Çok kutuplu bir dünyanın sınavı

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

 

Dünyanın artık eskidiği anlaşılan düzeninin yeniden şekillenmesi süreci belli ki uzun ve sancılı olacak. Bu durum, bir yandan, daha önce de vurguladığımız gibi, Türkiye'nin eline yeni ve belki en önemli bir fırsatın geçmesi anlamına geliyor; ama öte yandan da ekonomide yapısal dönüşümü tamamlarken, siyasal istikrarı ve güvenliği koruma gibi çok boyutlu ve zor bir sınavı başarmayı gerektiriyor. Geçen haftanın sonuna doğru aniden patlayan Suriye krizi, boyutların her birinde ne kadar hazırlıklı ve özenli davranmak zorunda olduğumuzun bir kez daha altını çizdi. Az sayıda küresel güçten çok sayıda bölgesel gücün öne çıktığı bir dünya düzenine geçisin belirtileri artarken, bunun biraz da doğal bir sonucu olarak küresel çapta işbirliklerinin güçleşmesi riskleri ve tehditleri çoğaltıyor.

St.Petersburg ekonomi forumu

Böyle bir zamanda bu karmaşık konular üzerinde düşünmek için belki de en iyi yerlerden biri olan Rusya'ya, St.Petersburg'daki "Uluslararası Ekonomi Forumu"na katılmak için gitmek iyi bir rastlantı oldu. Yeni düzende sayıları artacak büyük güçlerden biri olmaya en yakın adaylardan biri olan Rusya'nın küresel sınava nasıl hazırlandığını ve diğer ülke temsilcilerinin Rusya'ya ve bizim de aralarında olduğumuz yükselen ülkelere nasıl baktıklarını görmek ilginç olacaktı.
Üç hafta önce başka bir vesileyle bulunduğum Moskova'dan, Rusların teknoloji devrimine ayak uydurmaktaki çabalarından ve yeni Silikon Vadisi yaratma iddialarından etkilenmiş olarak dönmüştüm. Bu defa çerçevesi çok daha geniş ve Rus Davos'u diye adlandırılabilecek yüksek küresel katılımla yapılan toplantıya daha büyük bir merakla gittim. Ne var ki bu kez izlenimim farklı oldu: Giderek önemi artan doğal kaynakları ve bizimki dahil pek çok konuk uçağının saatlerce süren gecikme ile alana inmesine yol açan St.Petersburg'a gelişinden görkemli bir format içindeki uzun konuşmasına kadar Putin'in katılımı ile belirginleşen stratejik siyaset deneyimi dışında bir avantaja sahip görünmüyor Rusya. Teknoloji atılımının da Skolkovo Vakfı gibi sınırlı sayıdaki vizyoner kuruluşun çabasına ve girişim sermayesi oluşturmadaki başarısına endeksli olduğu, toplumsal dinamiklerde yaygın bir gelişmeye işaret etmediği anlaşılıyor.

Rusya'nın gücü ve zaafları

Rusya'da çok yaygın bir gizli işsizlik ve bireysel hedefsizlik göze çarpıyor. Resmi işsizlik rakamı yüzde beş ama bu da doğru bir istatistik mi, tartışılır. Doğru olsa bile gizli işsizliğin boyutları attığınız her adımda fark ediliyor. Tek görevi kapı tutmak gibi eften püften işler olan bu kadar çok adama başka bir ülkede rastlamak zor. Bu durumda ekonominin ve genel olarak toplum hayatının büyük ölçüde devlet hakimiyetinde oluşunun rolü çok kuşkusuz. Devletin böylesine hakim olduğu bir toplumda güvenliğin bu denli düşük olması da ayrıca tuhaf bir paradoks. Cem Boyner'in kulakları çınlasın, devlet ile vatandaş arasında negatif bir sözleşme var gibi. Ancak bunun topluma pek bir şey katmadığı açık.

Ülke uluslararası önemli bir oyuncu olmasına rağmen toplum ve bireyler hiç de dünyaya açık değil. Bir yabancı için yaşanması en zor ülkelerden biri olduğu kesin. Teknolojide silikon vadisi olma iddiasındaki bir ülkenin en önemli iki kentinde taksi bulmanın dünyanın en güç işi olmasını anlamak imkansız.

Yine de Rusya doğan kaynak avantajı ve siyasi strateji deneyimi yanında soğuk savaş döneminde geliştirdiği ağır sanayi teknolojisiyle yeni dünya düzeninde sayılı güçlerden biri olmaya devam edecek.

Türkiye ile çağrışımlar

Bu gözlemler, Türkiye ile ilgili başka bir şeyi çağrıştırdı. Bana öyle geliyor ki bizim kendimizle ilgili bir algılama handikapımız var. Öyle ki iyi olduğumuz konuları da, kötü olduğumuz konuları da ayırdetmekte zorlanıyoruz.

Rusya'yı gözlemlerken demokrasi ve kurumsal altyapı konusunda hiç de küçümsenmeyecek mesafe katettiğimizi, daha önemlisi özel teşebbüsün, birey inisiyatifinin, başarı ve kazanç hırsının ülkeyi iddialı kılmada ne kadar önemli olduğunun ayırdına yeterince varamadığımızı düşündüm. Üstelik Rusya'nın aksine daha otuz yıl yararlanacağımız genç nüfus avantajımız, İstanbul gibi bir marka kent potansiyelimiz ve fazlasıyla çeşitlenmiş bir ekonomimiz var. Genç insan varlığımızı donatmaya, teknoloji atılımına daha fazla yoğunlaşacak orta ve uzun vadede doğal kaynak dezavantajını dengeleyecek, hatta onu da aşacak stratejik üstünlüğü yakalayabiliriz.
Unutmayalım, doğal kaynak gibi tek boyutlu avantajlar tek başına yeterli olmuyor. Tıpkı Rusya'nın doğal kaynaklarından sağladığı 110 milyar dolar cari fazlasına rağmen hukuk güveni vermemesi ve öngörülebilir olmaması yüzünden 8.9 düzeyinde bir reel faize ve ruble'nin sürekli değerinin düşmesine katlanması gibi. Nitekim Forum'un "yeni finans merkezleri" başlıklı oturumunda da Şangay kadar ağırlıklı olmasa da hem Moskova hem İstanbul'un adaylar arasında olduğu, ancak büyüme potansiyeli dışındaki faktörler açısından zayıf kaldıkları, Moskova'nın hukuk güvenliği, iş yapma kolaylığı, fiziki güvenlik ve kurumsal altyapı yönünden daha kötü, İstanbul'un da sermaye piyasası derinliği, şirket ölçekleri ve işlem maliyetleri açısından yetersiz bulunduğu, ayrıca iki kentin de nitelikli işgücü ve öngörülebilirlik açısından problemli olduğu vurgulandı.
Odaklanmamız gereken yol haritası aslında oldukça açık değil mi?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019