Çin ve Hindistan

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ [email protected]

Deng Xiaoping (Cüce Deng) 1978'de iktidara gelmeden önce, 1961-1978 arasında, yıllık ortalama yüzde 5,4 oranında büyüyen Çin ekonomisi 1979-2003 arasında ortalama yüzde 9,6 artış hızına ulaştı. Son 7 yılda çift haneli büyüme hızlarını yakalayan Çin, Deng reformlarından beri 32 yılda yüzde 10'a çok yakın bir yıllık büyüme oranı yakalamış durumda. Hindistan için de benzer bir durum söz konusu: 1951-1980 arasında yıllık ortalama yüzde 3,5'lık "Hindu büyüme hızıyla" seyreden Hindistan ekonomisi, 1980'de reformlara başladıktan sonra 1981-1991 arasında yüzde 5,4, 1992-2003 döneminde yüzde 6 ve son yıllarda yüzde 7,5-10 arasında GSYH artış oranlarını yakaladı. Her iki ülkede de gelir dağılımı, bölgesel eşitsizlikler, hızlı kentleşmenin yarattığı sorunlar, bölgesel büyüme farklılıkları, ciddi toplumsal rahatsızlıklara neden olabilen sayısız problem var. Fakat her iki ülke de liberalizasyon ve dışa açılma sonrası, yani kapitalizmin önünü açtıktan sonra, çok yüksek büyüme hızlarına ulaştı. Çin büyüme hızını Mao döneminin iki katına, Hindistan ise bağımsızlık sonrası 30 yıllık dönemin 3 katına çıkardı. Ancak, kişi başına GSYH oranlarına bakınca Çin'in Hindistan'ın yaklaşık iki katı gelire ulaştığını ve 1992 sonrası kişi başına büyüme hızlarında da açık ara önde gittiğini görüyoruz. Bu iki ülkenin büyüme performanslarının nedenlerini kısaca inceleyelim ve bir ön nitelemeye ulaşmayı deneyelim. Akademik iktisatçı arkadaşlarımın kolayca "tanıyacağı" bir temadan bahsederek bitireceğim.   

Çin'de yatırımların milli gelire oranı Hindistan'a göre çok daha yüksek. Ancak her iki ülkede de büyümenin motoru sermaye birikimi ve yatırımlar. Sermaye birikiminin önemli kaynağı da karlar. Buradan (i) sermaye birikimi eşittir yatırım/milli gelir oranı x sermaye verimliliği ve (ii) kar oranı eşittir sermayenin milli gelirdeki payı x sermaye verimliliği yazarak devam edebiliriz. Demek ki elimizde sermaye birikimi, sermaye verimliliği, kar oranı, yatırım/milli gelir oranı ve sermaye/milli gelir oranı değişkenleri var. (Sermaye verimliliği sermaye/hasıla oranının tersidir.) İç tüketim her iki ülkede de ele alınan hızlı büyüme dönemlerinde büyümenin ve sermaye birikiminin ana motoru değil. İktisadi analizin tarihini bilenler, bu iki ülkenin sermaye birikimi süreçlerinin hem klasik iktisatçılar ve Marx, hem devam olarak bir Tugan-Baranosky/Rosa Luxembourg/Kautsky/Bukharin problematiği, hem de bir von Neumann/Sraffa vakası olarak görülebileceğini düşüneceklerdir. Sermaye birikimi/büyüme/tüketim konusu yüz yıldan fazla zamandır teorik olarak da zengin bir konu.   

Milli gelire gelir tarafından bakalım ve milli gelir artış hızını şöyle yazalım: milli gelir büyümesi eşittir ücret ve kar oranı artış hızları + istihdam artış hızı + sermaye stoğu artış hızı. Buradan bakınca (a) Çin'de sermaye stoğu artış hızı (sermaye birikimi) Hindistan'ın iki katına yakın ve 1990'lardan itibaren yüzde 10'un üzerinde seyrediyor. (b) Hindistan'ın istihdam artış hızı ve kar oranı artış hızı daha yüksek. Ancak, harcama tarafından bakınca, yatırımların artış hızı ve yatırım harcamalarının milli gelire katkısı Hindistan'da Çin' yüzde 60'ı kadar. Hatta, Hindistan'da sermaye birikiminin Çin'deki oranda yatırımlara dönüşmediğini görüyoruz. Yani hem sermaye birikimi daha yavaş -Çin'de sabit sermaye oluşumu yüzde 45'e yakın, Hindistan'da yüzde 30'un biraz altında, hem de oluşan sermaye yatırıma daha düşük oranda dönüşüyor. Marx'ın "sermaye bolluğu", Lenin'in "aşırı/fazla sermaye" dediği duruma benziyor. Fakat bu "fazla sermaye" hikayesini Çin'le mukayese içinde ele almak lazım, mutlak bir olgu olarak değil. Çin mukayese yapmak için en uygunsuz ülke olabilir çünkü kendisi bizzat bir aşırılık. Ayrıca, sadece bu iki ülke değil Singapur, Kore ve Tayvan'da da yatırım/milli gelir oranları yüzde 25-45 arası seyretmekteydi.       

