Çorba

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Vazgeçemediğim yemeklerden birisidir çorba... Öyle çok severim ki, alışılmışın dışında en sona saklarım onu... Cila niyetine kaşıklar, muhteşem bir final yaparım...  Çorba sevgim miydi acaba gastronomi ve keyif ekimiz "ehlikeyf"in ilk sayısının konusunu ona ayırmanın nedeni? Geçtiğimiz günlerde Unilever Gıda Pazarlamadan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Seçkin’in davetini alınca, mutlaka gitmem gerekiyor, diye düşündüm...

Çünkü, Knorr markasının Dünya Başkanı Gail Klintworth, İstanbul ziyaretinin bir akşamını bizlere ayıracak, çorba sektörünün global trendlerini aktaracaktı... Mekân da çok keyifliydi, çünkü Vedat Başaran’ın geçtiğimiz aylarda Nuruosmaniye’de açtığı Nar Lokantası’nın alt katındaki Culinary Center’da buluşacaktık...

Önce Başaran konuştu ve çorbanın mutfaktaki pişirme sistemlerinin atası olduğunu vurgulayarak başladı söze... Tarihinin İsa’dan önce 6. bin yıla kadar gittiğini belirten araştırmacı ve gastronomi uzmanı, şunları vurguladı:

"Çorba, bizim ilk yemeğimiz, mutfaklarımızın ilk tekniği. Bugün mutfaktaki bütün sistemler, bu başarıya çorbadan yola çıkarak gelmiştir. En lezzetli yemekleri yapabilmek için nelere ihtiyaç vardır: Et, tavuk, balık, sebze suları ve benzerleri; daha da ileri gidip bunlardan yapılan soslar. Çorba, bu kültürün temelidir.

Adı Farsçada ‘shor’ (tuzlu), ‘ba’ (haşlama)’dan gelir. Latin dünyasında ise Almanca ‘suppe’ kökeninden. Latince’ye sonradan geçmiş, ‘suppare’ olmuştur; dünyanın yarısı birini, diğeri ötekini kullanır. Batı’daki ‘supper’ da ‘suppare’den gelir, hafif yemek anlamındadır.

Onu zengin mutfaklarına sokabilmek için Batı, ‘consomme’yi icat etmiştir. Çorba, midenin dostudur, son derece faydalı bir besindir. Kilerinizde ne varsa içine koyar, tüketirsiniz, hiçbir şey ziyan olmaz."

Mustafa Seçkin ise konuşmasında, yöresel çorbaların önemine değindi ve özetle şunları söyledi:

"Ramazan’da hava kaç derece olursa olsun, insanlar çorba içiyorlar. Market satışları ise 100’de 20 civarında artıyor. Bu artışta hazır çorbalar, 100’de 150 ile ilk sıradalar. Tüketicilere neden diye sorduğumuzda önce sağlıklı olduğunu, sonra iftarda midelerine iyi geldiğini, hafif  bulduklarını, doyurucu özelliğini vurguluyorlar.

Ülkemizde yaklaşık 350-400 çeşit çorba var. Biz, çorbalarımızı hazırlarken tariflerin orijinallerine ulaşmaya çalışıyoruz, ama kimi zaman bu tariflerde kullanılan ürünleri bulamıyor, bu yan ürünleri üreticilerle birlikte geliştiriyoruz. Şeflerimizle büyük bir mutfak gibi çalışmaya gayret ediyor, tüketici araştırmaları yapıyoruz.

Kullandığımız bütün ürünler 100’de 100 güneş ışığında yetişen doğal sebzelerin kurutulmuşları. Kurutulmuş bir üründe, bakteri üremesi söz konusu değil. Tabii şeflerimizin ustalıklarıyla harmanlanarak gıda mühendislerimizin denetiminde üretilip paketleniyorlar. Ürünlerimiz fiyat olarak, evde yapılanından daha ucuz, hazırlanış zamanı da çok daha az... Ucuzluğun nedeni, mevsiminde çok büyük alımlar yapmamız. Ayrıca her pakette, standart lezzete ulaşmak mümkün.

Enerji anlamında da ciddi tasarruflar sağlıyoruz. Çünkü bizim, büyürken çevreye bıraktığımız ayak izlerimizi yarı yarıya düşürmek gibi bir sözümüz var."

Seçkin, 2010 yılında Türkiye’deki 18 milyon haneden 13 milyonuna ulaştıklarını, 761 milyon kase tüketildiğini, satılan her 10 çorbadan 6’sının Knorr, bunların 5’te 1’inin yöresel olduğunu belirterek sözlerini tamamladı.

Konuşma sırası Gail Klintworth’a geldiğinde, İstanbul’u 4’üncü kez ziyaret ettiğini, bu yıl 40 ülkeyi gezdiğini, İstanbul’un favori şehri olduğunu söyledi. Klintworth, şöyle devam etti:

"Knorr olarak 150 ülkede faaliyet gösteriyoruz ve Unilever’in en büyük markasıyız. Çorba, sosyal ortamda paylaşımı artırmak için gerçekten çok önemli bir araç. Dünyada üretilen domateslerin 100’de 5’i, soğanın 100’de 4’ü Knorr çorbalarında kullanılıyor. 1.2 milyon ton sebze alıyoruz... Satışımız, yılda 12 milyar paketi buluyor ve 40 ülkede pazar lideriyiz. Sosyal paylaşım ağlarının toplam ulaştığı insandan daha fazlasına ulaşıyoruz. Dünya paket çorba pazarının yüzde 50’si Knorr ürünlerinden oluşuyor. Bu da Unilever dünya cirosunun yüzde 53’üne tekabül ediyor. Türkiye’de ise yüzde 64’lük bir pazar payına sahibiz."

Konuşmaların ardından yemeğe geçtik... Sohbet, tabii ki yine çorbalar ve Başaran’ın ekibinin hazırladığı nefis mönü üzerineydi...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar