‘Çiftçi para kazandı, benim içim rahat’
Öncelikle söylemek gerek, Türkiye’nin zeytinyağı üretimi 150 bin ton hadi bilemedin 180 bin ton… Dünya üretimi 3.5 milyon ton… Yani kopardığımız fırtına bu kadarlık alan içinde. Ama Ana Gıda Genel Müdürü Ümit Ersoy, “Zeytinyağı stratejik bir üründür. Bizde yetişiyor, Türkiye yağ ihtiyacının önemli bölümünü ithal ediyor. Üstelik ülke tanıtımı, imajı için de çok büyük önemi var” diyor. Belli platformlarda bunu sürekli tekrarladığını, devletin burada özel bir politikası olması gerektiğini düşünüyor. Aslında en son söyleyeceğimizi en başta söyledik… Mesajı da verdik… Zeytinyağı ülke için stratejik bir ürün. İspanya ve özellikle İtalya örnekleri ortada. Şimdi gelelim şu fiyat dalgalanmalarına. Bir anda yüzde 50’ye yakın fiyat artışı olunca, çok zeytinyağı aşığı bir toplum gibi, ortalık karıştı. Birçok spekülasyon da yapıldı… Ümit Ersoy’a sorduğumda konuya iki açıdan bakabiliriz dedi… Bakalım…
Tüketici mi çiftçi mi?
“Bir açıdan baktığımızda sızma zeytinyağının fiyatı bir seneyi aşkın bir sürede, yaklaşık 16 ayda yüzde 60 yükselmiş. Rafinerilik zeytinyağının fiyatı yüzde 35 yükselmiş, ikisini toplasan, zeytinyağının fiyatı ortalama yüzde 50 yükselmiş. Ne kadar kötü bir şey! Tabii hangi açıdan daha kötü bir şey, tüketici açısından kötü bir şey. Yüzde 50’lik bir fiyat yükselmesi, hiçbir tüketiciye sempatik gelmez” diyor Ersoy. Konunun ilk açısı buymuş gibi görünüyor. Tüketici olarak zeytinyağındaki bu fiyat artışından memnun kalmak mümkün değil.
Maliyetler ve giderler…
Ümit Ersoy yaptırdığı bir çalışmadan bahsediyor. Şimdi bu konuya biraz daha derin girmiş olalım. Çünkü böyle yüzeysel bakınca, spekülasyonlara kapılmış oluyoruz. Ersoy şunları söylüyor: “Ben her sene, geçtiğimiz dönem de dahil üretici maliyetleriyle ilgili arkadaşlarıma bir çalışma yaptırıyorum. Türkiye’nin zeytinliklerinin alanı çoğunlukla 30 dönüm ve altında maalesef. Burada ağaç adedinden başlıyoruz. O ağaçtan ne kadar zeytin çıktı, ondan ne kadar sızma, ne kadar rafineri yağ çıkacak, bunu sattığı zaman ne kadar gelir sağlayacak. Öteki taraftan da üretici maliyetini koyuyoruz, ağaç bakımı, ne kadar emek lazım, neticede de giderlerin toplamı çıkıyor. Bütün teşvikleri de aldığını kabul ederek, bu tabloyu yapıyorum. 2014-15 döneminde mutlulukla söylüyorum, -yalnız burada arsanın maliyeti yoktur- bugünkü fiyatlar üzerinde yılda 14 bin lira düşüyor 33 dönüme… Bu da ayda 1180 lira yapıyor.. Bu ne demek, zeytincinin bugünkü tarımsal ekonomik model içinde, bu dönem cebine para girdiği bir yıldır. Çoktur azdır onun hesabını yapmıyorum. Ben bu yüzden mutluyum, niye mutluyum. Çünkü insanlar para kazandıkları, yüzlerini tebessüm ettiren, mutlu oldukları işlere para yatırırlar.”
Evet zeytinciliğin gelişimi için emek veren Ümit Ersoy, tablodan memnun, çünkü çiftçi para kazanırsa, işin sürdürülebilirliği artacak.
Tablonun çarpıklığı..
