Dacia devrimi
Çok değil yaklaşık 10 yıl önce o dönemki Renault Başkanı Louis Schweitzer, 5 bin Euro'luk otomobil hayalini açıklamıştı. Bu hayal o dönem otomotiv dünyasına bomba gibi düşmüştü. Ancak, söz konusu isim Schweitzer olunca, yapılan açıklamanın hayalden gerçeğe dönmesi kaçınılmazdı ve nitekim öyle de oldu.
Kurulduğu günden bu yana yakın ilişkide olduğu Dacia'yı 1999'da tamamen satın alan Renault, Romanya'daki Piteşti fabrikasında, düşük maliyetli araç projesinin ilk ürünü olan Logan'ı üretti. Aracın Kapadokya'da yapılan tanıtımına bizzat Schweitzer ve ekibinin katılması çok önemli bir mesajdı. O dönem o otomobili kullanan bir gazeteci olarak önce burun kıvırmış ancak ardından fiyatını düşününce de Renault'nun çok akıllı bir iş yaptığına kanaat getirmiştim.
Nitekim, aradan geçen zaman içinde Dacia, önce Logan MCV'yi, daha sonra Sandero'yu piyasaya sürdü.
Her bir model satış adedi olarak önemli başarılara imza attı. Hem de sanılanın aksine gelir seviyesinin düşük olduğu ülkelerde değil. Bugün Dacia satışlarının en fazla olduğu ülke Almanya. 10 bine yakın aracın satıldığı Türkiye, Dacia liginde yedinci sırada bulunuyor.
Üretilen türev modellerle farklı kesimlerden tüketicilerin ilgisi çekildiği gibi mevcut müşterilerin de sadakati artıyor.
İşin ilginç olan bir diğer yanı ise pazarlamada yaşanıyor. Markanın ilk yıllarında sırtını dayadığı "düşük maliyet, sağlamlık, ilk otomobil" gibi sloganlarla oluşturulan imaj, bugün piyasada kendini çok daha yukarı konumlandıran rakipleriyle yarışır hale gelmiş durumda.
İşte tam bu noktada yeni tanıtılan Duster'ın bir marka açısından bir devrim olduğunu düşünüyorum.
Daha önce farklı markalarca denenmiş ve beklentileri karşılayamamış bir segmentte giren Duster, firma açısından kendini kanıtlama modeli olarak dikkat çekiyor. Bugüne kadar bence Dacia satın alma tercihi, markanın Fiyat-Maliyet-Fayda üçlemesindeki başarısını göz önüne alarak analitik düşünenler tarafından yapılıyordu.
İşin imaj-duygusal boyutu bence yok sayılıyordu. Ancak, Duster ile FrancoRomen marka önemli bir başarıya imza atmış. İnsanları duygusal açıdan da yakalamayı başarmış. Ekipmana yönelik birçok eksiğine rağmen ki bunlar maliyet artırmaması için yok sayılan ögelerdi otomobil hakikaten etkileyici olmuş.
Uzun yıllardır bu işi yapan birisi olarak bir basın toplantısında yerli-yabancı tüm meslektaşlarımın üzerinde bu kadar net bir şekilde uzlaştığı (pozitif anlamda) bir modeli çok ender hatırlıyorum.
Dacia'ya yönelik bu kaside'yi niye yazdığıma gelince...
Çıkın dışarı bir sorun, Dacia hangi ülkenin malı ya da Dacia kimin markası diye. Tahminim alacağınız cevapların çoğunluğu Romen malı olacaktır. Arkadaki sermayeyi çok az insan tahmin edebilecektir. Skoda kimin? Ya da Seat?
Şimdi o dudak kıvrılan Romen markası, tek başına Türk otomotiv sanayinin üretimi kadar araç imal etmeye başlayacak. Hem de benzer koşulları taşıyan Skoda ve Seat'a fark atarak...
10 yıl içinde bunları başarabilmek bence övgüyü hakediyor.
Hem de bizlere ufak dersler de veriyor.