Cumhurbaşkanı adayı olsaydım
Yarın önemli bir seçim yaşayacağız. İlk kez cumhurbaşkanını halk kendi oylarıyla seçecek. Bu seçime katılmak başlı başına önemli olduğu gibi, kime oy vereceğimiz de bir o kadar önemli.
"Cumhurbaşkanı adayı olsaydım", seçim bildirgemde yurttaşlara hangi sözleri verir; hangi çözümleri üretmeye angaje olurdum?
Öncelikle, ülkenin bütün sorunlarına ilişkin temel yaklaşımlarımı belirleyen ilkelerin bir dökümünü yapardım. Temel değerler kadar, değişen dünyaya uyum göstermek için geliştirilmesi gereken "değerler sistemini" tanımlardım "ilkeler kalelerimizdir" der, idealist yaklaşım ile realist yaklaşımın ortak çizgisini bulmaya çalışırdım. Kendimi sıkı sıkıya bağladığım ilkelerimin kırmızı çizgileri kadar, esneklik paylarını da belirler, saygın olabilmenin ve ilham verebilmenin gerek şartlarını düşünür, yeter şartlarını dikkate alır; "iç tutarlılık" için özen gösterirdim.
İkincisi, ülke sorunlarını izlemek için farklı disiplinlerdeki insanlardan kuracağım çalışma ekiplerini anlatırdım: Geleneksel üretimlerde rekabet edebilecek üretim alanlarının keşfine odaklanan, küresel pazarda fiyat-maliyet dengelerini gözeten, kısmı ve toplam verimliliklerde sürekli karşılaştırmalar yapan, fiziki sermaye stokunda eksiklikleri, fazlalıkları ve proje disiplinine uymayanları bir envanterle belirler; bu envanteri sürekli yenileyeceğimin sözünü verirdim. Ülkenin ivedi fiziki sermaye stoku ihtiyacının öncelik sırasını belirleyeceğimi ve kamuoyu ile paylaşacağımı anlatırdım. Örneğin, var olan iskele ve liman yapılarını teker teker analiz ettirerek, ülkemizin deniz ulaşımının ana bağlantı yeri olan limanların eksiklerini tamamlama,yol bağlantılarını ıslah etme, birim maliyetlerini rakip ülkelerinin aşağısına çekme konusunda sürekli çalışan komite ile yılda en az iki koordinasyon toplantısı yapacağımı, sonuçları da kamuoyuna paylaşacağımı açıklardım.
Üçüncüsü, karayolu ve demiryolunda ihtiyaçların ağırlıklarına göre eksiklerini tamamlama, yeni yol şebekeleri ekleme, eskilerini ıslah etme konusunda ayrı bir komite oluşturarak; yılda en az iki koordinasyon toplantısında "hesap verme" toplantıları yapma taahhüdünde bulunurdum. Yol altyapısında harcanan her kuruşu açıklar, zamanında biten ve bitmeyen işlerin listesini her yıl yayınlayacağımın sözünü verirdim.
Dördüncüsü, bir bağımsız komiteye de ülkenin "iletişim yapısını" analiz ettirir; eksiklerini belirler, iyi yanlarını saptar ve yapılması gerekenlerle ilgili öncelik sırasını belirlerdim. İletişim teknolojilerindeki gelişmeyi izletir; gecikmeden tam zamanında gerekenlerin yapılması için açık ortamlarda tartışmalara başkanlık eder; ülkemizde geliştirilen teknolojilere pozitif ayrımcılık yapacağım taahhüdünde bulunurdum.
