Çin’in felsefesi: Sosyalizmin eliyle kapitalizmi inşa etmek

Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA
Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA DIŞ POLİTİKANALİZ [email protected]

Deng Şiaoping’in uyguladığı “siyah ve beyaz kedi teorisi” (Kedinin siyah ya da beyaz olması fark etmez. Eğer kedi fareyi yakalayabiliyorsa, iyi kedidir.) iktisat politikalarının temelini oluşturmaktadır.

“Zengin olmak muhteşemdir” ekonomik reformların sloganı olmuştur. Bu slogan, 1950 yılındaki seçimde Demokrat Parti tarafından kullanılan “her mahalleye bir milyoner” söylemiyle benzerlikler gösterir. Ekonomiyi güçlendirmenin temelini dış yatırımcı çekebilmek oluşturur.

Bu anlayış ekonomiyi komple dış yatırıma bağlama anlayışı değildir. Dış yatırımcı, Çinli firmayla çalışmalı, getireceği teknoloji transferi Çin tarafında geliştirilerek ülke geneline yayılmalıdır. Bunun için ilk etapta küçük ve orta işletmelere birleşme zorunluluğu getirilmiş, elektrik, su, lojistik gibi sanayii için olmazsa olmaz işletme giderleri devlet desteğiyle en aza indirilmiştir.

Ülkeye gelecek dış yatırıma kalkınma zayıflığı gösteren bölgelerde büyük olanaklar sunulmuş ve böylece refah dağılımı sağlanmaya çalışılmıştır. Tüm bunlarla birlikte ihracatı destekleyecek tüm unsurlar devlet eliyle organize edilmiş, Çin bir üretim üssü haline getirilmiştir.

Bunları yaparken mülkiyet hakkı, sigorta ve bankacılık, hukuk sisteminde verilen ticari garantiler gibi yatırımı çekecek devlet düzenlemeleri hızlıca devreye sokulmuştur. Bu sistem, ABD’nin uyguladığı kapitalist sistemden farklı mıdır? Tabii ki hayır. Uygulanan bu sistem “sosyalizmin eliyle, kapitalizmi inşa etmek”ten başka bir şekilde ifade edilemez.

Çin GSMH’sı 2010 yılında Japonya’yı geride bırakmıştır. Çin’in 2028 yılında ABD’yi geçeceği düşünülmektedir. Keza satın alma gücü paritesi cinsinden milli hâsılayı ölçersek, Çin ekonomisinin neredeyse Amerika Birleşik Devletleri’nin ekonomisine eşit olduğu tespit edilecektir.

Çin’in kişi başına düşen gayri safi milli hâsılası sizleri yanıltmasın; yaşam içinde olmazsa olmaz malların gelişmiş ülkelerdeki fiyatları ile Çin’deki fiyatlarını karşılaştırırsak, gelişmiş ülkelere göre çok alt seviyelerde olduğunu görürüz. Keza, fakirlik sınırı günlük 1.9 dolara denk gelmektedir.

Türkiye’de bu rakam yaklaşık günlük 4 dolardır. 2030’li yıllarda dünyanın en büyüğü olması beklenen Çin ekonomisi, 1990-2010 yılları arasında ortalama yüzde 9.5 büyüme yakalamıştır. 2010-2020 yılları arasındaki büyüme ortalaması COVID-19’un etkisiyle ortalama yüzde 6.75 olmuştur.

Büyüme rakamlarının dilinin en fazla yansıdığı yıllar Çin’in büyümesini de açıklar niteliktedir. Örneğin 1997 yılında yaşanan Asya ekonomik krizinde yaklaşık yüzde 9 büyümeyi başaran Çin, Asya’daki küçük devletlere yönelik gümrük tarifelerinde indirimler, ucuz hammadde satışı ve doğrudan para yardımı yapmıştır.

Bu ülkelere verdiği en önemli destek ise ABD’nin tüm baskılarına rağmen parasını devalüe etmeyerek bu ülkelerin borcunun artmasını önlemesidir. Bu süreçte Asya’nın ekonomik devi Japonya ekonomisi durgunluğa girmiş, bu ülkelere Japon yardımı uzun vadeli kredilerden öteye geçememiştir.

Çin, “1997 Asya Krizi”nden büyümesini sürdürerek çıkmanın yanında Asya’da Japonya’nın ekonomik liderliğine de son vermiştir. Bu olaydan sonra Çinli politikacılar ve strateji uzmanları Çin için “sorumlu büyük güç” ifadesini kullanmaya başlamışlardır.

Nitekim Japonya, 1997 yılından 2008 yılları içerisinde en fazla yüzde 2’lik büyüme yakalayabilmiştir. Aynı senaryo, 2008 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrasında da tekrarlanmıştır. Tüm bunların üzerine yaşanan deprem felaketinin Japonya’ya getirdiği yük bölgeye yönelik Japon hamlesini daha da zor hale getirmiştir. Bu gelişmeler sonrası Çin’in ekonomik gücü bölge ülkeleri için daha da etkin hale gelmiştir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Trump’ın yeni dönemi 22 Kasım 2024
Ortak Türk Alfabesi 19 Eylül 2024