Çin neden yavaşlamaya karar verdi?

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Mart ayının dikkati çeken haberlerinden biri, görevi bu yılın sonunda bırakacak olan Çin Başbakanı Wen Jiabao'nun Ulusal Halk Kongresi'nin açılış konuşmasında 2012 için büyüme hızını yüzde 7.5 olarak ilan etmesiydi. İlan edilen hedef, 1990'dan bu yana en düşük büyüme oranı. Geçen yılın büyüme oranı yüzde 9.2'sinin ise oldukça altında. Ekonomi çevrelerinin açıklamaya tepkisi farklı. Bazıları ilan edilen rakamın büyümenin alt sınırı olduğunu, 2012'de de ekonominin geçmiş yıllarda olduğundan farklı bir oranda büyümeyeceği görüşünde. Yine de kararın Çin'e hammadde ve ara malı ihraç eden ülkeleri endişelendirmediği söylenemez. Zira, Çin'de büyümenin yavaşlaması, birçoğu gelişmekte olan bu ülkelerin ihracat gelirlerinin azalması demek. ABD'de ise ihracata dayalı büyümenin yavaşlamasının iç tüketimde artışa yol açabileceği, bunun ise küresel dengesizliğin giderilmesi yolunda bir başlangıç oluşturabileceği ihtimalleri üzerine konuşuluyor. Gerçekten de Çin ekonomisinin yavaşlaması, büyük resesyonun ortaya çıkışından bu yana Amerikan yönetiminin sıkça dile getirdiği küresel dengesizliğin giderilmesi için bir fırsat oluşturabilir mi ? Cevaplaması zor bir soru. Buna en iyi cevabı zaman verecektir. Çin'de büyümenin yavaşlaması kısa vadede dünya ekonomisi ve ABD'deki büyümeyi olumsuz da etkileyebilir. Kaldı ki, küresel dengesizlikten zarar gören sadece ABD ve AB ülkeleri değil. Sürekli büyüyen dış açıklarla aralarında Türkiye'nin de yer aldığı birçok gelişmekte olan ülkenin küresel dengesizliğin mağdurları arasında olduğunu unutmamak lazım.
***
Büyüme hızını azaltmayı amaçlayan Çin'in, dünyanın ikinci büyük ekonomisi olmasında baş rolü oynayan yabancı sermayeden vazgeçmesi söz konusu değil. Bu yıl 120 milyar dolar tutarında doğrudan yabancı sermaye çekmeyi hedeflerken, yurtdışında da 66 milyar dolarlık yatırım yapmaya hazırlanıyor. Peki, son otuz yıldır olağanüstü büyüme hızları gerçekleştirerek dünyanın ikinci büyük ekonomisi sıfatını kazanan Çin niçin birden bire frene basmaya karar verdi? Farklı soralım; bu karar tamamen Çinli yöneticilerin arzusu dahilinde mi alındı, yoksa dış gelişmelerin bir zorlaması mı? Dış gelişmelerin payının olduğu muhakkak. Çin yönetiminin büyüme hızının düşürülmesine ilişkin bu kararında ABD'de henüz rayına tam oturmayan ekonominin olduğu kadar borç krizi altında ezilen AB ülkelerinin de payı var. Dünyanın önde gelen ekonomilerinde devam eden sorunlar ihracata dayalı Çin ekonomisini zorluyor. Bunlara başta petrol olmak üzere doğal kaynakların arzında yaşanan sıkıntılar, ülkede artan enflasyon, hızlı büyümenin yol açtığı çevre kirlenmesi ve işgücü maliyetlerindeki artışlar da ilave edilebilir.
Bu argümanlar doğruysa, Çin kantitatif büyümeden kalitatif büyümeye doğru bir geçiş yapacak. Kantitatif büyümenin bir sonraki aşaması kalitatif büyüme, büyümenin sürekliliği için gerekli olsa da, devasa nüfusuyla Çin'in buna hazır olup olmadığı, daha doğrusu maliyetlerine katlanıp katlanamayacağı şüpheli. Zira Çin ABD'den sonra ikinci en büyük ekonomi olsa da, yaklaşık 7500 dolar kişi başına yıllık geliriyle hala gelişmekte olan bir ülke. Bu ülkenin gelişmiş bir ülke olmak için daha alması gereken çok yol var.
***
Çin Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu tarafından hazırlanan 12. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda sürdürülebilir bir ekonomik ve sosyal kalkınma için iç talebin teşvik edilmesi, kaynakların etkin olarak kullanılması, çevre kirliliğinin azaltılması, kırsal ve kentsel bölgeler arasında dengeli bir gelişmenin teşvik edilmesi, enflasyonun kontrol altına alınması, uyumlu bir toplum yapısının sağlanması, teknolojik yeniliklere ağırlık verilmesi ve reform sürecinin devam ettirilmesi görüşlerine yer veriliyor. Bütün bu hedeflerden amaçlanan zengin-fakir arasında giderek açılan uçurumu azaltmak ve sosyal huzursuzlukların önüne geçmek.
***
The Economist'de yayınlanan "Ucuz Çin'in sonu" başlıklı yazıda ülkede işgücü maliyetindeki artışın yanısıra arsa fiyatlarındaki artışlar, çevre ve iş güvenliğine ilişkin düzenlemelerin işletmeler üzerinde yük oluşturduğu görüşüne yer veriliyor. Shanghai Amerikan Ticaret Odası'nın yaptırdığı ankete göre, ABD'li işletmelerin nerdeyse tamamı artan maliyetlerin yatırımların önündeki en büyük engel olduğu görüşünde. Ücretlerin bu tempoda artmaya devam etmesi ve yuanın değer kazanması halinde, Uzakdoğu'nun gelişen diğer ekonomilerinde ve hatta yakın bir gelecekte Amerika'da üretim yapmanın Çin'den daha ucuz hale geleceği ileri sürülüyor. Bu görüş pek doğru değil. Ücret artışlarının nedenlerine bakmak lazım. Ücretler verimlilik artışından kaynaklanıyorsa yabancı yatırımlar üzerinde caydırıcı olması beklenemez. Genel olarak bir ekonomide ücretlerin seviyesini belirleyen işgücünün eğitimi ve sahip olduğu beceridir. İyi eğitimli işgücü daha verimli olacağından ücreti de yüksek olacaktır. Çin'de artan ücretlere bu açıdan da bakmak gerekir.
***
Çin'in ekonomik ve sosyal yapıda amaçladığı dönüşüm şimdiden ilgi çekiyor. Yönetim, yüksek büyüme hızı kadar, büyüyen ekonominin nimetlerinden toplumun daha çok yararlanması gerektiği inancında. Başbakan Wen Jiabao'nun şu sözleri anlamlı: "Gelir bölüşümünü iyileştireceğiz, düşük ve orta gelir grubunda yer alan insanların gelirlerini arttıracağız, tüketimi teşvik edeceğiz" yerinde bir tespit. Zira ekonomik büyümeden amaç, toplumun refah seviyesini arttırmaksa, üretimi arttırmak yetmez; tüketimi de arttırmak gerekir. Bakalım Çinli yöneticiler söylediklerinin arkasında durabilecekler mi?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016