Çöküşün başlangıcı
7 Ekim tarihinden itibaren İsrail ‘terörle mücadele’ ve ‘nefsi müdafaa’ adı altında yaklaşık 40 bin insanın hayatına son verdi. Birçoğu, çoluk-çocuk, yaşlı ve bebek masum insanlar. Dünyanın gözü önünde olan bu vahşete kimse dur diyemiyor. Dediği anda Yahudi karşıtlığı ve ırkçılıkla suçlanıyor. Üzerinde baskılar oluşturuluyor. Neticede on binlerce masum ölüyor.
Peki bu iş nasıl biter? Onu anlamanın yolu, süreci doğru anlamak.
İsrail’de 120 kişiden oluşan bir meclis var; adı Knesset. Tüm ülke büyük ve tek bir seçim bölgesi. Partiler barajı geçerlerse aldıkları oy oranına göre listelerindeki milletvekillerini meclise sokuyorlar. Parlamenter sistem olması hasebiyle 120’nin yarısı olan 60 milletvekilini bulan parti veya partiler koalisyonu iktidarı oluşturur. Bir müddet önce bu baraj iyice düşürüldü. Dolayısı ile daha fazla parti 3-4 milletvekili ile bile olsa meclise girdi ve doğal olarak hükümet kurmak da bir o kadar zorlaştı. 2 Kasım seçimlerine kadar, son yıllarda yapılan hiçbir seçimde İsrail’de düzgün bir hükümet çıkamadı.
Bu seçimlerde Benjamin Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi 32 sandalye kazanarak birinci parti oldu. Yair Lapid’in Yesh Atid Partisi ise 24 milletvekili ile ikinci parti oldu. Netanyahu’nun birinci parti olarak çıkmasına rağmen hükümeti kurmak için neredeyse kendi milletvekilleri kadar bir sayıya daha ihtiyacı vardı. Arayış başladı. Kendini merkez sağ olarak gören Likud aşırıcı bir kabineye yelken açtı. Religious Zionist Parti Lideri Bezalel Smotrich ve Shas Partisi Lideri Aryeh Deri, Netanyahu’nun kuracağı hükümete ilk katılanlar oldu. Ancak sayı hâlâ yeterli değildi. Ardından Itamar Ben-Gvir’in Otzma Yehudit Partisi, Yitzchak Goldknopf’un United Torah Judaism Partisi ve birkaç küçük partinin de desteği ile 64 vekile ulaşıldı. Hükümet kurulmuş uzun süredir devam eden istikrarsız dönem bitmişti.
Ancak hükümetin önünde bazı önemli sorunlar mevcuttu. Birincisi Netanyahu, 90’ların başından beri İsrail siyasi hayatında önemli bir figür ve başbakan. Adı birçok yolsuzluğa karıştı. Hakkında açılan davalar ve aleyhinde yapılan protestolar sokakları inletir hale geldi. Hükümeti kurduktan sonra da bu tepkiler dinmedi. Hatta yargı sistemini değiştirmeyi hedeflemesinden dolayı protestolar daha da arttı. Bir diğer etken ise hükümeti oluşturan partiler. O kadar radikal ve aşırıcı söylemlerden oluşan bir koalisyon oluşmuştu ki neresinden bakarsan bak hükümeti ayakta tutmak imkansıza yakındı. Her biri ayrı talepte bulunuyor, insani yanı ya da Filistinliler tarafından kabul edilebilir talepler olmasını bir kenara bırakın, diğer koalisyon ortakları tarafından bile kabul edilebilir olmaktan çok uzak taleplerden bahsediyoruz. Netanyahu bu iki büyük zorluk içerisinde hükümeti kurmuştu ve ömrü çok da uzun görünmüyordu.
7 Ekim’de yaşananlar Netanyahu’ya, tüm muhalifleri susturacak, iktidar ortaklarının önceliklerini ikinci sıraya atacak, aleyhindeki protestoları durduracak bir fırsat verdi. Terörle mücadele adı altında binlerce masum insan katledilmeye başlandı. Gazze işgal edildi, insanlık dramı başgösterdi. Ve bu günkü insanlık dışı tabloyla karşı karşıya kaldık.
Şimdi asıl soru şu: Bu iş buradan nereye gider? Bu kadar baştan anlatmamın ve işi hükümetin kuruluşuna bağlamamın sebebi de bu.
Netanyahu, bu hükümeti ayakta tutabilmek için vahşete devam etmek zorunda. Durduğu an gider. O da bunun arkında bu yüzden durmaz, duramaz. İşte bu noktada önünde büyük sorunlar var. Birincisi rehineler. Netanyahu hükümetine rehineler meselesi yüzünden yapılan eleştiriler devam ediyor. Protestocuların sayısı artıyor. 7 Ekim’den sonra koalisyona dahil olan ve Netanyahu’nun en büyük rakibi olan Israel Resilience Partisi lideri Beni Gantz koalisyondan çekilmekle tehdit ediyor. Dünya kamuoyu baskısını artırıyor. Hükümetin çöküşü yaklaşıyor. Netanyahu erken seçime giderse kaybedeceğinin farkında ve o ihtimal kendi rızasıyla olmayacak.
Ben sizlere bir projeksiyon çizeyim. Beni Gantz yakında hükümeti terk eder. Likud Partisi’nden ve diğer ortaklarda bir iki istifa ile (ki 5 kişi yeter) hükümet düşer. Beni Gantz liderliğinde, muhalif Lapid ile bir koalisyon hükümeti kurulur. Hem Filistin’de hem bölgede hem de dünyada kartlar yeniden karılır ve Netanyahu’nun başlayan çöküşü nihayete erer.