Çin ile İran arasında yaşanan balayı toz pembe değil
Çin, batılı ülkelerin nükleer dosyası yüzünden tavır aldıkları İran'ın en büyük ticaret ortağı olmayı başardı. İranlı iş adamları ise, hızla gelişen ilişkilere rağmen, Çinlilerin "istilacı", "sömürgeci" yaklaşımından ve deneyimsizliğinden şikayetçi.
Büyük Tahran pazarında satılan günlük tüketim ürünlerinin çok büyük bir bölümü "Made in China" etiketi taşıyor. Fiyatları ise hiçbir rekabete fırsat vermiyor. Hatta İran'ın yerel 'Barbie' bebeği olarak bilinen tesettürlü Sara bile Çin'de üretiliyor.
Geçtiğimiz yaz Ahmedinejat'ın seçim galibiyetinin ardından, İranlı muhaliflere karşı Çin'den satın alınan gösteri karşıtı araçlar kullanmıştı. İranlı muhalifler bunun üzerine bu araçları sağlayan Çinli üretici Dalian Eagle-Sky Co. başta olmak üzere, Çin'e karşı çok katı bir tavır aldılar. Fakat İran-Çin ilişkilerinde gelinen noktada, onlar da yenilgiyi kabul etmiş durumdalar: Çin bugün İran'ın en büyük ticaret ortağı. Bundan üç sene öncesine kadar 14.4 milyar dolar boyutunda olan ticaret hacmi, 2009 yılında 21.2 milyar dolara ulaştı. Çin, bu rakamlarla, son 20 yıldır İran'ın en büyük tedarikçisi olan Almanya'yı bile geride bıraktı.
Batılı uzmanlara göre Çin'in İran'daki konumunu bu derece hızlı bir şekilde güçlendirmesinin başlıca nedeni, İran'ın uluslararası anlamda izole edilmiş olması. Genevre Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IUHEI) İran uzmanı Clément Thermes, "Batılı ülkelerin özellikle nükleer dosyası nedeniyle İran'dan çekilmiş olmaları Çin'e yaradı" diyor. Tabii ki Çin ve İran'ı ilgilendiren en önemli konu petrol ve gaz. Dünyanın en büyük ikinci petrol tüketicisi Çin ile dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip İran arasındaki bu ilişkiyi çok da fazla sorgulamamak gerekiyor aslında.
Irak savaşı, İran'a yaradı
Biraz geri dönecek olursak, ABD'nin 2003 yılındaki Irak işgalinin, Çin-İran yakınlaşmasını hızlandırdığı ortaya çıkıyor. Çin, 2000 yıllarının başında, petrol tüketiminin yüzde 13'ünü Irak'tan sağlamak için anlaşmalar gerçekleştirdi. Savaşın çıkmasının ardından ise, İran'a yöneldi. Bugün İran, Çin'in en büyük üçüncü petrol tedarikçisi konumunda ve Çin'in petrol tüketiminin yüzde 12'sini karşılıyor. Total, Shell ve ENI gibi büyük konsorsiyumların bölgeden ayrılmasını fırsat bilen Çin, enerji sektöründe yaptığı anlaşmaların sayısını da hızla artırıyor.
Le Monde gazetesinde yer alan bir araştırmaya göre, son beş senede Çinli enerji şirketleri en azından altı projeye dahil olmuş durumdalar. Bu projelerin toplam bütçesi 8-9 milyar dolara ulaşıyor. Bugün İran'da yaşayan Çinlilerin sayısı 2 bin civarında; batılı işadamlarının sayısı ise 100, 200'den fazla değil. Öyle ki, İran'daki batılı işadamları, Dubai-Tahran uçuşlarında, uçakların yarısından fazlasını Çinlilerin doldurduğunu bile ifade ediyorlar. Enerji alanının yanı sıra, inşaat alanında da önemli projelere imza atılıyor. Tahran'ı Hazar Denizi'ne bağlayacak yol da bunlardan birisi. İran bankası Tejarat ise bu projeleri desteklemek için 2003 yılında Pekin'de bir ofis açtı. İki ülke basınında yer alan haberlere göre Çinli şirketler 2009 yılında İran'ın ithalatının yüzde 13'ünü gerçekleştirdiler. Bu oran 8 milyar dolara denk geliyor.
2 bin vize sipariş edildi
İran'ın kuzeyinde yer alan Bandar Anzali limanında dev bir Çin ticaret alanı projesini hayata geçirmeyi planlayan iş adamı Xiang Guomin, "Önümüzdeki üç sene içinde bin Çinli tüccarı buraya getirmeyi amaçlıyoruz. Daha şimdiden 2 bin adet vize sipariş ettik. Tekstil, televizyon, ayakkabı… Yasal olarak ne satabilirsek, satacağız" diyor.
Bu arada madalyonun diğer tarafını da unutmamak gerekiyor. Çin, İran pazarından büyük avantaj sağlarken, Çin ürünlerinin tüm pazarı istila etmeye başlaması Tahranlı tüccarları rahatsız ediyor. İran konusunda uzman bir isim olan Michel Malinsky, "Çinliler, Afrika'da yaptıklarının aynısını yapıyorlar. Tekstil ve tüketim ürünleri başta olmak üzere, İran endüstrisini yok ediyorlar. Birbiri ardına kapanan konfeksiyon atölyeleri bunun kanıtı."
"Çinliler sömürgeci"
İki ülke arasındaki bu yakınlaşmanın bir diğer olumsuz tarafı ise kültür ve dil farklılıklarından kaynaklanıyor. İran Ticaret Odası üyesi olan İranlı bir işadamı Le Monde gazetesine yaptığı açıklamada, "Çinliler sömürgeci bir politikaya sahipler. Kendi dillerinden başka bir dil konuşmuyorlar. Yerel topluma entegre olmaya çalışmıyorlar. Tahran'a gelirken, mühendisinden, sekreterine, işçisinden, şoförüne kadar tüm çalışanlarını beraberlerinde getiriyorlar. Rekabet olmadığı için, kendi şartlarını zorla kabul ettiriyorlar. Bu da İranlıları çileden çıkartıyor" yorumlarında bulunuyor.
İranlıların şikayet ettiği bir diğer konu da, her ne kadar istekli olurlarsa olsunlar, Çinlilerin projelerini başarıyla sürdürmek için gerekli olan ekipman ve deneyime sahip olmamaları. İran bugün günlük petrol üretimini 4 milyon varilde tutmayı başarıyor. Fakat İranlılara göre, şartlar daha iyi olsaydı, bu seviye çok daha yüksek olabilirdi.
Tahran ve Washington arasında kalmamak
Sonuç olarak batının nükleer dosyası nedeniyle sırtını döndüğü İran, yüzünü doğuya dönmüş durumda. 2005 yılından bu yana "izleyici üye" olarak yararlandığı Şanghay İşbirliği Organizasyonu'na bir gün tam üye olarak katılmayı ümit ediyor. Çin'e gelince; O da mümkün olduğunca batının tepkisini çekmeden, ele geçirdiği fırsatı değerlendirmeye çalışıyor. Çin'in eski İran Büyükelçisi Hua Liming"in yorumu bu hassas dengeyi oldukça iyi özetliyor: "İran konusu Çin üzerinde baskı yaratsa da, aynı zamanda çok önemli fırsatlar sunuyor. Eğer Çin, Tahran ve Washington arasında ezilip kalmadan, bu çıkmazın sona ermesine yönelik yeni düşünceler üretmeyi başarabilirse, hem siyasi hem de ekonomik açıdan kazanç sağlamış oluruz."