Çok bilenlerin çaresizliği!
Hafta başında Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan aralık ayı işsizlik verileri, ekonomi cephesinde giderek hızlanan bir olumsuzlaşmaya işaret ediyor. Özellikle 2002 senesi sonrasında uygulanan IMF destekli politikaları eleştirenleri enflasyon lobisi olmakla suçlayanlar sonuç niteliğindeki bu işsizlik rakamları ile gurur duyabilirler! Küresel düzeydeki likidite tarihte görülmemiş düzeylere ulaştığında bile azalmayan işsizliği verimlilik artışı ile açıklamaya çalışanlar bugün dilini yutmuş gibi görünüyor ve korku nöbetinden kurtulamıyorlar. Küresel kriz bahanesinin arkasına saklanmak ise bundan sonra yaşanacak büyük sıkıntıları ortadan kaldırmıyor.
Evet, Kasım ve Aralık 2008 ile Ocak 2009 da yapılan hanehalkı işgücü anketinden çıkan işsizlik verileri geleceğe ilişkin beklentileri karartıyor. Bu ateşin sadece düştüğü yeri değil, her yeri yakabileceğine işaret ediyor. Bir yıl öncesinin aynı dönemi ile mukayese edildiğinde toplam istihdamın daraldığı, işgücüne katılım oranının gerilediği ve işsizlik oranlarının tarihi rekorlar kırdığı gözleniyor. İçine girilen kısır döngüden nasıl çıkılacağı ise bilinmiyor; talep ve işsizlik verilerindeki olumsuzluklar karşılıklı olarak birbirini besliyor. Sonuçta ekonomi daralıyor ve tüm ekonomi sarsılıyor: Bir yandan sorunlu krediler hızla artarken diğer yandan bütçe açığı büyüyor, yanlış politikalardan oluşan bumerang dönüp onu fırlatanları vuruyor. Siyasi irade IMF ve bazı sektörler ile öfkesi büyüyen küçük orta boy işletmeler ve çaresiz çoğunluk arasında sıkışıyor. Giderek büyüyen istikrarsızlık dalgasına karşı bir şey yapamıyor.
Küresel düzeyde likidite bol iken ağustos böceğini oynamak, karınca ile dalga geçip onları eleştirmek kolaydı. Fakat zaman yine acımasızlığını gösterdi, sonbahar ile birlikte ilk grubun sesi kesildi; onlara özenenler de ne yapacaklarını bilemez hale geldi. Bu saatten sonra zaman tünelinden geçip o yanlışları düzeltmek mümkün olamayacağı için olası sonuçlara katlanmak dışında bir seçenek kalmadı.
İstihdam ve özellikle kayıtiçindeki istihdam daralıp işsizlik arttıkça bütçe ve sosyal güvenlik açığı büyüyecek; küresel talep gerilemesine paralel olarak iç talep de daralacak. İhracat ve sınai üretim gerileyecek; faaliyet gelirleri erir iken faaliyet dışı gelir yaratmak üzere alınmış pozisyonlar kâbusa dönüşecek. Bir yandan net dış borç ödemesi diğer yandan sorunlu kredilerdeki tehlikeli tırmanış sorunları iyice ağırlaştıracak. Mali sektör ve kamuyu rahatlatmak adına, yabancı sermayeden bağımsız olarak para politikasının iyice gevşetilmesi ise döviz kurlarını iyice hareketlendirecek. Bu tablo karşısında IMF ile anlaşılsa ne olur anlaşılması ne olur! Sebepler ortadan kalkmadan sonuçlar nasıl olup da farklılaşacak? Bütçe açığının büyümesi nasıl önlenecek? Dördüncü canlandırma paketinden medet umanlar, galiba şuursuzca bataklıkta çırpındıklarının ya farkında değiller, ya da bu çaresizliği başkalarının anlamasını istemiyorlar...
IMF ile yapılacak olası bir anlaşmada dolaylı vergi indirimlerinden oluşan dördüncü paket de orta vadede işsizliği azaltmaz arttırır; zira zorlama ile kısa vadede talep artsa bile devamındaki daralma çok daha büyük olur. Bütçe açığı kontrolsüz bir şekilde büyür iken de IMF ile yapılacak bir anlaşma Türk Lirası'nda yaşanacak değer kayıplarını önleyemez.
Esas büyük işsizlik dalgası henüz yaşanmadı ama yola çıktı. Bu eğilimi terse çevirmek mevcut koşullarda olası değil; günü kurtarmak adına bugün olduğu gibi ötelemeye çalışmanın maliyeti ise katlanılabilir türden olmayacak!..