Combo yerliyse, BMW de Çinli'dir

Gültekin KARA
Gültekin KARA OTOSTOP [email protected]

Başlığa taşıdığıma bakmayın. Hedefim bir markaya yüklenmek değil. Oldum olası markalardan bağımsız olarak bu yerli üretim şartlanmasına karşı olduğum için başlığı bu şekilde attım. Şartlanmadan kastım, iyi iş yapıyor haber oluyor diye, "Türkiye'ye güveniyoruz, Yerli üretimi düşünüyoruz. Bugün, bugün olmazsa yarın, iftardan sonra, teravihden önce ordayız. Bizimkiler sizinkilerle bayram namazından sonra, o da olmazsa Paskalya'da görüşecek" şeklindeki demeçlerin kimden gelirse gelsin inandırıcı olmadığını düşünüyorum.

Bunların tamamen tüketici gözünde farklı bir algı yaratmak için iletişim stratejisinin bir parçası olarak ya da tamamen içgüdüsel olarak verilen mesajlar olduğuna inanıyorum. Bu konunun mayınlı bir arazide gezinmek olduğunu biliyorum.

Ama değinmemi gerektiren iki konu oldu.

Bunlardan birincisi Son Yerlimiz Combo!

Biliyorsunuz, Opel ve Fiat'ın yaptığı bir işbirliği sonucunda Combo, Doblo platformu üzerinde Bursa'da üretilecek. Ticari araçlarda nihai satış bineklere göre düşük olduğundan kapasitenin ortaklaşa kullanılması maliyetleri aşağı çektiği için birçok firma bu tip ortaklığı tercih ediyor. Fiat, PSA ve Opel ile, Renault, Opel ile, Mercedes-VW ile bu tip işbirliklerine gidiyor.

Benzer bir işbirliğinin sonucunda da Combo'yu Bursa'da Tofaş üretecek. Üretimin toplam 40 bin adet olacağı belirtiliyor. Türkiye'de ise bin-2 bin Combo satılacakmış.

Elimizde 7 aylık veriler olduğu için ortalama bin 500 adet Combo üstünden bir hesap yaparak, satışın 2011 başında başladığı senaryosunu yazarsak, şöyle bir manzara ortaya çıkıyor: Yerli Combo, Opel'in toplam satışında yüzde 5'e, toplam ticari araç pazarında yüzde 1'e, toplam yerli ticari araç pazarında ise yüzde 1.7'e ulaşacaktı.

Türkiye'de açık ara en kötü performanslı yerli ünvanını alabilir.

Sadece toplam ticari araç kapasitesinde yüzde 8-10'luk bir artış sağlayacaktı onun da keyfini Tofaş sürecek. Dolayısıyla yerli üretimin Opel'e en azından çok büyük bir artısı olmayacak gibi görünüyor. Sadece marka imajı üzerine biraz cila.

Bu fasılayı bir farklı istatistikle bitirelim. BMW tüm dünyada geçen yılki OICA verilerine göre 1 milyon 481 bin araç üretmiş. Bunun yaklaşık 57 bin adedinin yani yüzde 3 düzeyini ise Çin'de üretmiş. Aynı istatistikleri 1 milyon 335 bin şimşek arması taşıyan Opel üretimi üzerinden Combo'nun tahmini rakamlarına uygularsak, Alman markasının kümülatif satışlarında Yerli! Combo'nun payı yüzde 2 olacak.

Ben Çin'e birkaç kez gittim. Ama BMW ne dediklerini bilmiyorum, fakat eminim yerli BMW demiyorlardır. O yüzden lütfen Opel yerli oldu demeyelim.

Global bir marka ne kadar yerli olabilirse, Opel de o kadar Türk'tür. Ha keza Peugeot da Citroen de...

Aynı BMW'nin Çinli olması gibi.

Bu yerli tartışmasında asıl önemli noktayı geçen hafta yaşadık. HyundaiAssan Genel Müdür Yardımcısı Ümit Karaaslan, Hyundai'nin ortağı Kibar Grubu'nun patronu Ali Kibar'ın da sıkça dile getirdiği bir noktayı yeniden gündeme taşımıştı. Hürriyet Gazetesi'nde bir röportajı yayımlanan Karaaslan, cari açığın günah keçisi olarak gösterilen ithalatı sınırlanması için otomobilde vergi indirimi yapıp, hafif ticari araçların vergisinin yükselmesini önermişti.

Karaaslan'ın bu tezinin dayanak noktasını ise yerli üretimin, iç talebin ihtiyaçlarına cevap verebilmede yetersiz kalması ve aradığını bulamayan tüketicilerin ithalatı tercih etmeleri oluşturuyordu. Aslında bu söylem, Skoda Genel Müdürü Mahmut Kadirbeyoğlu, Chevrolet eski Genel Müdürü Murat Aydın tarafından da sık sık dile getiriliyordu. Çünkü müşteriyi vergi yüzünden kendi araçlarına çekemiyorlardı. Örneğin, bazı noktalarda bir hafif ticariden çok daha başarılı bir performans çıkarabilecek Yeti'nin alternatifi Fiorino olabiliyor. Ya da tam tersi vergi sistemi düzgün işlese, Fiorino alacak bir müşteri ya da Bipper, çok rahat bir Yeti alabilir. Bu durumun hafif ticarisi olmayan firmaları rahatsız ettiği bir gerçek.

FordOtosan Genel Müdürü Nuri Otay ise Otohaber Dergisi'ne verdiği röportajda, bu yönde atılacak bir adımın pazardaki kısa vadeli dengeleri bozacağını belirterek, önlemlerin bugünden yarına değil, 5-10 ileriye yönelik planları içerecek şekilde alınması gerektiğini belirtmişti.

Pazar gerçekçi olarak değerlendirildiğinde hafif ticarilerin toplam satışlarının büyük çoğunluğunun ticari olarak değil, binek/ticari olarak adlandırılabilecek hibrid bir kullanım şekli olduğu orataya çıkıyor. Bu biraz da Türkiye'deki milli gelirin seviyesi ile ilgili. Bakıldığında ticari amaçla kullanılmasını teşvik etmek için ÖTV'si düşürülen bir aracın binek amaçlı kullanılması, vergi kanunlarını by-pass etmekten başka birşey değil. Ancak, madalyonun öteki yüzünde ise bu araçların üretilmesinden kaynaklanan vergi gelirleri ve istihdam yaratılması var ki Maliye sırf bu yüzden bile yukarıdaki öneriye sıcak bakmıyor olabilir.

Son gelişmelerin ışığında ihracatın kur etkisiyle biraz daha yukarı çıkması, yine kur etkisiyle ithal araçların fiyatlarının artmasıyla birlikte talebin soğuması olası senaryolar arasında yer alıyor. Bu geçici bir ferahlık sağlayabilir.

Fakat unutulmaması gereken, Türkiye pazarında yerli-ithal çekişmesinden daha da önemli yapısal sorunlar nedense hep halının altına süpürülüyor. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hep bana… 18 Mart 2019
Baskınla olmaz 21 Ocak 2019
Rotası olmayan gemi 07 Ocak 2019
Umuda yolculuk 31 Aralık 2018
Otomobile soğan muamelesi 10 Aralık 2018
Feragat edilmiş 19 Kasım 2018
Nereye koşuyoruz… 12 Kasım 2018
Rica ederim yapmayın 05 Kasım 2018
Kurcalama arabayı 22 Ekim 2018
Çelik bile erir 08 Ekim 2018