünün. Kardeşinizin evleneceğini, size üç gün önce gelen bir düğün davetiyesi ile öğreniyorsunuz. Ya da babanıza “Bu yaz bir hafta bizim yazlıkta geçirmek istiyorum” diyorsunuz. Babanız “Onu sattık geçen kış” diyor. Kendinizi bu aileden bir ferdi olarak görür müsünüz? İşte organizasyonlar da böyledir. Eğer çalışanının şirkete sahip çıkmasını, kendisini ailenin bir ferdi olarak görmesini istiyorsanız, ona şirketin bir ortağı gibi davranmalısınız. Yeni sektörlere mi gireceksiniz? Bir sektörden mi çıkacaksınız? Yeni bir ortak mı alıyorsunuz? Bunu şirket çalışanlarının sokaktaki dedikodulardan değil, birinci elden, sizden duymaları gerekir. Çalışanlar, şirket stratejilerinden haberdar olmalılar ki bindikleri gemiyi nereye taşıdıklarını bilsinler. Bu şekilde hem nefeslerini ona göre ayarlarlar, hem de gittikleri yönü bilirlerse daha bir hevesle çalışırlar.
Haklısınız, ama: “Bir stratejimiz olsa, ya da yönetici olarak ben bilsem, çalışanlarımla paylaşmaz mıyım hiç? Bir de her şey herkesle paylaşılır mı?”
Cevabım: Uzun dönemli düşünmeyen şirketlerin ömrü uzun olmaz; bir stratejiniz olmalı, nereye gittiğinizi siz de bilmelisiniz; sizinle birlikte çalışanlar da... Gelecek hafta bu konuya devam edeceğim.