Daha erken ve daha fazla sıkılaştırmaya ihtiyaç var!
Merkez Bankası son toplantısında beklendiği gibi 1 haftalık repo faizlerini sabit tuttu. Böylece, 17 Aralık tarihinde 50 baz puan ve 21 Ocak'ta da 25 baz puan düşürülmüş olan politika faizlerinde indirimlerin 2 ay gibi oldukça kısa bir sürede sonuna gelinmiş oldu. Piyasa beklentileri de artık yılın geri kalanında politika faizlerinin düşürülmesi değil, artırılması yönünde. Peki, neden Merkez Bankası bu "oyun"u bu kadar kısa sürede bitirmek ihtiyacını duydu? Bir kaç nedenden bahsedebiliriz:
- Politika faizlerini indirmekteki ana amaç geçenlerde Sn. Yılmaz'ın da net bir şekilde ifade ettiği gibi piyasadaki belirsizliği artırmak, ve bu yolla Türkiye'ye park etmiş olan sıcak paranın ürkerek kaçmasını sağlamaktı. Rakamlar bunda kısmen başarılı olunduğunu göstermekte. (Aslında, Türkiye'den kısa vadeli sıcak paranın bu kararlarla eş zamanlı olarak çıkmasının global nedenleri daha ağır basmakta. ABD'de büyüme beklentilerinin artması ve uzun vadeli faizlerin yükselmesi, ve yakın bölgemizdeki sıcak siyasi gelişmeler bu nedenlerden bazıları. Neticede sene başından beri sadece Türkiye'den değil, tüm gelişmekte olan ülkelerden (GOP) para çıkışı yaşandı.)
- Para çıkışıyla birlikte sepet bazında Türk Lirası'nda belirgin bir değer kaybı yaşandı. İlk indirim kararı alınan 17 Aralık'tan 15 Şubat'a kadar Türk Lirası'ndaki değer kaybı (20 günlük hareketli ortalama olarak) %7 civarında. Her ne kadar bu oranda bir değer kaybının MB'nin amaçlarından biri olan cari açığı daraltmada yeterli olması beklenemez ise de, Türkiye'de %20 civarında bir döviz kuru - enflasyon geçişi (pass-through) olduğu varsayımıyla, 2011 yılı enflasyonuna %1.5'e yakın bir etki yapması beklenebilir. Eğer Merkez 2011 enflasyon hedefi olan %5.5'i tutturmak ve kredibilitesini korumak istiyorsa, bu noktadan sonra Türk Lirası'nda daha fazla bir değer kaybını göze alamaz.
- Esasen politika faizi olarak ortaya konan 1 haftalık repo faizleriyle piyasa faizleri arasında herhangi bir paralellik söz konusu değil. Özellikle, indirimlerle eş zamanlı olarak yapılan zorunlu karşılık artışlarının TL likiditeyi daraltması neticesinde, orta ve uzun vadeli piyasa faizlerinde doğal olarak bir artış söz konusu oldu. Buna karşın, interbank piyasasını ve 2. piyasa repo faizlerini yakından takip eden Merkez, geçtiğimiz dönemde piyasa fonlamasını çok da artırmak ihtiyacını hissetmedi. (Bankaların azalan likiditelerini repo yoluyla telafi etmeleri ortaya çıkan vade uyuşmazlığı dikkate alındığında pratikte çok da geçerliliği olan bir yöntem değil.) Öte yandan, gerek kurun geldiği düzeyin cazibesi, gerekse de genel olarak küresel sermaye akımlarının tekrar GOP'lara yönelme ihtimalinin giderek artmakta olması, Türkiye'ye para girişi ile birlikte banka likiditelerinin istenen ölçüde daralmaması ihtimalini de artırarak Merkez'in özellikle zorunlu karşılıklar yoluyla sıkılaştırmayı devam ettirmesini zorunlu kılacak.
- Gıda, petrol ve emtia fiyatlarındaki küresel artışların ilerleyen dönemlerde enflasyon ve cari açık üzerinde etki yapması kaçınılmaz. Merkez Bankası da faiz kararında "enerji ve diğer emtia fiyatlarında gözlenen hızlı artışların enflasyon üzerinde arz yönlü ilave bir risk unsuru teşkil ettiğine" dikkat çekmiş durumda. Merkez'in diğer gözden kaçan bir saptaması da beklenenden daha önce (Şubat sonrasında) senelik enflasyonda artış meydana gelebileceğini ifade etmesi. (Bu durumun geçerli olması için Mart ve Nisan aylarında enflasyonunun %0.6'nın üzerinde artması gerekiyor.) Bugünlerde sadece hızlı büyüyen gelişmekte olan ülkelerde değil, İngiltere gibi 2010 4. çeyrek büyüme hızı %1.7 gibi göreceli düşük bir seviyede olan gelişmiş bir ülkede bile %4'ün üzerine çıkması, enflasyon risklerinin azımsanmayacak boyutta olduğunu göstermekte.
Sonuç olarak, eğer Hükümet bütçe açığında genişlemeye gitmez ise ve Merkez zorunlu karşılıklarda 300-400 puan arası ek bir artış yapar ve politika faizlerini de şu anda beklenenden daha önce kademeli olarak artırmaya başlarsa (toplamda 150-200 baz puan kadar), Türkiye 2011 senesini kazasız belasız olarak %5 civarında bir büyüme hızı, %7 civarında bir enflasyon oranı ve 55 milyar dolarlık bir cari açıkla kapatır. Öte yandan, para ve maliye politikalarında daha gevşek bir tutum izlenmesi ise, bütün bu makroekonomik değerlerle birlikte ekonomideki riskleri de ciddi şekilde artıracaktır.