Çöpümüzden sorumlu olmazsak geleceğimizden nasıl olalım
Efendim bir tatil döneminin daha sonuna geldik. Her yıl olduğu gibi gittik, karınca kararınca tatilimizi yaptık, gezip görmeye, dinlenmeye çalıştık. Bu arada yazılarımızı da biraz geciktirdik, affola.
Her zaman olduğu gibi yine bir tatil dönüşü yazısı yazmaya niyetleniyordum ki, yazacağım konuyu Selçuk Şirin Hoca Hürriyet’te benden önce ele aldı. Ama konu, yazmakla bitecek gibi olmadığı için ben de konunun başka bir veçhesine değinmek istiyorum. Evet, tahmin edebileceğiniz gibi sahillerde, dinlenme alanlarında, mesire yerlerinde, milli parklarda, dağların tepesinde, denizlerin dibinde artık bir milli mesele halini alan çöp sorunundan söz edeceğim.
Zaten soruna herkes tanık. Nereye gitseniz başta naylon torba ve pet şişe olmak üzere çöp yığınlarıyla karşılaşmamanız mümkün değil. Yabancı turistlerin hatta yabancı ünlülerin Türkiye sahillerinden çöp toplama videoları sosyal medyada bol bol paylaşılıyor. Burada dikkat çekmek istediğim konu ise şu: Aslında bu çöp yığınlarının tamamının, doğaya giden insanların duyarsızlığından, bilinçsizliğinden kaynaklandığını söylemek biraz kolaycılık. İnsanlar iyi niyetli olsalar, çöplerini toplayıp konteynerlere koysalar bile çöplerin doğaya yayılmasını önlemek oldukça zor olabiliyor. Yani iş görünenden biraz daha karışık.
Bu yıl tatil için Çanakkale’nin sessiz sakin bir beldesindeydik. Bulunduğumuz yere, köyün içinden 1.5 kilometre kadar orman yolundan devam edilerek ulaşılıyordu. Yani sessizin de sessizi bir yerdeydik. İzin dönemimiz bayrama denk gelince bayram kalabalığından az da olsa bizim bulunduğumuz yer de nasibini aldı elbette. Öyle çok büyük bir alan değil, ormanın kenarında, küçük bir sahili olan küçücük bir mesire alanı aslında. İlk gittiğim gün bölgenin bağlı olduğu belde belediyesinin çöp konteynerleri gözüme çarpmıştı. Diğer yandan ormanın kenarında bazı çukur yerlerde rüzgarın etkisiye toplanmış çöpleri de görünce yine insanların duyarsızlığına verip biraz mıntıka temizliği yapmaya niyetlenmiştim. Fakat ilerleyen zaman içinde durumun tam da düşündüğüm gibi olmadığını fark ettim.
Bayram tatili başlar başlamaz deniz kıyısı ve ağaç altları elbette günübirlikçiler ve kampçılar tarafından dolduruldu. Etrafta bir kamp tesisi bulunmadığını da hemen ekleyeyim. Günübirlikçiler ve kampçıların çok büyük bir bölümü çöplerini toplayıp konteynerlere atmaya başladılar.
Gelgelelim gelip gidenin çokluğu nedeniyle konteynerler iki üç gün içinde doldu ve taşmaya başladı. Doğal olarak biz de birilerinin gelip konteynerleri boşaltmasını, çöpleri almasını bekledik. Fakat öyle olmadı. Herkes düzenli olarak çöpünü gelip konteynerlere atmayı sürdürdü.
Konteynerler önce doldu, sonra taştı, sonra konteyner kapasitesinin en az beş altı katı büyüklükte çöp dağlarına dönüştü ve sonunda konteynerler bu çöp dağlarının arasında kayboldu. Onuncu günün sonunda western filmlerindeki süvari alayı gibi tozu dumana katarak belde belediyesinin çöp kamyonu geldi, konteynerleri ve çevresindeki çöpleri toplayıp gitti.
Ancak bulunduğumuz bölgenin ayrılmaz parçası olan rüzgar 7-8 gün boyunca çöpleri öyle bir dağıtmıştı ki, çöp kamyonu geldiğinde toplam çöpün en fazla yüzde 65-70’i toplanabilir durumdaydı. Geri kalanı ise rüzgarın etkisiyle ormana, plaja her yere sürüklenmiş, bizden sonraki ziyaretçileri karşılamak için sağda solda birikmişti.
Burada sanırım iki yönlü bir sorumluluk veya sorumsuzluğun altını çizmek gerekiyor. Birincisi yerel yönetimde ikincisi ise vatandaşta. Birincisi, yerel yönetim olarak bir yere konteyner koyduysanız o konteyneri unutup gidemezsiniz. Oradaki çöpü düzenli aralıklarla almak sizin görevinizdir ve bu süre de 10-12 günde bir olamaz. Normal koşullarda, bulunduğumuz yerdeki insan yoğunluğu o denli az ki, çöp konteynerlerinin dolması epey zaman alabilir. Ancak zaten esas mesele bayram tatili gibi olağanüstü dönemlerde işi kendi haline bırakmamayı başarabilmekte. Çöpler toplandıktan iki gün sonra komşu köyün muhtarından öğrendiğime göre işin içinde bir de parti çekişmesi varmış. Bu da işin en kabul edilemez tarafı elbette.
İşin ikinci boyutu ise insanlara düşen sorumluluk. Evet, gelenlerin çoğunluğu çöplerini torbalarına topladı. Ama konteynerlerin dolu olduğunu ve çöpleri kimsenin almadığını göre göre çöpünü atmaya devam etti. Üstelik büyük bölümü günün sonunda çöplerin daha düzenli alındığı daha büyük yerleşim birimlerine döndükleri halde…
Bu noktada ziyaretçilerin yapabileceği iki hareket vardı. Birincisi kendi çıkardıkları çöpü yanlarında götürüp çöplerin toplandığına emin oldukları bir yerde veya evlerinde atmak. Diğeri ise belediyeyi bu konuda uyarıp çöplerin alınmasını sağlamak. Ancak sanırım bunları ya çok az kişi yaptı ya da hiç kimse yapmadı. Burada ziyaretçilerin kendi çöpünü toplamak gibi bir alışkanlığı kazandığını, ancak çöpün atılması ve uzaklaştırılması noktasında sorumluluğu sonuna kadar üstlenmediğini gözlüyoruz. Yani çöpümüzü konteynerin yanına bıraktığımızda, üzerimize düşeni yaptığımızı ve sorumluluktan tamamen kurtulduğumuzu varsayıyoruz. Olay yerinden uzaklaşıp geride bıraktığımız çöplerin etrafa yayıldığını görmeyince de iç rahatlığıyla yaşamaya devam ediyoruz.
Ziyaret ettiğimiz yer ister belediyenin hizmet verdiği mesire yerleri, isterse çok daha uzak dağ tepeleri, nehir kenarları, yaylalar, şelaleler olsun temel prensip kendi çöpümüzü geri götürmek olmalı. Yalnızca, eğer o alanda bıraktığımız çöpün düzenli olarak alındığına gerçekten emin olabiliyorsak çöpümüzü bırakmalıyız.
Aslında bu konuda yazılacak, başta pet şişe ve naylon torba kullanımı olmak üzere çok daha fazla şey var. Ancak sonuç olarak hem yerel yönetimlerde bu sorumluluğu geliştirecek hem de yurttaşlarda kendi çöpüne sahip çıkacak şekilde davranma bilincini geliştirecek çalışmalar yürütülmesi gerektiğini belirtelim. “Memlekette bu kadar sorun varken bununla mı uğraşacağız” diyenler olabilir elbette. Ama böyle bir düşünceye saplanıp kalmak da bence doğru değil. Belki de basitleri çözemediğimiz için karmaşık sorunları da bir türlü çözer hale gelemiyoruz. Çok basit ve çok somut bir alanda gelişecek davranışlar belki de yaşadığımız tüm sorunların halli için gereken bilinci yaratmakta da ilk adımı oluşturabilir.