Çin böyle gider mi?
Bu hafta Çin Halk Cumhuriyeti Mao devriminin ya da yeni Çin’in 70. Kuruluş yıldönümünü kutladı. Tipik otoriter rejim kutlamaları gibi asker ağırlıklı ve abartılı idi. Çin küçük bir Latin Amerika ya da Afrika ülkesi olsa, kuruluşunu konuşmaya bile değmezdi. Ancak Çin 15,5 trilyon dolarlık GSYH ile dünyanın en büyük ilk iki ekonomisinden biri, satın alma gücü paritesine göre ise 25,3 trilyon dolarlık GSYH ile en büyük ekonomisi.
Çin, tarihin en eski uygarlıklarından birisi. Dolayısıyla da ülkenin geçmişi iniş çıkışlar ile dolu. 20. Yüzyıl da Çin iki büyük değişim geçirdi. İlki 1949 da Mao Zedong harekatı başarılı olması ile ülke komünist sisteme geçişi, ikinci ise 1976 yılında Mao’nun ölmesi sonrası iktidar çatışmalarına sahne olsa da, ülkenin piyasa ekonomisine geçmesi.
Çin’in piyasa ekonomisi diğer ülkelerden farklı oldu. Çünkü geçilen sistem aslında adı devlet kapitalizmi (daha sonra crony capitalism ya da yandaş kapitalizmi) . İktidar gücünü elinde tutanlar ekonomide güdümlü piyasa ekonomisine evet derken, liberal demokrasiye hayır dediler. Üstelik bunu komünizm adına yaptılar. Gerçekte ülke de komünist bir sistem hemen hiç olmadı.
Mao başa geçtiğinde Çin halkı açtı, öldüğünde de açtı.
Mao’nun ölümü sonrasında Çin önce 1979’da ABD ile diplomatik ilişki kurdu, 1986’da açık kapı politikasına geçti ve ülkeyi doğrudan yabancı sermaye girişini serbest bıraktı. 1989 da Tiananmen Meydanın demokrasi isteyenler katledildi, aynı yıl Shanghai ve Shenzhen de borsa açıldı. 1996’da Shanghai beşlisinden birisi oldu, 1997’de Hong Kong Çin’e geçti, 2005’de Dünya Ticaret Örgütü üyesi oldu.2010 dan bu yana ise ABD ile ticaret savaşı yapıyor.
Çin son 40 yılda geçirdiği iktisadi dönüşüm sonrasında bir çok alanda başarılı oldu, en büyük başarısı ise Komünist partinin güdümlü liberalizm döneminde halkını açlıktan kurtarması. 40 yıl önce nüfusu 650 milyon olan Çin de, halkın önemli bir kısmı aç iken, 2018 de nüfusu 1,4 milyar kişiye ulaşan ülke de açlık sorunu büyük ölçüde çözüldü.
Çin’de 1961 yılındaki %27,3’lük GSYH düşüşünden sonra ikinci küçülme Mao’nun öldüğü yıl 1976 da yaşandı. Çin o tarihten bu yana ekonomi de hiç küçülme yaşamadı, hatta uzun yıllar %10’unun üzerinde büyüdü. Bu oran ile dünyanın en yüksek ve en istikrarlı büyüme trendini yakalayan ülke kimliğini kazandı. Örneğin bu eğilimi Çin ile aynı gurupta (yükselen ekonomi) yer alan ne Türkiye, ne de gelişmiş ülkelerin lideri ABD yakalayabildi.
Çin ekonomide elde ettiği bu büyük başarılara karşı önemli kırılganlıkları da içinde barındırıyor. Çin de gelir dağılımı çok bozuk, bir taraftan dolar milyarderleri sıralamasında 475 kişi ile ABD den (ABD 585 kişi) sonra ikinci sırada yer alırken, diğer taraftan halkın bir kısmı hala barkalarda yaşıyor ve günde 2 dolarla geçinmek zorunda. Çin’in en kırılgan özelliği ise ülkenin demokrasi ile hala tanışamaması. Yapılan son anayasa değişikliğe de böyle bir niyeti olmadığını da bir kere daha teyit etti. Ülke politik seçkinler ve onların yarattığı sermaye sınıfı olan oligarkların elinde kalmış durumda. Bu tip rejimlerin uzun dönem de sürdürülebilirliği elbette çok zor. Üstelik bu sistemler çoğunlukla da demokrasi ile değil, kanlı müdahalelerle yıkılmakta. Bundan dolayı Çinliler demokrasi bir kere daha düşünmeli.
Okuma Önerisi, Vural Fuat Savaş, Bilinmeyen Çin.
DÜNYA GAZETESİNDE 10 YIL
2019 yılı biterken fark ettim ki, 10 yıldır Dünya Gazetesinde yazıyorum. Yaklaşık 500 makale kaleme almışım. İyi ki yazmışım, iyi ki Dünya varmış. Tüm okurlarıma ve gazete çalışanlarına teşekkürler. Selam olsun.