Çin’in Onüçüncü Kalkınma Planı
Çin’in Onüçüncü Kalkınma Planı geçen senenin sonunda nihaileştirildi. Mart ayında ise resmi olarak yürürlüğe girecek. Çin’de sosyalist iktisadi planlama Mao döneminde, Türkiye’den on yıl önce başladı. İlk planlar tarımsal kalkınma ve sanayileşmeyi hedefledi. Mülkiyetin tamamen devlet elinde olduğu o dönemlerde tarımsal işletmeler kooperatif yapılar, sınai üretim ve kalkınma ise kamu teşebbüsleri (devlet şirketleri) eliyle gerçekleştirilmeye çalışıldı. Planların temel amacı, Sovyetler Birlği'nde olduğu gibi GSYH büyüme oranını yükseltmekti.
Mao’nun Çin’inde, bir değil, sektörel bazda ayrılmış çok sayıda Sanayi Bakanlığı kurulmuştu. Sanayi alanında seçilen sektörlerde çok sayıda devlet şirketi kuruldu. O dönemlerde Sovyetler Birliği Çin’e siyasi sebeplerle teknik ve parasal destek verdi ve kırsal yönü ağır basan Çin’e çok sayıda mühendis gönderdi. Çin merkezi planlarını geliştirenler de Sovyet iktisatçılardı. Aynı dönemde, Amerika Birleşik Devletleri de ‘hür dünyaya’ benzer ‘yardımları’ yapıyordu.
Çin’de planlama da dahil olmak üzere tüm ekonomik ve siyasi yapı Çin Komünist Partisi tarafından belirlenirdi (hala öyle). 1958 yılında ikinci plan döneminde başlatılan ‘Büyük Sıçrama’ politikası yine partinin bir buluşuydu. Amaç fiziksel ve insan kaynaklarının sanayiye kaydırılması; özellikle tarım alanında özel teşebbüsün tamamen ortadan kaldırılmasıydı. Temel amacı sanayileşmeyi hızlandırarak Çin’i güçlendirmek ve büyüme hızını artırmak olan Büyük Sıçrama, ‘büyük kıtlığa’ yol açtı. Ekonomik yapıyı fiziksel bir mekanizma ile karıştıran Sosyalist planlama mantığı, milyonlarca insanın açlıktan ölümüyle sonuçlandı. Yapılan yatırımların getirisi de oldukça düşük kaldı.
Sonraki planlar döneminde tarımsal ve sınai büyüme oranları yükseldi. Ancak sonuçta Çin dünyanın en fakir ülkelerinden birisi olarak kalmaya devam etti. 1978 yılında, 5'nci Kalkınma Planı döneminde alınan bir karar hem Çin hem de bugünkü dünyanın şeklini değiştirdi. Çin, kontrollü bir süreç içinde piyasa ekonomisine geçme kararı aldı. Aynı karar, Sovyetlerde 12 yıl sonra zorunlu olarak alınacaktı; ancak Çin ‘kontrollü’ Sovyetler ise ‘serbest düşüş’ reformlarını seçti.
Sonuçta, Sovyet sistemi dağıldı; sonradan Rusya Federasyonu Putin döneminde petrol ve tabii kaynak gelirleriyle ayakta kalmayı başardı. Çin ise, tabii kaynaklar üreticisi değil tüketicisi ve ‘dünyanın fabrikası’ olarak dünyanın en büyük ekonomisi haline gelme sürecine girdi. Çin Komünist Partisi 1978’de kendi yaptığı devrimden sonra, ülke üzerindeki kontrolünü yitirmedi. Çin’de kalkınma planları da yapılmaya devam etti. Bu yıl devreye girecek 13. Plan şu sıralarda Çin’deki temel tartışmayı yansıtıyor: inovasyona ve ‘yeşile’ dayalı büyüme, ucuz yerine pahalı ürünler üretilmesi gibi. Bunlar oldukça tabii tercihler zira Çin şu ana kadar çevreyi oldukça kirleten bir ekonomik ve ucuz/markasız ürünler temelinde büyüdü. Ancak, teknoloji açısından geri bir ülke değil. Dolayısıyla, ‘yeni bir atılım’ Çin açısından zor değil.
13'üncü Plan’da bunların dışında sosyal güvenlik sisteminin reformu da hedefleniyor. Çin’de sağlık sigortası ve emeklilik sistemi oldukça zayıf. Reformlarla sistemin kapsamı genişletilecek. Bunlar, Çin’in bu açılardan dünya standartlarına doğru yükselmesine vesile olabilir. Ancak diğer taraftan işçilik ücretlerinin daha da yükselmesi ve rekabetçiliğin düşmesi manasına geliyor. Bu durum Çin’i ucuz üründen pahalı ürüne geçmeye de zorlayacak.
Plan yavaşlayan nüfus artışını ölçülü bir oranda hızlandırmayı da hedefliyor. 100 milyon kadar aileye ikinci çocuğa sahip olma hakkı tanınacak. Bu da çok olmasa da nüfus artışını bir miktar hareketlendirecek.
Plan’ın önemli bir diğer unsuru da finansal sektörün reformu. Burada da Çin’in işi zor. Çin, iç sermaye piyasasını uluslararası sermaye akımlarına açmak istiyor. Bu alanda da kararları yavaş ve hesaplar almak istiyorlar.