Beşincisi, bütün üretim alanlarında "yerleşim yeri" analizleri yaptırır; mevcut karma organize sanayi bölgelerinin birikimini analiz ettirir; yeni organize ihtisas bölgeleri yerlerini hızla belirler, siyasi iradeyle birlikte "üretim-mülkiyetine" dayalı altyapısı yeterli, çevre yerleşmeleri düzenlenmiş, insan kaynağı altyapısı ile desteklenmiş bölgelerin inşasında TOKİ ya da benzeri bir kuruluşu görevlendirilmesinin önceliğim olduğunu açıklardım. Beş yıllık bir plan içinde nerede, nelerin yapılacağını kamuoyu ile paylaşırdım. Girişimcinin toprağa mümkün olduğunca az para bağlamasını, arındırma ve çevre sorunlarının kolektif bir anlayışla çözülmesini sağlayan koordinasyon çalışmalarına odaklanacağımın sözünü verirdim.
Altıncısı, geçmişte yapılan işlerin "ön-araştırma", "fizibilite" ve "yatırım kararlarını" analiz ettirir; onlardan çıkardığım derslerden yararlanır; yapılan yanlışlar tekrarlamamak için özen gösterirdim. Proje ve harcama disiplinini kaynakları etkin ve verimli kullanmanın namusu sayar; özensizlikten ötürü yaratılacak israfların mutlaka sorgulaması için ortam yaratacağımı belirtirdim..
Yedincisi, ülke tarımını analiz ettireceğimi; tarladan sofraya örgütlenme eksiklerini belirleyeceğimi, fiziksel sermaye stokunu- soğuk hava zinciri, lisanslı ve lisansız depoculuk vb. örgütlü perakendenin gelişmesinin yarattığı gıda talebi ve gıda işleme imkanlarını, yüksek verimli üretim koşullarını, hayvancılıkta geleneğin taassubunu aşarak dünyaya açık yönlendirici politikaları herkesle birlikte belirleyeceğimi açıklar, ayda bir tarımsal üretim koordinasyon toplantıları yapacağımı da taahhüt ederdim.
Sekizincisi, finansal piyasalar ve banka sisteminin yeterliliklerini ve yetersizliklerini sektör ilgililerine saptatacağımı; yapılması gerekenlerle ilgili kısa, orta ve uzun vadeli bir planı hayata taşımak için irade koyacağımı, ayda bir kez banka sistemi, sermaye piyasası vb. ekonomik yapıların koordinasyon toplantısına taşınacağını, alınacak kararların izleyicisi olacağımı belirtirdim.
Dokuzuncusu, ülkedeki küçük ve orta ölçek işyerlerinin sorunlarını öncelik sırasına göre dizer, teşvik sistemlerini geliştirici bir etki yaratacak biçimde yeniden tasarlanması için çalışmalar yapacağıma söz verir; ölçek ekonomisinin erişebilirliği ile küçük ve orta ölçek yapının esneklik ve hızını dengeleyecek piyasa yapıcısı kuruluşlar etrafında örgütlenmeyi gözeteceğimi ve denetleyeceğimi belirtir; küçük ve orta ölçek işyerlerinin fırsat kapılarını sonuna kadar açık tutabilmek için şeffaf geri-bildirimler ve ince ayarlarda nasıl bir rol üstleneceğim konusunda angajmanlarımı açıklardım.
Onuncusu, Ar-Ge teşvikleri konusunu özel olarak ele alır; kıt kaynakları etkin kullanmak için öncelikleri planlar, etkin amaç, hedef, strateji, taktik ve uygulamaları belirler; gözetim ve denetime özen göstererek ilerlemeyi önerirdim. Ar-Ge çalışmalarının hayati önemini, seçkin üniversitelerin bu alandaki işlevini, yeterli kaynak ayırmanın gereğini açıklar; sözümü tutmak için de hazırlıklarımı şimdiden hızlandırırdım.
On birincisi, rekabetin odağına yerleşen inovasyon konusunda toplumsal iklim ve çekicilik yaratacak her çeşit araç-gereci devreye sokacağımı, ayda bir günümü da bu alana hasredeceğimi ilan ederdim. İnovasyonun bir hüner ve yaracılık sorunu olduğunu; toplumsal birikimle yakın ilgisini bilen biri olarak, sadece beklenti yaratma düzleminde kalmayacağımı, uygulama sonuçlarını da izleyen bir cumhurbaşkanı olacağımın sözünü verirdim.
On ikincisi, hukuk sisteminin oturması, güven yaratması hem kendi girişimcimizin hem de yabancı sermayenin korkusuz bu ülkeye gelmesinin hukuk sisteminin işleyişine bağlı olduğunu sürekli anlatacağıma; en küçük bir aksamanın üzerine gideceğime, hakim bağımsızlığını koruma konusunda en küçük taviz vermeyeceğime söz verir; sözümü denetlemesini halktan isterdim.
On üçüncüsü, kayıtdışı ile kayıtlı sistem arasında haksız rekabeti önleyici yasaların çıkarılması, düzenlemelerin yapılması, gözetim ve denetimin ödünsüz sürdürülmesinde sistemli, kararlı ve düzenli çalışacağıma söz verir; bütün bu sözlerimi içselleştirerek yaşam biçimi haline getireceğimi söylerdim.
On dördüncüsü, kadın haklarının korunması, kadın nüfusunun iş yaşamına girmesi, zihinlerde örtü yaratan inanç ve düşünce saplantılarının kırılması konusunda çalışacak komitenin her zaman başkanlığımı yapacağıma, bu konuyu kalkınmanın olmazsa olmazı olarak gördüğümü anlatır; kazanırsam sözümü tutacağımı ısrarla vurgulardım.
On beşincisi, kentleşme, ataerkil ailenin çözümü, kadının iş yaşamına girmesi, ortalama ömrün uzaması nedeniyle iki konunun çok sıkı takipçisi olacağım sözünü verirdim: Yaşlı ve çocuk bakım altyapılarının ülkenin her yerde yeterli düzeye gelmesinin takipçiliğini yapacağımı insanlarla paylaşırdım.
On altıncısı, yerel yönetimlerde proje ve harcama disiplini konusunu da yakından izleyeceğimi; tekrarlayan ve gereksiz yere yapılan yatırımların minimize edilmesinde aktif rol oynayacağımı anlatmaya çalışırdım.
On yedincisi, ihracatın gelişmesi,iş insanlarımızın dışa ve dünyaya açılması için ülke içi fiziki engeller kadar, ülke dışında geçiş izinlerinden vizeye kadar bütün sorunların takipçisi olacağımı, bir program dahilinde bu konuları diri tutacağımı da paylaşırdım.
On sekizincisi, korumaya muhtaç insanlar ve engellilerin özel ilgili alanım olacağı sözünü verirdim.
On dokuzuncusu, ana-baba eğitimi, suçlu çocukların rehabilitasyonu, yoksul yurttaşlara iş ve aş sağlanması konularını ilkesel çerçevede ve kamu kaynakları sınırlarına göre izleyeceğimi, bu konuların popülist ve çıkar amaçlı kullanılmasına izin vermeyeceğimi anlatırdım.
Yirmincisi, ülkemizin iki kültür arasında "sınır bekçisi" olmasını, bir imparatorluk mirasçısı olması nedeniyle, imparatorluğun parçalanması ile ortaya çıkan devletlerle "duygusal nefretin odağında" bulunduğunu, "merkez değil köprü ülke" olmanın zorunluklarını henüz aşmadığını, Osmanlı'dan kalma devlet anlayışı nedeniyle "tek tip düşünce" ve "sorgusuz bağlılık" arayışının henüz kırılamadığını, nüfusu azalan kıta Avrupa'sı ülkeleri için artan nüfusu ile "korku odağı" olduğunu dikkate alan "dış politikada realist çizgi izleyeceğimi" ilan eder; komşularla ilişkilerde "açık angajmanlara girmeyeceğimi" ilan ederdim.
Anlattıklarım benim aklıma bir çırpıda gelenler... Uygulamada ortaya çıkacak daha onlarca sorun olacaktır...İ nsanlar sorunları çözmek için vardır. Bir cumhurbaşkanı da halkla birlikte halkın sorunlarına sahip çıkmalıdır ki cumhurun başkanı olmanın hakkını verebilsin.