Çorbaya bir kıymık tuz ekleme gayreti

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Küçük ve orta ölçekli işyerlerinin sorunlarıyla yoğun biçimde ilgilenmemiz 1980'li yılların ortalarında başladı. Eskişehir ve Bilecik toplantılarının üzerinden birkaç ay geçmişti; Kenan Mortan, "…işini ayarla Çorum'a gidiyoruz. Ümit Başkan bizi bekliyor" dedi.

Ankara'da buluştuk. Kenan Mortan ve Tamer Müftüoğlu, yanılmıyorsam Aydın Uğur ve başka arkadaşlarla toplantıda buluştuk.

Çorum'da çok sayıda işyeri gezdik. Yörenin köklü ailelerinin kurdukları işyerlerinde "ortaklık anlayışı" bizi etkiledi. Dönüşte, büyük usta Çetin Altan'ın evine gittik; geceyi geride bırakıp, sabahın ilk saatlerinde Çorum gözlemlerini kendine aktardık.

İki gün sonra 15 Mart 1987 günü, Güneş'te "Çok ortaklı işletmeler kenti: Çorum" başlıklı yazısı yayımlandı.

Yazının ortalarında büyük usta diyordu ki:

"Rüştü'nün dağ tepe dolaşarak yerinde saptadığı gibi, olmasına bir şeyler oluyor. Tek yamukluk, ayrıntılı rantabilite taslakları yapacak uzman kadrolarıyla ilişki yokluğundan doğuyor ve bu da anlamsız savurganlıklara neden oluyormuş.

Kaynakları verimli biçimde kullanma becerisi bir türlü pekişmemiş."

…ayrıntı bilmeyen komplo üretir

Büyük usta Çetin Altan'a aktardığımız gözlem bizi çok etkilemiş olmalı ki, çalışkanlığı, üretkenliği, insanlığı ve verimliliği ile çok az rastlanan insanlardan biri olan Pınar Bulca ile 30 Ağustos 1 Eylül 1988 günleri DÜNYA Gazetesi'nde, "Küçük ve orta ölçek işletmeler için bazı kritik sorunlar" başlıklı üç günlük diziyi yayınlamışız… O dizi yazısının sunuşunda diyoruz ki, "Küçük ve orta ölçek işletmelerin sorunları, işlevleri ve gelişme potansiyelleri tartışma gündeminin önemli sorunlarından biridir. KOBİ'lerin sorunları bir rastlantı olarak gündeme gelmemiştir. Dünya ekonomisinin bilimsel-teknolojik gelişmelerle hızlanan çok önemli bir değişim süreci yaşadığı bilinmektedir. Üretim, ulaşım ve iletişim olanakları yeni boyutlar kazanmakta, bu yeni boyutlara uygun toplumsal ilişkiler de gelişmektedir. Üretimin çeşitlenmesi, kütle üretimine dönük olmayan ürünlerin tüketim kalıbı içinde yer alması, değişimlerin yarattığı üretim krizi KOBİ'leri gündeme getirmiştir. Daha başka bir anlatımla KOBİ'lerin güncelleşmesi sübjektif bir tercih değildir; dünyada gözlenen değişmelerin nesnel bir sonucudur. Bu bakış açısıyla söz konusu işletmelerle ilgili bazı gözlem ve saptamaları aktaracağız.."

Dizi yazıyı bitirirken, "…bu çalışma kapsamından da anlaşılacağı gibi KOBİ'ler genel ekonomi içinde üretim ağırlığı olmasa bile, sayısal ağırlıkları olan kuruluşlardır. Özellikle toplumların sosyoekonomik ve teknolojik değişme yaşadıkları dönemlerde ön plana çıkan KOBİ'lerin belli bir felsefeyle yönlendirilmeleri durumunda ekonomiye katkıları azımsanamaz boyutlarda olacaktır. Ülkemiz gibi kıt kaynaklı yerlerde KOBİ'lerin yönlendirilmesi hayati önem taşır."

Cahit Düzel'in genel yayın yönetmeni olduğu ilk günden başlayan, Alp Orçun'un genel yayın yönetmenliği sırasında sıklaşan ve pekişen sıkı ilişkime karşın, yüz yüze hiç tartışmadığımız Nezih Demirkent dizi yazıdan bir hafta sonra çağırdı; odasında üç saate varan bir KOBİ değerlendirmesi yaptık. O andan sonra benim İstanbul'un üstüme yıkılmasını önleyen arkadaşım, sırlarımı paylaştığım dostum oldu. Asıl önemlisi, "…ayrıntıdaki dinamikleri bilmeyen komplo üretir" sözündeki gerçeği "iş yaşamı odağında" net olarak anlamamı sağlayan fırsat kapılarını açtı. Kendimi ifade etmemin kanallarını açık tutu. Ülke genelinde inceleme yaparak, düşüncelerimin ayaklarını sağlam yere basmasına ve iş kariyerimin sağlam zeminlerde yükselmesine yardımcı oldu.

….iyi ki DÜNYA karşıma çıktı

İnsan "çorbaya bir kıymık tuz eklediğine" inandığı ve kendi içinde bunu olumlu bir katkı olarak meşrulaştırdığı zaman işe daha güçlü asılabiliyor. DÜNYA benim için hep öyle bir kuruluş ve ilişki ağının merkezi oldu.

Hiçbir zaman kimseye aklımı emanet etmediğim halde, saygı gördüğüm; sığındığım bir kaleydi.

Aykırı düşünce üreten yapıma karşın, bunu bir zenginlik olarak algılayan insanlar DÜNYA'da hiç eksik olmadı.

Burada patronundan çalışanlarına kadar herkesten saygı görmenin yarattığı gönül zenginliğini yaşadım.

Otuzuncu yılda Didem Demirkent'in elinde o simgesel tabağı alan tek insan olmam, "…iyi ki DÜNYA karşıma çıktı… Ben de çorbaya bir kıymık tuz ekleminin sevincini ve gururunun yaşadım" diye düşündüm.

Nazım Hikmet'in dediği gibi, "Yaşamak güzel şey be kardeşim / Bir ağaç gibi tek ve hür / Bir orman gibi kardeşçesine…"

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar