Competitiveness
İngilizcede ‘ness’ eki sıfatlara eklenerek objelerin belli bir zamandaki hallerini tarif için kullanılan kelimeler üretilir. Bizdeki ‘lık’ veya ‘lik’ ekleri gibi. Söz gelimi İngilizce dazlak anlamına gelen ‘bald’ kelimesine ‘ness’ eki eklenerek ‘baldness’ yani Türkçesi ‘dazlaklık-kellik’ kelimesi elde edilir. ‘Fool’ (salak) ‘foolness’ (salaklık); ‘hot’ (sıcak) ‘hotness’ (sıcaklık) olur. ‘Competition’ bizde rekabet, ‘competitive’ rekabetçi olur ama ‘competitiveness’ kelimesinin tek kelime karşılığı yoktur. Türkçeye rekabet edebilme yeteneği veya gücü olarak çevrilir. İsterseniz rekabetçilik olarak çevirebilirsiniz. Bu tam bir çeviri olmamakla beraber iş görür. O nedenle onu kullanacağım.
Kurumların, daha çok kar amaçlı şirketlerin ve ülkelerin dış ticaret politikasını tasarlayanların pek meraklı olduğu bu kavram nedense yıllardır doğru dürüst tanımlanmamıştır. Geçen hafta size bu işle yarım asırdır yüzlerce kişiyi çalıştırarak uğraşan Uluslararası Ticaret Merkezi’nin (ITC) en son icadı olan berbat bir tanımı vermiş ve neden berbat bulduğumu anlatmaya çalışmıştım. ITC rekabetçilik kavramını şöyle tanımlıyordu: Hedeflenen pazarların ihtiyaçlarını tamamen, eşsiz ve devamlı bir şekilde doyuran ürün ve servisleri tasarlayıp, üreterek ve bunları piyasaya sürerken iş çevresiyle bağlantılar kurup buradan sağladığı kaynaklardan sürdürülebilir bir dönüşüm sağlama yeteneği.
Bu hafta bu saçma sapan tanımın neden saçma sapan olduğuna bir kere daha değineceğim. Bir kere rekabetçiliği tanımladığı ileri sürülen laf kalabalığı rakiplerden hiç bahsetmiyor. Koskoca kurum bu laf kalabalığı yerine “Rakipleri tepeleme, rakiplerin ümüğüne çökme, rakipleri pataklama yeteneği” dese emin olun daha anlamlı olacaktı. Sözün kısası rekabetçiliği anlamak-anlatmak istiyorsak önce tanım bu kavramın ‘rakip’ denilen bir şeyle ilgili olduğunu kabullenmelidir. Bir de bu kadar okumuş yazmış insan nasıl oluyor da bir şeyin oluşması için gereken şeylerle o şeyi bir tanımda birbirlerine karıştırıyor anlamış değilim. Bunu onlara da defalarca söylediğim için içim rahat. ‘Competitiveness’ bir haldir yani ‘baldness’ kellik gibi. Kellik kavramını tanımlarken o durum nasıl gelindiğini değil durumu tanımlamalısınız. Yani ITC’nin yaptığı hedeflenen pazarların ihtiyaçlarını tamamen; eşsiz; ve devamlı karşılayan ürünleri tasarlama; üretme ve piyasaya sürme filan gibi bir aklı evvele göre nasıl rekabetçi olunur sorusunun cevabını rekabetçiliğin tanımı olarak veremezsiniz. Son olarak, özellikle işletmecilikte, bir şeyi tanımlarken tanımınızın onun nasıl ‘ölçüleceğine de’ en azından bir yol göstermesi gerektiğini unutmamalısınız. İş adamlarının sizin esoterik felsefelerinizle uğraşacak vakitleri genellikle yoktur. Şimdi ITC’nin verdiği rekabetçilik tanımını kullanarak şirketinizin rekabetçiliğini ölçebilir misiniz? “Ölçerim” diyeniniz varsa vallahi bravo!
Şimdi aranızdaki bazı münafıkların “Anladık hoca kızmışsın ama doğrusunu söylemeden yanlışına fırça atması kolay” dediğini duyar gibiyim. Fırça atıp rahatladım. Bu yazıda bir şirket için vereceğim ama dikkatle okursanız kişi veya kurum için fark etmez. Bu tanımı daha önce vermiştim zaten. Dünyanın bir çok ülkesinde bir çok eğitmen halen kullanıyor.
Bakın rekabetçiliğin bir ‘hal-durum’ olduğunu basitçe anlatabilirsiniz. Rekabetçilik bir şirketin belli bir zamanda rakipleriyle yapacağı mücadelelerdeki galibiyet şansıdır. Bunun ölçüsü de o şirketin yakın zamanlardaki galibiyet oranı ve eğilimidir. Artık bu oranı hedeflenen pazarların ihtiyaçlarını tamamen; eşsiz; ve devamlı karşılayan ürünlerle mi yükseltilirsiniz, babanızın veya devletin torpiliyle mi, kısmetinizin açıklığı ile mi, alavere dalavere ile mi yoksa kara kaşınız ve gözünüzün dayanılmaz cazibesiyle mi onu bilmem. O başka bir şey. Yani nasıl rekabetçi olunur sorusuyla rekabetçilik nedir sorusunun cevabı aynı olamaz birbirine karıştırılamaz. Bu tanım şirketin rakiplerine oranla sahip olduğu pazarlık gücü olarak kısaltılmıştır1.
Gelelim bu basit tanımın pratik yönlerine. Bir kere şirketin rakiplerinden bahsediyor. Nedense rakip denilince akla sadece pazardaki rakipler gelir. Halbuki, şirketler kaynaklar için de rekabet ederler. Şirket kısıtlı kaynaklardan kendi gereksinimi kadarını (M), istediği kalite (K), zaman (Z) ve fiyatta (F) (Kaynak-MKZF = Resource-QQCT) elde edebilmek için ister aynı hedef pazara hitabetsin ister bambaşka bir iş kolunda olsun diğer kurumlarla rekabet eder. Dolayısıyla rekabetçilik kaynakların elde edilmesinden başlar. Rakipler arasında şirketin hedeflediği pazarları hedefleyen diğer şirketler de vardır. Şirket burada da galip gelme potansiyeline sahip olmalıdır. Bu ne demek? Bu şirketin hedef pazarlara ürün veya servisin fiziksel özellikleri dahil miktarı, kalitesi, fiyatı ve teslimatı konusundaki (Teklif-MKZF = Offer-QQCT) teklifinin rakiplerinkine göre daha iyi olması demektir. Bu aynı zamanda sebebi ne olursa olsun müşterilerin şirketle bu konularda pazarlık edecek gücü ve/veya niyeti olmaması anlamına da gelir. Bu nedenle tanımda rekabet gücü pazarlık gücü (bargaining power) olarak verilmiştir.
Pazarlık gücünüzü yani rekabetçiliğinizi ölçmek istiyorsanız dönüp kaynak tedarik tarihçenize bir bakın. Söz gelimi son bir iki yılda kaç kaynak tedariki anlaşmasında sizin şirketiniz tedarikçiye miktar, kalite, fiyat ve teslimat şartlarını dikte etti, kaçında tedarikçiler. Bir de dönüp satışlarınıza bir bakın kaçında siz “Şu özelliklerdeki şu miktarı, şu kalitede, şu zaman şu fiyata veririm” dediniz ve kabul gördü kaçında alıcı Şu özelliklerdeki şu miktarı, şu kalitede, şu zaman şu fiyata alırım” dedi ve siz “Peki” dediniz. Devam edeceğiz
Sağlıcakla kalın