İki açı dedik ama zeytinyağı deyince olay kompleks ve pek çok açı var. Ersoy diğer bir önemli noktayı şöyle açıyor: “Bir taraftan tüketim rakamlarına bakıyoruz 2014 yılının 2013 yılı oranına baktığımızda yüzde 11’lik piyasa küçülmesi görünüyor. 2015 yılında ilk 4 ayı bir önceki yılın ilk 4 ayıyla kıyasladığımızda 4 puan düşme görülüyor. Zeytinyağı tüketimi de azalıyor. Burada bir ikilem var. Bir taraftan zeytinyağı üretiminin artmasını istiyoruz, diğer taraftan bu fiyat artışlarının zeytinyağı fiyatlarının yükselttiğini ve dolayısıyla, tüketimin azaldığını söylüyoruz. Öte yandan da diyoruz ki çiftçi para kazanmadığı takdirde bu işi niye devam ettirsin… Bunların hepsi doğru!”
O zaman problem nerde?
Ersoy devam ediyor: “Şimdi bunların hepsi doğruysa problem nerede sorusunu soruyorum: Maalesef problem, verimlilikle ilgili. Verimliliğin de çok basit bir çözümü var. O da Türkiye’nin sadece zeytinle ilgili değil tarımla ilgili genel bir problemine işaret etmek istiyorum: Ortalama alan 33 dönüm dedim. Türkiye’de arazide sahiplik, kişi ölünce aile fertleri, çocukları ya da akrabaları arasında pay ediliyor. Böylece araziler parçalanıyor. İspanya’daydım, 2 bin dönümlük arazilerden bahsediyorlar. Merak ettim bunun sahibi tek kişi mi dedim. Yok dediler bir kişiye değil, birçok kişiye ait. Nasıl dedim? Bizde arazi değil ağaç mülkiyeti var dediler. Bizde de var aslında… Ayvalık’taki fıstık ağaçlarının mülkiyeti, ağaç mülkiyeti. Yani İspanya’da aldığım mesaj şu, mülkiyet bölünse bile işletme bütün kalıyor ve bölünmüyor. Böylece verimlilik artıyor.” Türkiye’de de çalışımlar vardı ama çok netice alınmadı sanıyorum. Arazi problemlerini çözmek zor Türkiye’de…
İşletme bölünmeyince verim
Ümit Ersoy işletmelerin bölünmeyince geniş arazilerle verimliliğin arttığına dikkat çekiyor ve hemen tamamlıyor: “Çünkü o zaman tarımsal teknolojinin hizmetlerini sunabiliyorsun. Burada bizim verimliliklerimiz tarımın pek çok kanadında olduğu gibi, burada da sıkıntılı… Zeytinle ilgili ikilem, aslında tarımın diğer kesimleriyle de ölçülebilir. Evet fiyatlar yükselmiş, yüzde50’ler, yüzde 45’ler düzeyinde fiyatın yükselmesi normal mi? Normal değil ama ortada başka bir hadise var. Biz farkında olsak da olmasak da dünyanın iklimi değişiyor, değişti… Dünyada 3 milyon ila 3.3 milyon ton arasında zeytinyağı üretiliyor. Son yıllarda yükseldi. Son 3-4 yıldır İspanya’daki üretim düşüşleri yüzde 50’ler düzeyinde. Yani bir sene 1.5 milyon ton, ertesi yıl 800 bin ton… Bunlar dramatik değişiklikler ve tüm dünyanın çehresini değiştiriyor.”
Kimse verimlilikten bahsetmiyor
Ümit Ersoy “Kusura bakmayın, kimse Türkiye’de verimlilik artışından bahsetmiyor” diyor. “Herkesin aklında bir şey olması lazım verimlilik artışı” diyor Ersoy ve ekliyor: “Şimdi İspanya ile zeytinyağı fiyatlarımıza bakarsan, İspanya’da yüzde 30 daha yukarıdadır. Arada ciddi miktarda AB’nin zeytinyağına verdiği teşvik var. Ama bu taraftan bizde de yüzde 30 civarında vergi var. İspanya’dan o yüzden zeytinyağı ithal edersen, Türkiye’deki fiyata denk geliyor. Söylemek istediğim en önemli konu, fiyat artışı bu sene çok spekülasyon oldu. Konuştuğumuz tek konu, ne kadar üretim var. Verimlilik değil… Türkiye’de bir sonraki sezonun, mahsulün boyutunu net olarak bilmekten çok uzağız… Burada konu o kadar komplike ki, yapacak çok iş var.”