Çin AB'yi kurtarabilir mi?

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Uluslararası ekonomi çevrelerinin gündemindeki sorulardan biri; Çin, AB'yi kurtarabilir mi? Dünyanın en yüksek döviz rezervine sahip ülkesi olması özelliğine, son aylarda Çinli yöneticilerin krizin çözümünde yardımcı olabilecekleri yolundaki ifadeleri de eklenince bu soru daha sık duyulmaya başlandı. AB ekonomilerindeki kötüye gidişi fırsat bilen Çin'in durumdan vazife çıkarmakta gecikmediği görülüyor. Çinli yöneticilerin yardıma hazır olduklarını söylemekle birlikte mesafelerini korumalarının nedeni, şüphesiz yardım karşılığında bazı ticari imtiyazlar elde edebilmek. Özellikle de, pazar ekonomisi statüsünün tanınması konusunda ısrarlılar. Bu statünün tanınması halinde Çin, damping suçlamalarından da kısmen kurtulacak.

Kısmen diyoruz. Zira bu suçlamayı yapan ülkeler AB'yle sınırlı değil. ABD ve Hindistan da Çin'i uluslararası ticarette damping yaptığı gerekçesiyle suçlayan ülkeler arasında yer alıyorlar. AB'ye yardım konusu aslında, Çin Başbakanı Wen Jiabao'nun geçtiğimiz haziran ayında bazı Avrupa ülkelerine yaptığı ziyaretten beri gündemde. Çin Başbakanı, Almanya ziyaretinde gerektiğinde yüksek borçlu bazı AB ülkelerinin bonolarına yatırım yapabileceklerini belirtmiş, ancak bunların hangi ülkelerden olabileceği konusuna girmemişti. O zamanlar Jiabao'ya göre, Yunanistan'daki kriz geçici olup, gözde fazla büyütülmemeliydi. Hala aynı düşüncede midir, bilinmez? Fakat dünyanın hop oturup hop kalkmasına neden olan krizi küçümser tavrına bakınca, insan ister istemez pek de umurunda olmadığını düşünüyor. Çin'in bu yaklaşımındaki düşünce şu olabilir: "En büyük ticari ortağımız olan AB'deki krize kayıtsız kalamayız ama kimse bizden borçlu ülkelerin kurtarılmasını da beklemesin."

Çin'in, 2011'de AB ülkeleri tarafından çıkarılan bonolara yaptığı yatırım yaklaşık 40 milyar

euro. Bunların büyük çoğunluğu, yüksek borçlu Güney Avrupa ülkelerinin senetlerinden oluşuyor. Toplamda ise 3 trilyon doları aşan rezervlerin yaklaşık yüzde 25'lik bölümü euro cinsinden senetlere bağlanmış durumda. Geri kalan kısmı ise dolar cinsi varlıklara bağlı. Çin'in borç krizinden rahatsız olması, AB'nin en büyük ticari ortağı olmasından kaynaklanıyor. AB ekonomilerinin kriz içinde olması ihracata dayalı Çin ekonomisinin yavaşlamasına yol açıyor.

Geçen hafta Çin'den gelen haberler, bunu doğrular nitelikteydi. İmalat sanayi sektöründeki daralma son üç aydır devam ediyor. Dünyanın en yüksek büyüme hızına sahip ikinci büyük ekonomisi yavaşlarsa, bundan diğer ülkelerin etkilenmesi kaçınılmaz olur. ABD yönetimini gevşek para politikası uygulayarak doların değerini düşürmekle suçlayan Çin'in, güçlü bir Avrupa ve euro istemesi anlaşılır bir durum. Bunun, ülkenin ABD karşısındaki konumunu ve pazarlık gücünü arttırması muhtemel.

Çin'in AB ile ticari ilişkilerinde son yıllarda gözle görülür bir ilerleme var. Wen Jiabao'nun geçen yaz yaptığı Avrupa ziyaretinde Almanya ve İngiltere ile önemli ticari anlaşmalar yapıldı. Almanya'yla yapılan ticaret anlaşmaları 15 milyar dolar tutarında. Bunun hemen hemen yarısını Airbus alımı oluşturuyor. Almanya'nın Çin'den beklentisi karşılıklı yatırımlarda daha dengeli bir yapı oluşturmak,. bir başka deyişle, Çin yatırımlarını daha fazla çekebilmek. Böylece son zamanlarda azalma trendine giren işsizliği daha da azaltmayı amaçlıyor. Almanya'nın Çin'deki doğrudan yatırımları 20 milyar euro seviyesindeyken, Çin'in Almanya'daki yatırımları ise sadece 600 milyon dolar. Alman halkının büyük çoğunluğu Çin'le ilişkilerin geliştirilmesinden kuşkulu. Siyasiler ise farklı düşünüyorlar. Alman politikacılar, Çin'le ilişkilerin geliştirilmesinden korkulmaması gerektiği, iyi idare edildiğinde bunun ülkenin çıkarına olduğu düşüncesindeler. Birçok ülkenin kalıcı sermaye peşinde koştuğu günümüzde, Çin yatırımlarını çekebilmek Almanya için kaçırılmaması gereken bir fırsat. Çin ve Almanya dünyanın önde gelen büyük ekonomileri olmalarının dışında aynı zamanda en büyük iki ihracatçı ülke. Bu iki ülkenin işbirliği dünya ekonomisinde yeniden istikrarlı büyümenin yolunu açabilir.

Peki, Çin AB'yi krizden kurtarabilir mi? Financial Times'in 20 Eylül tarihli sayısında Pekin Üniversitesi Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü Direktörü Yao Yang konuyla ilgili yazısında, Çin'den sembolik olanın ötesinde bir yardım beklemenin doğru olmayacağını belirtiyor. Yazara göre, Çin'in Almanya ve Fransa gibi ülkelerden ciddi garantiler almadan büyük çapta bir yardıma kalkışması söz konusu olamaz. CNN'in dış politika yorumcusu Fareed Zakaria ise Çin'in ciddi boyutlarda yardıma ikna edilebilmesinin uluslararası finansal sistemin yönetiminde daha fazla söz sahibi olmasına bağlı olduğu görüşünde. Zakaria, daha da ileri giderek bundan sonraki IMF Başkanının Çinli olabileceğini de söylüyor. Çin'in, uluslararası ekonomik ve finansal konularda daha çok söz sahibi olmak istediği bundan iki yıl önce ABD'nin Pittsburg kentinde yapılan G-20 toplantısından bu yana biliniyor. Ama bunun, AB'nin borçlu ülkelerini kurtarma karşılığında olacağını beklemenin hayal kırıklığından öteye bir şey getirmeyeceği de açık.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016