”Ciddiyetin fazileti” ve Halit Narin'in çağrısı

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Yaşadığımız krizin "öğretmen rolünü" öne çıkarmak isteyen insanların epeyce yaygın olması geleceğe olan güvenimizi artırıyor. Gelişmiş toplumların karakteristik özelliklerinde biri "öngörme ve önlem alma" disiplinine verdikleri önemdir. Toplum "mütefekkire" önem verir; "düşünce üreten ve tartışan" kurumları işletir; geçmişin deneyimlerinden yararlanarak; geleceği yaratmak için daha sağlıklı "karar ve kurumların inşa edilmesi için" çabalarsa kaynaklarını etkin kullanabiliyor.

Hep birlikte yaşanan krizle ilgili beklentilerin olumlu yanlarından biri de; olağan koşullardan farklı biçimde sorunların tartışılmasına ortam hazırlamasıdır.

Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası'nın geleneksel toplantılarına düzenli katılanlar bilir; çok değişik eğilimdeki insanlar orada görüşlerini tartışma fırsatı bulur. Geçtiğimiz hafta Antalya'da, Gerhad Schröder, Hikmet Çetin, Emre Gönensay, Fatih Özatay, Erinç Yeldan, Cevdet Akçay, Alphan Manas, Eddie Obeng ve Nasuh Mahruki'nin konuşma yaptıkları iki günlük bir toplantı yapıldı.

TTSİS Başkanı'nın mesajları

Toplantıda TTSİS Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin'in verdiği mesajlar arasında önemli bulduğum yedi tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum:

1. Sadece kendini düşünen; kendi çıkarlarını savunan anlayış aşılmalıdır.

2. Milyonerlerin değil; milyonların zenginleştirilmesi önemlidir.

3. Girişimcisinin arkasında durabilen sistemi zenginlik üretimini güven altına alır.

4. Hiçbir girişim "insanı arka planı" ihmal ederek bir yere varamaz.

5. "Başıboşluk, disiplinsizlik ve kuralsızlığın" kimseye yararı dokunmaz.

6. "Kendi inisiyatiflerini sınırlayan bürokrasi" ülke yararına iş üretemez.

7.  "Diyaloglar dünyasında yaşıyoruz" hem birbirimizi, hem de dünya insanlarını iyi anlayalım.

Başkan Narin, sadece kendini düşünen, kendi çıkarlarını savunan algılamanın hızla aşılması gerektiğinin altını çizdi. "Mehmet'in çıkarları ile memleketin çıkarları" söz konusu olduğunda; memleketin öne çıkarılması gerektiğini vurguladı. Bu saptaması, toplantıya katılanların güçlü onayını aldı.

Başkanın vurguladığı asıl önemli konu ise 1950'li yıllardan bu yana bazı pragmatist politikacıların aşırı değerlendirdikleri bir algılamanın düzeltilmesi idi. "Çok zengini olan ülke değil, zengin olan ülke " olmanın önemini anlattı. "Her mahallede bir milyoner yetiştirme" anlayışı yerine; milyonerlerin değil, milyonların zenginleştirilmesine önem verilmesi gerektiği üzerinde önemle durdu.

Girişimci insanın toplumun en önemli zenginliği olduğunu anlattı Narin. O nedenle, sistemin girişimcinin "arkasında duran" bir yapıya, işleve ve kültüre sahip olması gerektiğini belirtti. Eğer sistem, girişimcinin önünü açmıyor; onun heyecanlarını törpülüyorsa, orada kitlelere ulaşan zenginlik üretimini gerçekleştirmek imkansız hale gelebilir. Eğer, girişimcinin önü açılır; onun projelerini hayata taşımasında yardımcı olunursa zenginlik artar; zenginliği kitlelere taşıyan bir "gelir dağılımı politikası" ile de sağlıklı ve barış içinde yaşayan toplum oluşturulabilir.

Yasal ciddiyeti ihmal etmeyelim

Narin'e göre, "…girişimciyi girişimci yapan insandır. İnsanı arka plana atıp, banka sistemini öne almak; yaratıcı-yenilikçi girişimciyi önemsememek" anlamına gelir ki; böyle bir tutum özlenen barışı getirmez, huzuru yaratmaz.

Başkan, hükümetlerin öncelikli görevinin gözetim ve denetim olduğunu söyledi. Hükümetler bütün kurumları ciddi biçimde denetlemelidir. Bir ülke "…yasal ciddiyet" yaratamamışsa, zenginlik üretiminde başarılı olamaz. Başıboşluk, herkesin kendi keyfine ve çıkarına olanı öne çıkarması, toplumun kaynaklarını israf eden ortamın ta kendisidir.

Ülkemizde bürokrasi "kutuları" olan yapıdadır. Herkes kendi kutusu içindedir. Büyük sorumumuz "...kendi inisiyatifini sınırlayan" bu nedenle de, devletin yurttaşın işini kolaylaştırma görevini ve sorumluluğunu unutan bir anlayış sürüp gidebilmektedir. Bu algılama, yapı ve kendi meşrulaştırmadaki kısır anlayış hızla terk edilmelidir.

Narin'in üzerinde durduğu önemli konulardan biri de, herkesin karanlıkta göz kırptığı, karnından konuştuğu ortamdan bizleri çıkaracak olan " …diyalog toplumu" olma yolunda hızla ilerlenmesidir. Birbirini anlayan bir toplum olmazsak, krizin yarattığı ciddiyetin faziletlerini öne çıkaramayız; bu fırsatı da heba etmemeliyiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar