"Cumhuriyetin Kuruluş Felsefesi her yerde yaşatılmalı..."
Adalet, Eğitim ve Özgürlükler. Gelişmiş ya da gelişen her ülkede bu önemli sac ayaklarıyla alakalı şikayet vardır. Bunlara sahip olmayanlar mücadele verir, sahip olanlar çıtayı yukarıya çıkarmaya çalışır, kaybedenler ise kara kara düşünür.
Atatürk'ün 23 Nisan 1920'de Ankara'da, silah arkadaşları ve çalışma arkadaşlarıyla yeni bir parlamentoyu hataya geçirmesi aslında o güne kadar insanlığın 100 yıldan fazla mücadele verdiği bir amacın taçlandığı bir başka andır. John Stuart Mill, 1859 yılında yayınladığı "On Liberty" yani "Özgürlük Üzerine" isimli kitabında, bu mücadelenin sebebini net olarak anlatır.
"Hiç kimse, hiç bir zümre ya da aile halka kendi tercihlerini kabul ettiremeyecek, halk kanunlarla belirtilmiş süreler dahilinde seçtikleri yöneticilerin halk menfaatine uygun davranıp davranmadığını anayasal kurumlarla denetleyecek, hiç kimse daha fazla güçlenmek adına bu özgürlüğü yani halkın kendini yönetme hakkını kısıtlamaya kalkmayacak.."
Ben herhangi bir devlet ya da hükümette, özgürlüğün bu ana unsurlarının var olup olmadığını aramadan önce, yaşadığım çevrede, çalıştığım kurumlarda ve en nihayetinde dinlenmek için gittiğim tatil noktalarında bu özellikleri ararım. Açıkçası, hiyerarşiden beslenen, astların üstlerine "bu aklıma yatmadı" diyemediği, eğitimi birinci öncelik olarak ele almamış, personeline ve müşterisine "sana bunu uygun gördüm" diyen tesislerde tatilimi yapmıyorum. Türkiye'de ve dünyada sayısız konferans verdiğim için, kaldığım oteller ve turistik tesisleri not alıyorum ve bu kriterlere göre eliyorum. Bu kriterlere uymayan tesislerde bir konuşma yapacaksam "gece kalmama gerek yok, akşam geç saatte dönerim" diye organizatörleri uyarırım.
"Mutluluk üretmek, para yaratmaktan daha değerli..."
Mesele lüks ya da konfor değil. Dünyanın her yerine gidiyoruz. Hiçbir mekan da resimlerde gösterildiği gibi değil. Dolayısıyla tek beklediğim ayrıntı, personelin mutlu olup olmadığı ve müşteriye ne kadar ilgi gösterdiği. En basit taleplere bile "bizde yok" veya "yapamıyoruz" diye cevap veren bir tesis, yazının başında belirttiğim özgürlük felsefesinden uzaklaşmış demektir. Hele ki müşteriye "yok" deyip bazı ayrıcalıklı kişilere özel hizmet veriliyorsa, o tesiste adalet de yok demektir. Zaten adaletin olmadığı bir yerde hiçbir şey düzgün olmaz.
Bu sebeple çeyrek asırdır her zaman Türkiye'de aynı tesiste tatil yaparım. Çünkü burada herkes kendini "ayrıcalıklı" hisseder. Bir misafire bir konuda yardımcı olunmuşsa, bir diğerine başka bir konuda yardımcı olunur. Personel mutludur, çünkü sevk ve idarede yüksek rütbeliler değil, tecrübeliler dinlenir. Misafirlerin en küçük talebi bile not edilir. Her hafta misafirlere anket formu dağıtılır. Çalışanlar sürekli eğitime tabi tutulurlar. Akıllarına yatmayan bir durumda önce amirlerine, eğer sonuç alamazlarsa bir üst amirlerine haber verirler. Üst düzey yöneticiler bununla da yetinmezler, hem personel hem de misafirlerle konuşurlar. Çalışanlardan hiçbiri "bana haksızlık edildi, diğerini amir yaptılar" demez. Bir sebebi olduğunu bilir, kendini geliştirmek için çabalar. Ne misafirler ne de personel üzüntülerinde yalnız bırakılmaz. Ayrıca misafirler de birbirlerinin hakkını hukukunu ve birbirlerinin çocuklarını da kendisininmiş gibi gözetir. Çünkü hizmet değil mutluluk üretmek için tasarlanmış bir tesistir burası. Masal gibi değil mi?
Masal değil. Tüm bu anlattıklarım burada mevcut. Sosyal medyadan beni takip edenler gayet iyi bilir ki ABD'den Çin'e, Almanya'dan Venezuela'ya, Rusya'dan Güney Afrika'ya, İtalya'dan Fas'a kadar birçok ülkenin misafirini ağırlayan bu tesis Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin kuruluş felsefesini birebir yansıtmaktadır. Yani adalet, özgürlük ve eğitim. Bunun üzerine liderlik, akıl, hikmet, nezaket ve nihayetinde vefa.
Hiç ekonomi ya da para demedim değil mi ? Çünkü yukarıda bahsettiğim değerlere inanıp, uyguladığınız zaman bunları dert etmenize gerek kalmıyor.