Çin: Napolyon'un Kehaneti
İstanbul'da yapılan Dünya Bankası-IMF toplantılarında 2011 yılına kadar gelişmekte olan ülkelerin IMF'deki kotalarının en az %5 artırılması kararı çıkarken, krizle birlikte dengelerin Batı ülkelerinden gelişmekte olan Doğu ekonomilerine kaydığını görüyoruz.
IMF toplantılarında öne çıkan bir konu global olarak yeni bir büyüme modelinin kurulması gerekliliği oldu. 2008 yılındaki krizin temelinde "global dengesizlikler" olarak adlandırılan ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinin fazla borçlanmalarının Asya'daki tasarruflarla fonlanması geliyor. Bu dengesizliğin azaltılması ve global ekonomide dengelerin yeniden sağlanması (rebalancing act) gerekiyor. Ancak burada da ülkelerarası uzlaşının zaman alacağı global dengesizliklerin ise ancak kademeli bir şekilde çözüleceği beklenmekte. Çin de global tasarrufların önemli bir kaynağı.
IMF, global ekonominin 2010'da %3,1 büyümesini, dünya ekonomisine de gelişmekte olan ülkelerin %5,1 büyüme ile öncülük etmesini bekliyor. Burada da öne çıkan ülke, 2009'da %8.5, 2010'da %9 ile en yüksek ekonomik büyümenin öngörüldüğü Çin. Çin'i %6.4 ile (2010) Hindistan izliyor.
Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin'den oluşan BRIC ülkelerinin dünya ekonomisindeki önemi artıyor. Krizde, Rusya dışındaki diğer BRIC ülkeleri, nispi olarak iyi performans sergilediler. BRIC'ler, krizle birlikte 12 trilyon $ servet kaybına uğrayan ve önümüzdeki dönem tasarruflarını artırma yoluna gidecek olan ABD tüketicilerinin yerini alabilecek mi? Bu konuda VOX'da yayınladığı makalede M. Jager, ABD'nin global milli gelirdeki payı durağan seyrederken, Çin'in diğer BRIC ülkelerine göre daha iyi bir performans göstereceğini belirtmekte. Çin'in global büyümeye katkısı nispi olarak artacak ancak kısa vadede ABD tüketimindeki yavaşlamayı telafi etmesi beklenmiyor. Satın alma gücü paritesine göre ABD ve Çin'in dünya milli geliri içindeki payı 2008'de sırasıyla %20.6 ve %11.3; 2011 yılında IMF beklentisi bu payların Çin lehine gelişerek sırasıyla %19 ve %13 olacağı yönünde.
Çin ve diğer BRIC ülkelerini karşılaştırdığımızda ise rakamlar çarpıcı: Çin dünyanın 3. en büyük ekonomisi; 2008 yılındaki 4.3 trilyon $'lık milli geliri ise neredeyse diğer üç ülkenin toplam milli gelirine eşit. Son 10 yılda Çin ortalamada %10 büyüme kaydederken söz konusu oranlar Rusya ve Hindistan'da %7, Brezilya'da %3.
Çin, 2009 yılının ilk sekiz ayı itibariyle, Almanya'yı geçerek, dünyada en büyük ihracatçı ülke konumuna geldi. 2008 yılındaki ihracatı 1.4 trilyon $ olup, bu da diğer BRIC ülkelerinin toplam ihracatlarının yaklaşık 2 katı. İhracatta Rusya enerji ile ön plana çıkarken, Hindistan ve Brezilya'nın toplam ihracatı Çin'in ihracatının yaklaşık %30'suna denk gelmekte.
Çin'in 2.0 trilyon $ olan döviz rezervleri diğer üç ülkenin toplamının iki katına eşit olup, Çin, dünyadaki en büyük döviz rezervine sahip ülke: dünya rezervinin yaklaşık üçte biri. Ayrıca 800 milyar $ ile (%23 pay) ABD devlet tahvillerinin en büyük alıcısı konumunda.
Doğrudan yabancı yatırımları (DYY) çekmede de Çin açık ara ile ön sırada gelmekte. 2007 yılında Çin'e giden doğrudan yatırımlar 120 milyar $ mertebesinde iken, diğer BRIC ülkelerine giden sermaye her bir ülke için 20 milyar $'ın altındadır.
Halihazırda talepteki çöküş global büyüme oranlarını etkilese de uzun dönemli büyüme potansiyelinde öne çıkan faktör olan teknolojik gelişim ve bunun doğrudan yabancı yatırımlar yoluyla hızlı bir şekilde yayılması Asya'da görülen gelişmenin de sebebini oluşturuyor. Teknolojinin yaygınlaşması, tasarrufların artması ve insan sermayesi birikimi ekonomik büyümeyi destekleyecek temel etkenler.
Yüksek tasarruf oranı, düşük şehirleşme ve kişi başına gelir seviyesi -dolayısıyla yüksek büyüme potansiyelli- ayrıca özellikle ihracat ağırlıklı, sanayiye dayalı, alt yapı yatırımları ve eğitimle desteklenen kalkınma stratejisinin Çin'in yüksek ekonomik performansını sürdürmesini sağlayacak faktörler olduğu belirtilmekte. Templeton Varlık Yönetimi Başkanı M. Mobius'a göre bu başarının arkasındaki neden ise; insan. Mobius, devrimden beri çok zorluklar çeken, çok çalışan ve tasarruf eden Çinlilerin bu zorluklardan yükselerek geçmiştekinden çok daha iyi bir Çin yarattığını düşünmekte.
Mobius, Çin için uzun vadeli görünümün son derece iyi olduğuna inandığını belirtmekte. Bunun için de öne sürdüğü sebepler ise özetle şunlar: Çin yönetimi, tüm vatandaşlarının hayat standartlarını artırarak Çin'in başlıca ülkeler arasında en yüksek büyümeye devam etmesini önümüzdeki dönemde de sağlayabilecek örgütsel beceri ve politikalara sahip. Çin'in güçlü finansal kaynakları, bu büyük hedefi üstlenebilmede önemli bir faktör. Çin dünyadaki en sağlam bankacılık sistemlerinden birine sahip ve hanehalkı borçlanması çok düşük seviyede. Bunların yanı sıra enflasyon, faiz oranları düşük kalmaya devam ederken altyapı yatırımları süratli bir şekilde gelişmekte.
Çin'in büyük finansal kaynakları dünya ölçeğinde yatırım yapmasını da getirmekte. Çin, Güney Afrika'dan, Venezüella'ya ve Afrika'ya kadar bir çok endüstriyel projeyi desteklemekte.
Hızla büyüyen ekonomisi ile artan emtia ve enerji ihtiyacı da Çin hükümetinin bir çok Afrika ülkesinde petrol, doğal gaz ve diğer doğal kaynaklara yatırım yapmasını, bu ülkelerde emtia karşılığında alt yapı yatırımlarını artırmasını getirdi. Çin'in toplam petrol ihtiyacının %25'i Afrika'dan gelmekte. Son olarak; iki BRIC ülkesi; Çin ve Rusya bankacılık sektöründe işbirliği ve alt yapı projelerini içeren 3.5 milyar $'lık bir işbirliği anlaşması imzaladı. Ayrıca Çin ve Rusya'nın doğalgaz alanında de anlaşmaya gitmesi bekleniyor.
Napolyon'un "uyuyan bir dev, bırakın uyusun, uyandığında dünyayı şaşırtacak" dediği ve 50 yıl öncesinde açlık tehlikesi atlatmış olan Çin, günümüzde 2.0 trilyon $'lık rezervi, diğer başlıca ülkelere göre büyük dış ticaret dengesi avantajı ile dünyanın yeni büyüme motoru olma yolunda ilerliyor.