Dağ fare mi doğurdu?
Şevket Keresteci / Finansinvest
2009 Aralık ayında patlak veren ve iki yıldır devam eden Avrupa borç krizinin çözüm sürecinde 8-9 Aralık 2011 AB Liderler Zirvesi tarihe geçen zirvelerden biri olarak hatırlanacak. Ancak, zirvenin tarihe geçmesinin ana nedeni, alınan kararlar değil, daha çok zirve öncesi yaratılan beklentinin büyüklüğü olacak. Kalıcı ve somut çözüme anında ulaşılabilme imkanı zaten yoktu; ancak zirveden bu yönde bir yola girildiğine dair yüksek bir irade bekleniyordu. Elbette, önemli ve kritik birçok karar alındı ve bu kararların Avrupa'nın bundan sonraki siyasi değişiminde çok büyük rolü olacak. Ancak, kararların borç krizinin çözümüne direkt çözümler üretmekten uzak kalması, yatırımcıların zirve ardından bir gün bile iyimser kalamamasına ve satın alınmış olan beklentilerin hızla yerini umutsuzluğa bırakmasına neden oldu.
Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) çözüm sürecine direkt katılımcı olduğu bir senaryo içermiyor veya böyle bir beklentiye uygun zemin hazırlamaktan uzak görünüyor. Piyasaların, krizden çıkışın gerek şartı olarak gördükleri güçlü ECB katılımı konusunda uğradığı hayal kırıklığı nedeniyle, zirve sonrası haftanın ilk işlem gününde EUR değer kaybederken, Avrupa borsalarında da satışlar yoğunluk kazandı.
Yurtiçinde ise, Pazartesi günü açıklanan Ekim ayı cari açık rakamı ile 12 aylık kümülatif cari açığın 78,6 milyar USD ile belki de gelecek iki yıl için bir tavan olduğunu düşünüyorum. Ancak, kümülatif cari açık rakamında bundan sonraki dönem için beklediğimiz gerilemeye rağmen dış şoklara karşı kırılganlığın hâlâ yüksek seyredeceğini ve bu nedenle de finansman kalitesi hakkındaki endişelerin bir süre daha canlı kalacağını kesin gibi.. Yine Pazartesi günü açıklanan 3. çeyrek GSYİH büyüme rakamı ise %7 civarındaki beklentileri aşarak %8,2 geldi. Böylece yılın ilk çeyreğinde %12, ikinci çeyreğinde ise %8,8 büyüyen Türkiye ekonomisi 3. çeyrekte de yüksek bir büyüme performansı yakalamış oldu. Ancak, 2011'in son çeyreğinde büyüme rakamlarında baz etkisi nedeniyle sert bir düşüş ile ekonomide yavaşlamanın belirginleşmesi ve 2012 yılında ise Türkiye ekonomisinin %1 civarında büyümesi bekleniyor. Bu beklentiden daha fazla bir büyüme bekleyen gruptayım diyebilirim.
Avrupa'da hâlâ yüksek seyreden faizler ve kredi derecelendirme kuruluşlarının alınan tüm kararlara ve yapısal düzenlemelere rağmen uyarılarını sürdürmeleri, piyasalarda yatırımcı güveninin tesis edilmesinin zaman alacağını gösteriyor. ECB'nin tahvil alımlarında daha proaktif davranmaması ise piyasaları ECB'nin müdahil olması öncesinde "daha kötü bir olay şoku" yaşanmasına gebe bırakıyor. Böyle bir ortamda, günübirlik haber akışları ile gelebilecek kısa süreli tepki alımları haricinde İMKB üzerindeki baskının süreceğini düşünüyoruz. Özellikle 2012 yılının ilk çeyreğinde Euro Bölgesi'ne ilişkin sorunların piyasaları etkilemeye devam edeceğini öngörüyoruz