Çok sayıda hata yapıldı…
2012-2013 yılında ortalama büyüme oranımız yüzde 3, ortalama enflasyonumuz yüzde 8.2, ortalama cari açığımız milli gelirimizin yüzde 6.8’i ve ortalama işsizlik oranımız yüzde 9.4 düzeyinde. İyi bir performans değil bu. 2014 tahminlerinin iyimser olanlarını dikkate alsak bile, bu rakamların olumsuz yönde değişecekleri ortaya çıkıyor. Daha düşük bir büyüme, daha yüksek bir enflasyon ve işsizlik oranı. Cari açığın düzeyi ise büyüme oranı tarafından belirlenecek. Yurtdışından borçlanma olanaklarımız ne kadar kısıtlı olursa o kadar az büyüyecek ve cari açık vereceğiz. Bu ortamda döviz kuru ve faiz yüksek olacak. Ayrıca yukarıya doğru yönelme eğilimi göstermeleri riski var. İçinde bulunduğumuz olumsuz ekonomik koşullara durup dururken gelmedik. Çok sayıda ekonomi politikası hatası yaptık.
Birincisi, dış finansman olanaklarının azalmasının beklendiği bir dönemde, dış finansmana olan ihtiyacımızı azaltmak üzere kamu tasarrufunu artırıcı bir adım atmadık.
İkincisi, tüketici kredilerinin artış oranını düşürücü kararları çok geciktirdik. Oysa cari işlemler açığının yüksek düzeyde seyretmesinin nedenlerinden biri de ithal tüketim mallarına yapılan harcamalardı. Bu kararlar, onca aydan sonra ancak her gün kurun belirgin biçimde arttığı, neredeyse bir ‘panik’ havasının oluştuğu bir ortamda devreye girdi ve etkileri bu gecikme nedeniyle daha da azaldı.
Üçüncüsü, gelirimize kıyasla çok fazla tükettiğimiz son yıllarda, tüketimi daha da özendirecek biçimde faizi enflasyonun altında tuttuk. Üstelik kur keskin biçimde artmaya başladığında da faizi artırmadık. Piyasanın tepkisi sert olunca, bu sefer panikledik, aylar önce yapmadığımızı gece yarısı yapıp, faizi artırdık. Bir anlamda kendi yarattığımız köpüğü patlattık.
Dördüncüsü, finansal piyasalarda Türkiye’ye gelen dış finansman miktarını her an keskin biçimde değiştirebilecek anormal koşullar sürerken, liraya değer kaybettirme politikası uyguladık ve çok zor durumlarda kaldık. Merkez Bankası, liraya değer kaybettirmek üzere faiz indirdiği kimi zamanlar, çok geçmeden risk alma iştahının azalması ile kur sıçradı ve faizlerin artırılmasının gerektiği bir ortam oluştu. Üstelik kuru enflasyonun üzerinde tutmak politikası, bir süre sonra enflasyonu artırdı.
Beşincisi, Merkez Bankası elinde yeterli araçlar olmadan çok sayıda amaca ulaşmaya çalıştı. Bunların başında da kredi artış oranını sınırlamaya çalışmak geliyor. Belki Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun çok geç devreye girmesi nedeniyle böyle bir politika uygulamak zorunda kaldı. Belki de ‘şu ya da bu nedenle’ faiz artırmak yerine böyle bir politikayı uygulamayı tercih etti. Nedeni bir tarafa, bu politika işe yaramadı.
Altıncısı, çok amaçlı para politikasının bir sonucu olarak, enflasyonla mücadele edilmediği algısı yerleşti. Kanıtı, beklenen enflasyonun hedefin çok üzerinde olması. Bundan sonra lafla değil de gerçekten enflasyonla mücadele etmek isteyen bir Merkez Bankası’nın işi çok zorlaştı. Zira kamuoyunun tekrar ikna edilmesi o kadar kolay değil.
Yukarıdaki hataların hepsi kısa dönemli ekonomi politikasına ilişkin. Yedinci ve Türkiye’nin geleceği açısından en büyük hata ise, son yıllarda yapısal reformları tümüyle unutmamız oldu. Bu durumda, zengin ülkelerle aramızdaki refah farkının kapanması mümkün değil.