Çok işimiz var, çok
Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalmaması piyasalar açısından olumlu bulunacaktı, bu gerçekleşti.
Cumhurbaşkanı ile Meclis çoğunluğunun aynı partiden ya da aynı ittifaktan olması çok çok önemseniyordu, bu da gerçekleşti. Çünkü Meclis çoğunluğunun farklı parti ya da partilerden oluşması durumunda “Yeniden seçim gerekebilir" şeklinde aba altından sopa gösterilmişti ki üç beş ay içinde yeni bir seçime gitmek piyasaların en son isteyeceği bir durumdu.
AKP’liler bir tek Mecliste çoğunluğu tek başlarına alamadıklarına hayıflanıyor olabilirler. Ama bunun en azından kısa vadede pek sorun yaratacağı beklenmemeli. MHP dış politikada, özellikle de sınır ötesi askeri harekatlarla ilgili konularda ne şimdiye kadar bir engel çıkardı, ne şimdiden sonra da çıkarır. Bu konularda AKP’den daha şahin bir politika izleyen MHP, hükümetin de en büyük destekçisi olacaktır.
Ama MHP’nin Mecliste en kilit parti durumuna geldiği de bir gerçek. MHP’nin seçimden çok kısa bir süre önce gündeme getirdiği af gibi bazı çıkışlarla AKP’yi sıkıştırması da hiç şaşırtıcı olmaz.
Yarım günlük bahar
Türkiye’nin önünde bir dizi sorun var ama bunların başında ekonominin geldiği ortada. Güvenlik ve terör de sorunlar listesinde elbette, ne var ki tüm Türkiye’yi ilgilendiren ekonomide yaşanan sorunlardır.
Cumhurbaşkanı seçiminin ilk turda tamamlanmasının ve Cumhurbaşkanı ile Meclis çoğunluğunun aynı ittifaktan olmasının piyasalarda bir süreliğine bahar havası estireceği belliydi ve bu gerçekleşti. Ancak bu bahar havasının ne kadar süreceği önemliydi. Gördük ki bu havanın ömrü ancak be ancak yarım günmüş.
Önce 4.60’ın altına inen dolar, daha sonra yeniden eski düzeyi olan 4.67’yi gördü, hatta bir miktar üstüne de çıktı.
İkinci el tahvil bono piyasasında faiz önce cumanın altına indi, daha sonra yükselerek cuma günkü düzeye geldi.
Hisse senedi piyasasında hızlı bir dalgalanma gördük. Sabah seansın açılışıyla birlikte yüksek oranda artış kaydeden borsa daha sonra değer yitirdi ve cuma günkü kapanışının altına geriledi.
Dövizdeki artışı önlemenin yolunu bulmalıyız
Piyasalarda bir ya da birkaç günde ortaya çıkan olumlu veya olumsuz hareketlerin tek başına pek bir önemi yok aslında.
Ama tabii ki bu hareketler büyük fotoğrafın küçük kareleri ve genel gidişatla ilgili fikir veriyor.
Dün döviz önce geriledi, sonra yeniden arttı. “Türkiye dövizi niye düşüremiyor” diye uzun uzadıya sorgulamak durumundayız artık. Bu sorgulamanın da ötesine geçip “Düşüş sağlanamadığı, hatta artış sürdüğü takdirde bunun sonuçları ne olur” diye de ciddi ciddi kafa yormamız gerekiyor. Bunu hiç yapmıyor değiliz de, içten içe de “Bu durum geçici” dercesine biraz kendimizi avutuyoruz.
Artık şu gerçeği kabul etmemiz gerekir. Yurtdışı yerleşiklerin Türkiye’de devlet iç borçlanma senedi almalarında faizin düzeyi eski önemini yitirmişe benziyor. Faiz elbette önemli ama yeter şart gibi görünmüyor.
Eğer yabancı yatırımcı faiz oranına çok duyarlı olsaydı Merkez Bankası’nın faizi 4.25 puan artırması karşısında Türkiye’ye akın ederdi. Ama ortada öyle bir akın yok, hatta terk var, son dönemde Türkiye’den çıkış var. Bu irdelenmesi gereken bir konu değil mi...
Yurtdışından kaynak çekmekte büyük zorluk yaşıyoruz, bu kesin. Yüksek faize razı olduk, yine yetmedi. Borçlanırken de yüksek faiz vermek durumundayız.
Yurtdışında eskisi gibi bol para yok, tamam; bu da kaynak temininde sıkıntı yaşanmasında büyük rol oynuyor, kabul. İyi de koşullar değişti diye elimiz kolumuz bağlı gibi oturacak ve dövizin azalmasına, büyük ölçüde buna bağlı olarak kurun yükselmesine seyirci mi kalacağız?
Seçime doğru kurdaki artışın akaryakıt fiyatları yoluyla enflasyonu etkilememesi için ÖTV’den vazgeçmek suretiyle fiyatlara adeta narh koyduk. Kur artışını frenleyemezsek ÖTV’den feragat etmeyi ne kadar sürdüreceğiz? Bu durum bütçe açığını büyütmeyecek ve bu yüzden daha fazla borçlanmayacak mıyız?
Yıllık TÜFE rekor kıracak gibi
Tüketici fiyatları haziran ayında yüzde 0.5 artarsa yıllık oran haziran sonu itibarıyla yüzde 13’ü bulacak. Bu 2013’ten beri gördüğümüz en yüksek oran olacak.
Döviz kurunun akaryakıt fiyatlarına yaptığı baskıyı ÖTV’den vazgeçerek frenleyebiliyoruz ama ya diğer ürünlerdeki artışlar. Üstelik dövizle doğrudan hiçbir ilgisi olmayan örneğin şu patates ve soğan!
Soğan fiyatına değinince sosyal medyada dolaşan harika bir espriyi paylaşmadan geçmeyelim: “Ekmek arası soğan balık yiyeyim dedim, sahtekar basmış balığı, soğan yok!”
Yabancı ne duymak istiyor olabilir?
Enflasyon tırmanıyor... Döviz kuru ha bire yukarıyı zorluyor... Dış kaynak bulmakta zorlanıyoruz, dünyadaki gelişmelere bakınca bu zorluk giderek artma eğilimi gösterecek gibi... Yüksek kura rağmen ithalat ihracattan fazla artıyor, dış ticaret açığı cari açığa rekorlar kırdırıyor, üstelik turizmde çok iyi bir sezon geçirildiği halde bu durum yaşanıyor... İşimiz hiç kolay görünmüyor. Tamam siyaseten belirsizliği geride bıraktık, ama yabancı yatırımcı öyle görünüyor ki başka şeyler arıyor, örneğin Merkez Bankası’nın işine karışılmayacağını bilmek, bunu duymak istiyor. Ama biz tersini yapmaya devam ediyoruz, sonra da kur yükseliyor diye hayıflanıyor, günah keçisi bulmaya çalışıyoruz.