Çıkmaza giren ekonomi

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

En az zararla atlatma temennisi, müthiş bir girdabın içine çekilmekte olduğumuz gerçeğini hiç mi hiç değiştirmiyor. Temenni etmeyi, ummayı, moralleri yüksek tutmaya çalışmayı tabii ki anlayabiliriz; ancak, bu dilekler sorunun gerçek boyutunu gölgeleme ve unutturma amacı taşımıyorsa. Vücudunuzda bir yer ağrıyorsa, onu unutmanın en kestirme yolu, başka bir yerinizin daha çok ağrımaya başlamasıdır. Ya da kafanız bir konuya takılmışsa, daha önemli bir sorun sizi ilk konudan bir anda uzaklaştırıverir. Biz de toplum olarak biraz bu haldeyiz. Düşüncelerimiz daldan dala konuyor, her gün yeni bir sorunla karşılaşıp, karşılaştırılıp bir öncekini anında unutuveriyoruz.

Özel sektörde bile pek sık olur, bizzat yaşadığım örnekler de öylesine çok ki; herhangi bir konuda işlerin daha iyi gitmesini sağlama amacıyla yapılan toplantılar, bir de bakarsınız bir süre sonra o daha iyi gitmesini istediğiniz işi baltalamaya başlamış. Önlem alma amaçlı toplantılar, işi gölgede bırakır hale gelmiş. Bir yerde yangın varsa itfaiye o sırada "yangınlara nasıl iyi müdahale edebiliriz" diye toplantı yapabilir mi, bir medya kuruluşu haber diliyle bomba gibi bir gelişmenin istihbaratı gelmişse, oraya en kısa zamanda ekip göndermek yerine "biz bunu hangi saatte haber yaparsak, hangi saatte ekrana getirirsek daha iyi rating alırız" gibi bir hesabın içine girebilir mi? Hele hele itfaiye hiç "bu yangın pek de önemli değil, abartmaya gerek yok" aymazlığı içinde olabilir mi ya da basın kuruluşu habere dudak bükebilir mi? Böyle yaptıkları takdirde bu kuruluşlar varoluş nedenleri ortadan kaldırmış olmazlar mı?

Ekonomide amaç çok açık, refahı yükseltmek. Çoğu kez amaç yerine koyduklarımız, aslında birer araç. Daha çok gelir, daha düzenli gelir, yarın kaygısı yaşatmayan bir iş ortamı, daha iyi sağlık ve eğitim hizmeti... Bütün bunları sağlayacak olanlar ise araçlar.

Araçlar birer ikişer büyük darbeler yerse amaca nasıl ulaşırız ki?

Bir televizyon reklamında yaşlı köylü kadın o kendine özgü şivesiyle "İş olmadan aş olmaz" diyor, anımsayacaksınız. Dün detaylı olarak yazdık, aş için iş peşine düşenlerde biraz artış oldu mu, bizdeki işsiz sayısı zıplıyor; çünkü çalışmak isteyenlere iş yaratma kapasitemiz sınırlı, giderek de daralma eğiliminde. Ekim itibariyle toplam işgücümüz 24.6 milyon kişi, bu nüfusun 22 milyonu çalışıyor, 2.6 milyonu da işsiz. Bir düşünün, yüzde 50 sınırında olan işgücüne katılma oranı, bir anda örneğin yüzde 55'e çıksa, (Avrupa'da yüzde 65-70 dolayında) yani çalışma isteyenler hızla artsa ne olurdu? İşgücü 27.5 milyona ulaşır, 22 milyon çalışanla işsiz sayısı 5.5 milyonu bulur, işsizlik oranı da yüzde 20'ye fırlardı. Yani çok övündüğümüz 70 milyonluk Türkiye ekonomisi olarak işgücü anlamında etimiz budumuz bu işte.

Hani bir yeriniz ağrıyordur, çok ıstırabınız vardır da tahlil sonuçlarını almadan durumunuzu tam bilemezsiniz, biz de ekonomide o haldeyiz biraz. Rakamlar geriden geldiği için, şu günlerdeki durumumuzu ortaya koyacak rakamları daha sonra göreceğiz. Ama, sancımız çok.

Sancımız çok; çünkü küçük ve orta boy sanayici zaten doğru dürüst üretim yapamıyordu, şimdi işler iyice kesat; büyük sanayici nasıl olsa işini yürütür, diye düşünülüyordu, şimdi onlar da darboğaza girdi. Dış piyasaya mal satmak çok zor, içerde vatandaşın ne tüketecek mali gücü var, ne tüketecek psikolojik rahatlığı. Herkesin ortak paydası, yarınına güvenle bakamamak. Başbakan Erdoğan "Bizdeki kriz psikolojik" derken bir bakıma haklıydı. Toplum, psikolojik bir baskı altına girmişti, güvenini yitirmişti ve parası olanlar bile harcama yaparken iki kere düşünüyordu. İyi de, psikolojinin böylesine bozulmasına kim yol açmıştı? İşler gün be gün kötüye giderken, gerçek tabloyu ortaya koymaktan çok uzak değerlendirmelerle kim gün geçirmişti ve de geçirmeye devam ediyordu?

Sanayide kapasite kullanım oranı 18 yılın en düşük düzeyine indi, üretim yerlerde sürünüyor. Sanayici neden üretsin ki, ne iç pazarda satabiliyor, ne ihraç edebiliyor. Üretemeyen sanayici de öncelikle işçisini kapının önüne koymaya yöneliyor. İhracatın miktarı kasım ayında yüzde 10 düşmüş, ithalatın miktarındaki düşüş yüzde 27'yi bulmuş, ülke hızla durgunluğa giriyor; her gün yüzlerce kişi işini kaybediyor ve biz İş Kanunu'nda mevcut olan "kısa çalışma ödeneği" düzenlemesini "yeni" gibi "cilalayıp" kamuoyunun karşısına çıkmaya niyetleniyoruz. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar