Cumhurbaşkanı Yardımcısı… Kalkınma için eylem planlamacısı…
2015 Ocak ayı…
2016 Ocak ayı…
Ekonomide gündem, 1248 maddelik eylem planıydı…
O plan, üretimin ve büyümenin sürdürülebilirliği, kalkınmanın hızı, refahın artışı için olumlu beklentileri ve dolayısıyla umudu artırmıştı…
Dönemin Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, her iki tarihte de konuğum olmuş; 2015’te planın ayrıntılarını, 2016’da ise gerçekleşmeleri anlatmıştı…
Planlamanın önemine…
Planlamada, siyasilerin ve bürokratların taahhüdünün önemine…
Ve…
Taahhütte bulunan bürokratların ve siyasilerin, plana bağlı ve plan dışı uygulamalarının takibinin ve hesap verebilirliğinin önemine ayrı bir parantez açmıştı…
Yılmaz’a göre, eylem planının uygulamasında “taahhütlerini yerine getirmeyen” siyasetçi ve bürokratların akibeti de olmalıydı…
Siyasi yaptırımlarla karşı karşıya kalacaklarını vurgulamıştı…
Kalkınmayı, “hesap verebilirlik” ve “hesap sorabilirlik” ile bağdaştırmıştı…
Ve, “Bir taahhüdü yerine getiren ödüllendirilmeli, getirmeyen cezalandırılmalı…
Bu, hesap sorma bilincine de zemin oluşturur…
Kurallı çalışan, kendisini kriterlerle ortaya koyan, hesap vermeye hazır olan toplumlar, aynı zamanda kalkınmış gelişmiş toplumlardır.” diye ayrıntılandırmıştı…
İstihdamda senelerce dikkat çektiğimiz “siyasi çevre aracılığı ile memur/kamu çalışanı olmaya, yardım almaya, yani rahata rağbet”in de farkındaydı…
Bu konuda atılması gereken adımları, “İstihdamın sanayiden daha rahat alanlara kayması yönünde bir eğilim var, bu eğilimi kırmalıyız…”;
“Gençleri sanayiye çekebilmek bir taraftan ücretle, bir taraftan da mesleki eğitimle ilgili…”;
“Gençlerin OSB’lerde sanayi ile iç içe eğitim görmesini sağlayacağız…”;
“Üniversite seviyesinde de belirli dönemi okulda, belirli dönemi işyerinde geçiren müfredatı tartışıyoruz” diye sıralamıştı…
Teknoloji geliştirmenin/sanayi üretiminin önündeki en büyük engelin ücret politikası olduğunun da farkındaydı…
“Teknoloji, Ar- Ge, üniversite sanayi işbirliğini sözde değil uygulamalarla geliştirmeliyiz…
Ancak yüksek teknolojili üretimin, daha fazla ücret ödeme gücü olabilir…
Rekabetin yolu düşük ücret değil, daha ileri teknolojili ve katma değerli üretimdir…
Bunu yaptığımızda hem ücretler hem de rekabet gücümüz yükselecektir…” diyerek rekabetteki yanlışlarımızı hatırlatmıştı…
Diğer yanlışımız da planlamadaydı…
Muş’ta tarımı teşvik edeceğimize sanayiyi teşvik etmek anlamsızdı…
Ama sistem böyle kurulmuştu ve israfa dayalıydı…
Bu konuyu da bölgelerle özetlemişti, “DAP, KOP ve DOKAP için de yeni eylem planları hazırladık.
Her bölgenin kendine özgü öne çıkan unsurları var.
Doğu Karadeniz’de turizm ön plana çıkıyor. Doğu Anadolu’da hayvancılık… Hepsinde KOBİ’lerin gelişmesini sağlama, sosyal boyutu ihmal etmeme gibi görevler bütüncül eylem planları içinde yer almalı”
Velhasıl
Geçtiğimiz hafta Düsseldorf’ta, Henkel Kimya’nın üretim tesislerinin bulunduğu ‘yaşam alanı’nı gezdik…
Fabrika aralarındaki devasa parklarda çocuklarla da karşılaştık…
Çalışanların çocuklarına/ bebeklerine ücretsiz bakım hizmeti veriliyormuş…
Aynı zamanda mesleki eğitim ile ‘üretime karşı becerisi/yeteneği ve en önemlisi sevgisinin artması’ sağlanıyormuş…
Çocuklar aynı zamanda, parklardan sinemaya, kafelerden spor salonlarına, SPA’lardan restoranlara kadar tüm sosyal ihtiyaçları en ince detayına kadar ‘düşük fiyatla’ karşılanan bir yaşam alanında, fabrikayı sevme kültürü de kazanıyormuş…
Bölgedeki diğer çocuklara ise Keşif Dünyası gibi eğlenceli/ ödüllü projelerle fabrikaya gelme alışkanlığı kazandırılıyormuş…
Kısacası çocukları kazanmak için her şeyi deniyor/yapıyor bir üretici firma…
Çocuklarına böyle bir hizmet verilen anne, babanın verimliliğinde ki artış da diğer kazanç…
Bizde mi?
Maaşının neredeyse tamamını çocuk bakımı ve okuluna harcayan çalışanlar!!!
Yetenek/beceri/bilgi/merak/heves törpüleyen okullar…
Ve...
Sonrasında da “Neden geliştiremiyoruz, üretemiyoruz, kazanamıyoruz, kalkınamıyoruz?” gibi sorular…
Liyakat diyorduk ya…
ODTÜ’nün teori, bilim, geliştirme kültürünü birincilikle; DPT’nin planlama ve pratik kültürünü uzman yardımcılığından doktora tezine kadar alanda ter dökerek kazanmış bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve alandan kazandığı deneyimle belirleyeceği politikalar olumlu beklentiyi artırıp, kaybettiğimiz güveni ve umudu artırmaz mı?