Dağlık Konya'dan gözlemler
Konyalı dostlarla şakalaşırken, Konya'nın ovalık alanı ile dağlık alanını farklı gören kasaba kültürü jargonunu kullanır; döner kendime, “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” diyen atasözünü anımsatırım.
Yavuz Kaya'nın çağrısı üzerine, epey zamandır yakından gözlem yapmadığım Taşkent, Hadım ve Bozkır'da dolaştım. Hadim Kaymakamı Ömer Büyükergene ve Taşkent Kaymakamı Halit Yıldız'la da kısa bir görüşmemiz oldu.
Zihin kelepçelenmesi
Taşkent'te daha sınırlı olan, Hadim'de ise iyice yaygınlaştığını gördüğüm kiraz bahçeleri beni sevindirdi. Yöre koşullarına uygun ürün desenindeki değişmenin olumlu bir adım olduğundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Kiraz bahçelerini dikerken pompalanan umutların, özellikle bu yıl fiyatlardaki aşırı düşme nedeniyle tersine dönmüş olması üzerine hep birlikte eğilmeliyiz. Kiraz bahçelerini yaygınlaştırmak önemli bir adım ama, onun hemen ardından depolama sistemlerini ve işleme tesislerini de geliştirmek gerekiyor. Anladığım kadarıyla, zeytinde ve nar üretimde yapılan hatanın benzeri Konya'nın dağlık yörelerinde kiraz bahçeleri kurulurken de tekrarlanmış. Sadece fidan desteği sağlama, bahçeler oluşturma düşünülmüş de kiraz fiyatının istikrarı, maliyetlerin giderleri karşılaması, işleme tesislerinin önemi, finansman sisteminin işletilmesi, çiftçi örgütlenmesi gibi bütünün öteki parçaları, “istim arkadan gelir” anlayışının ilkelliğine terkedilmiş. Kiraz fiyatlarında yaşanan olumsuzluklar, bahçeleri terketme ya da kesme eğilimini güçlendirmiş... Bu olumsuz algının tersine döndürülmesi için gelecek yılllara ilişkin alınması gereken önlerler hızla hayata taşınılmalı: Birincisi, yörede gölet sayısını artırarak sulama sorunu en düşük düzeye indirilmeli. İkincisi, işleme tesisleri özendirilerek, kiraz alıcılarının sayısı artırılmalı... Üçüncüsü, kiraz işleyen tesislerin dünya ölçeğinde erişebilir olmasını sağlayan piyasa yapıcısı kuruluş olmaları için uygun ölçeklere yöneltilmeli... Dördüncüsü, depolama sistemleri hızla geliştirilmeli. Beşincisi de, çiftçi örgütlenmesinde yeni bir yapılanma, insanımızın kültürü de dikkate alınarak oluşturulmalı. Altıncısı, toplulaştırmadan farklı olarak, “hizmette birleştirme” ilkesine uygun biçimde kiraz bahçesi işletmelerinin ölçekleri büyütülerek girdi maliyetleri düşürülmeli; ana işi kiraz yetiştiriciliği olmayanların yarattığı sakıncalar mininize edilmeli.
Özellikle Hadim'de kiraz konusunda alınan mesafe, zamanında alınmayan önlemler nedeniyle Van Et ya da Amasya'da FERSU'nun yarattığı “Zihin kelepçelemesine” dönüşürse ülke adına çok şey yitirmiş oluruz. Bu konunun ne denli büyük bir bela olduğunu ayrıntısıyla öğrenmek isteyenler Emniyet Genel Müdürü Vali Celalettin Lekesiz' in bilgisine başvurlarsa tatmin edici yanıtlarını alacaktır.
Bal üretiminde anlamadığım
Hadim'in Korualan (Gezlevi) Köyü'nde Muhtar Abdullah Acar'ın desteğiyle geleneksel kara kovanlarda ve köylünün anlatımı ile fenni kovanlarda bal üretmenin ne yönde geliştiğini de öğrenmek istedim.
