Çocukları korumak için daha kaç çığlık duymamız gerek?
Gençliğinin baharında bir çocuk, arkadaşlarıyla kaykay malzemesi almak için çıktığı evine bir daha dönemedi. 15 yaşındaydı. Hayalleriyle birlikte toprağa gömüldü. Bir oyunun, bir arkadaş buluşmasının, bir masum alışverişin ölümle sonuçlanabilmesini düşünmek bile insanın içini sıkıştırıyor. Şimdi canımız yanıyor, şimdi öfkeliyiz. Ama sonra ne olacak? Bu haber birkaç gün sosyal medyada dolaşıp unutulacak mı?
Çünkü hep böyle olmuyor mu? Bir çocuğun ismini unutmadan bir başka çocuğun adı düşüyor gündeme. Bir yenisi daha, bir yenisi daha… Ama annesi ve babası için zaman durdu. Onlar için unutmak diye bir şey yok. Onların hayatı o an bitti. Biz ise sadece irkilip geçiyoruz.
Oysa bir çocuğun trajik ölümü, sadece bir aileye ait bir kayıp değil; bir toplumun çöküşünü işaret eden bir çığlık sesi gibidir. Ve biz, bu sesi her duyduğumuzda sarsılsak da, aynı hızla unutuyoruz.
Şiddet artık anlık bir öfke patlaması değil, bir sistem sorunu
Maalesef şiddet, ne Türkiye’de ne de dünyada artık sadece "öfkeli birinin kendini kaybetmesi" meselesi değil. Bir çocuğun canına kasteden şiddet, toplumsal dokunun acilen tamir edilmesi gerektiğini gösteren bir alarmdır. Çünkü artık şiddet, eğlencenin bir parçası gibi sunuluyor. Çocuklar ekranlardan, oyunlardan, sosyal medyadan, dizilerden, haberlerden öğrendikleri şiddeti içselleştiriyor. Çocuklar artık sadece şiddete maruz kalmıyor, aynı zamanda şiddeti uyguluyor. Birlikte oyun oynaması, birlikte eğlenmesi birlikte büyümesi gereken çocuklar birbirlerine şiddet uyguluyor, birbirine zarar veriyor hatta bazen can alıyorlar.
Şiddet, sokağa, okula, oyun alanlarına, hatta çocukların en güvenli olması gereken yerlere kadar sızdı. Ve biz sadece olaydan olaya konuşuyor, anlık öfkelerle tepki veriyor ama kalıcı bir çözüm üretmiyoruz. Oysa gerçek sorulara cevap vermeden hiçbir şeyi değiştiremeyiz.
Her gün yüzlerce çocuk şiddetin içinde kayboluyor
TÜİK’in 2023 verilerine göre, güvenlik birimlerine getirilen çocuk sayısı 537 bin 583. Bunların 242 bin 875’i suç mağduru olarak kaydedildi. Yani her gün yüzlerce çocuk şiddetin içinde kayboluyor. Bazıları hayatta kalıyor ama ruhları paramparça oluyor. Bazıları ise bizim gibi yarınları göremiyor. Ve biz, yine birkaç gün konuşup, sonra unutuyoruz. Dünyada da durum farklı değil. Çocukların öldüğü, kaybolduğu, istismar edildiği, birbirine zarar verdiği haberler her ülkeden geliyor. Peki bu noktaya nasıl geldik? Çocukları buraya iten ne?
Kimseyi suçlamadan, gerçekleri konuşalım
Şiddeti sadece bireysel hatalar üzerinden açıklamak kolay olurdu. "Aileler ilgisiz", "Eğitim sistemi başarısız", "Çocuklar artık böyle" demek işin en basit tarafı. Ama bu kadar yüzeysel bakarsak, sorunu asla çözemeyiz. Çünkü mesele sadece kötü ebeveynler, duyarsız öğretmenler ya da saldırgan çocuklar değil. Mesele, tüm bunların bir araya geldiği büyük bir sistem sorunu.
Çocukları koruyamıyoruz çünkü hayatları onlar için gittikçe daha karmaşık hale geliyor. Çünkü dünya çok çalkantılı günlerden geçiyor. Çocuk olmak artık eskisi gibi değil. Bir yanda büyüklerin dünyasında kaybolan küçük hayatlar, diğer yanda hızla değişen ve kontrolsüzce büyüyen bir şiddet döngüsü var.
Önce anlamalıyız: çocukları şiddete iten gerçekler
Şiddeti doğuran nedenleri görmezden gelirsek, hiçbir şeyi değiştiremeyiz. Bugünün çocukları neden öfkeli? Neden bazen bir oyun bir ölüme dönüşebiliyor? Çünkü çocuklar artık kendilerini güvende hissetmiyor.
Çünkü onlar da tıpkı yetişkinler gibi stresle, baskıyla, korkuyla baş etmeye çalışıyorlar. Ama yetişkinler kadar güçlü değiller. Duygularını ifade etmeyi öğrenmeden büyüyorlar. Anlaşılamamaktan, yalnız kalmaktan korkuyorlar.
Çünkü büyüdükleri dünyada şiddet her yerde. Televizyonlarda, haberlerde, oyunlarda, sosyal medyada, sokaklarda, bazen evlerinde. Şiddet, fark etmesek de onların hayatının doğal bir parçası haline geldi. Ve en kötüsü, şiddetin ne kadar tehlikeli olduğunu anlamadan büyüyorlar. Bir çocuğun, bir başka çocuğun canına kıyabileceğini düşünmek bile korkunç. Ama bu gerçeği inkâr edemeyiz. Çocukların bile birbirine zarar verdiği bir dünyada, bu sorunu sadece "kötü insanlar" diyerek geçiştiremeyiz.
Eğer gerçekten bir şeyler değişsin istiyorsak, o zaman şiddeti sadece bir sonuç olarak değil, bir süreç olarak ele almalıyız. Çocukları korumak için anlık tepkiler değil, kalıcı çözümler üretmek zorundayız.
Bu sefer farklı yapalım. Bu sefer gerçekten unutmayalım. Bu sefer sadece konuşmayalım, harekete geçelim. Çünkü eğer bugün unutursak, yarın bir başkasının adını duymaya mahkûmuz. O zaman yetişkinler olarak biz niye varız?