Yatırımları belirleyen en önemli değişken kar oranı olabilir ve bu özellikle bu iki ülke için, ele alınan dönemlerde, söz konusu olabilir. Nedeni açık: borç ve sermayenin yatırım kaynağı olabilmesi için borç-sermaye (debt capital markets) ve hisse senedi piyasalarının (equity capital markets) gelişmiş olması gerekir. Yoksa firmalar elde tuttukları (dağıtmadıkları) kardan yatırım yaparlar ve kar oranı zaten sermayenin net ve reel getirisi olarak hesaplandığı zaman bizzat yatırım yapmanın teşviğini oluşturur. Ancak yukarıda ilginç bir noktadan bahsedildi: Hindistan'da kar oranının artış hızı Çin'den yüksek, fakat Çin'de sabit sermaye oluşumu ve yatırım harcamalarının milli gelire katkısı ve oranı daha yüksek. Üstelik Çin'de pek  çok sektörde 1985 sonrası azalan kar oranları görüyoruz: Hindistan'daysa kar oranı yatay seyrediyor. Bu saptama doğruysa -ki yanlış olabilir, sermaye stoğu yanlış ölçülmüş olabilir, kar oranları tutmaz vb- elimizde bir soru var. Sorunun cevabı ne olabilir?

Fazla uzatmayayım. Teorik olarak, bir ekonomide maksimum sürdürülebilir kar oranı, karlar tamamen yatırıma dönüşürse elde edilir ve böyle bir büyüme patikası üzerinde sermaye stoğunun artış hızı kar oranına eşittir -maksimum büyüme hızı kar oranına eşittir; Cambridge Denklemi'nden de türetilebilir. Maksimum sermaye birikimi hızı kar oranını, enflasyon yaratmaksızın, geçemez. Çin'de sermaye birikimi artış hızı kar oranını dönem dönem geçiyor ve bu durumda karın tamamının yatırıldığı varsayılabilir. Hindistan'daysa bu oranın 1/3 civarında olduğu, yatırımların karların üçte ikisini aşmadığı görülüyor. İşin içine risk, kredi koşulları, genel olarak yatırım ortamı vb değişkenleri katmıyoruz. İki sorumuz var: (1) nasıl olur da uzun bir dönem karların tamamı yatırıma dönüşebilir? (2) nasıl olur da sonuçta ortaya aşırı üretim krizi çıkmaz? Ve elbette, göreceli aşırı yatırım varsa zamanla kar oranları eğilim olarak gerileyecektir. İkinci sorunun cevabı ihracat pazarlarının neredeyse tamamen açık olmasında yatıyor olabilir. Bu konuyu daha sonra ele alacağım.

Ancak, ilk soru bizim için bu yazıda daha önemli. Şimdi zor bir cümle geliyor. Burada aşikar biçimde, Kautksy'nin 1902 Die Neue Zeit makalesiyle cevap vermesine yol açan, Rosa Luxembourg'un reddiyede sınır tanımadığı, Tugan'ın Kautsky'nin eleştirisi üzerine cevaben Marx'ın genişleyen yeniden üretim şemasını basit yeniden üretimden başlatmayıp, genişleyen yeniden üretimden başlatacak şekilde nümerik tabloları "ayarladığı", ama matematiksel olarak genelleştirilebilir bir Tugan-Baranovsky patikasından, ki analitik olarak limitte von Neumann maksimal büyüme oranına yakınsayacağını düşünebiliriz, bahsediyoruz. Sraffa bağlantısını ihmal edelim. Bütün karların yatırıma dönüştüğü, maksimal büyüme oranını kar haddine eşit olarak veren, tüm sektörlerin orantılı büyüdüğü von Neumann 1937 büyüme modeli açıkça bir köle ekonomisinin büyüme modelidir. Çin, Tugan-Baranovsky'nin sektörel büyüme hızları eşitsiz hale gelmedikçe (disproportionality thesis) sonsuza kadar devam eden genişleyen yeniden üretimi, limitte tüketimsiz üretim, limitte von Neumann büyümesi için bulabileceğimiz en iyi örnek midir? İlerleyen haftalarda bu konuya geri döneceğim. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019