Mevlana'nın diyarında, yüzyıllar ötesinden bize ulaştırdığı bir öğüde hep birlikte sahip çıkmalıyız: “Gerçek dostu olanların aynalara ihtiyacı yoktur!” Aynı kahvede, farklı beş kişiyle konuştum; benzer sorular sordum. Kara kovanlarda ve fenni kovanlarda üretilen bal miktarı konusunda verim hesaplayabilecek bilgiler almak mümkün olmadı. Bilerek eksik söylendiğini düşünsek de, verilen rakamlar birbiriyle öylesine çelişkiliydi ki uzun zaman ayırıp üreticileri ayrıntıda gözlemezseniz, karar verebilecek ve bir yargıya ulaşabilecek bilgilere ulaşmanız mümkün olmayacak.
Korualan ve çevresinde barajın su tutmaya başlamasından sonra bal üretiminin uluslararası rekabete uygun biçimde yapılabilmesi için alan genişliği, koloni sayısı, kolonilerin birbirine yakınlık durumu, yerli ya da Kafkas arıları tercihi konusunda bilgi netliğine ihtiyaç var. Anladığım kadarıyla gelenek taassubunun etkisi altında olan bal üretimi konusunun ciddi bir önderi yok. Kamu birimlerinin bilgi desteği yeterli ya da inandırıcı değil.
Başta il ve ilçe tarım teşkilatları olmak üzere arıcılık enstitüleri, arıcılık eğitimi veren üniversite ve yüksek okullara arıcılık konusuna eğitilmeli ve üreticiye yardımcı olmalı.
Çiftçi örgütlenmesi
Arıcılıkta çiçek mevsiminin yetersizliği, yörede yapay olarak dikilen ıhlamur ve akasya ağaçlarının sayısının artırılmasını gerektiriyor. Ayrıca kültürümüzü iyi analiz ederek çiftçi örgütlenmesini yeni baştan ele almalıyız. Fiyat istikrarsızılığının aşılması ve desteklerin geliştirici olabilmesi, çiftçinin örgütlenmesine ve bilinçlenmesine bağlı. Yetersiz toprak, çok küçük parçalara ayrılan mülkiyet yapısı, yetersiz sulama imkanları, depolama sistemi, işleme tesisleri, piyasa yapıcısı büyük kuruluşlarla küresel erişebilirlik nimetlerinden yararlanamama, ürün yapısına uygun finansman erişebilirliği gündemdeki önemli sorunlar. Sorunları aşmanın olmazsa olmazı da çiftçi örgütlenmesinin sağlanması.
Rekabet edebilir işletme ölçeklerine erişmek, rekabet edebilir teknolojilerle donanmak ve rekabet edebilir bir yönetim anlayışıyla geleceğe sağlam adımlarla yürümek için çiftçinin ne yaptığını, nasıl yaptığını ve hangi sonuçlara ulaştığını bilerek hareket edilmesini gerektiriyor.
Konya'nın dağlık yörelerinde, elimizin menzili altındaki en değerli kaynağımız olan orada yaşayan insanları, toprakları etkin ve verimli değerlendirmek istiyorsak; olumlu başlangıçlara sahip çıkmalıyız. Mevcut yapıyı paylaşımcı, katılımcı ve kapsayıcı bir anlayışla sürekli değerlendirerek, uyum için doğru yerde, doğru zamanda ve doğru alanlara kaynakları yönlendirmeliyiz. Bunu da sadece devletten bekleme yerine hep birlikte başarmalıyız.
Kendi adıma, yörede bir dizi incelemeyi belli alanlara odaklama, derinlikli araştırmalar yapma ihtiyacındayım. Dışardan gözlem yaparak tartışma konularını gündeme taşımak, sürece siyasi irade, bürokrasi, sivil inisiyatifler ve bireyleri katabilmek çok önemli. Bu sorumluluğu yerine getirmeliyiz..