CHP'nin 13 Haziran'cıları!
Bu köşeden zaman zaman ticari pazarlamanın konusunu aşan yorumlar ve analizler okumuşsunuzdur. Ama genellikle işin ucu gelir, pazarlamaya, yönetime veya stratejiye bağlanır. Bu kez okuyucuların affına sığınarak pazarlamayla doğrudan ilgili olmayan siyasi bir konuyu yazacağım. Bunu yazmamın nedeni, hem bir süredir gözlemlediğim, tanık olduğum, duyduğum bazı gerçekleri okuyuculara aktarma sorumluluğum, hem de kimsenin yazmadığı bu olayların bilinmesinde kamu yararı olduğuna inanmam.
Geçen hafta AKP ve CHP'nin seçim kampanyalarıyla ilgili değerlendirmemizde, CHP'deki örgüt yapısının zayıflığından söz etmiş ve CHP'nin "Halkın gönüllüleri" adıyla örgütlediği gönüllülerle örgüt yapısındaki bu zayıflığı aşmaya çalıştığını söylemiştik.
CHP'nin yeni yönetim kadrosuyla yüzde 30'a yakın bir oy oranı hedeflerken yüzde 26'lık bir oranda kalması, parti içinde yeniden kurultay tartışmalarına neden oldu. Seçimin hemen ardından eski genel başkan "suskunluğunu bozarak" Genel Başkan Kılıçdaroğlu'na "Ortada başarı yok, kendini kandırma" dedi ve kurultay kazanını kaynatmaya başlayan kurmaylarına destek için eski delegelerine işaret fişeği gönderdi.
Baykal, seçimin ertesi günü Posta Gazetesi'nden Candaş Tolga Işık'a yaptığı açıklamada, kendisinin ayrıldığı dönemde CHP'nin oy oranının anketlerde yüzde 29'a çıktığını belirterek Kılıçdaroğlu'nun doğru düzgün muhalefet yapamadığını, meydanı AKP'ye bıraktığını, sonuçta oy oranını yüzde 26'ya düşürdüğünü belirtiyor, "Örgüte 1 kuruş para vermediler. Ellerini kollarını bağladılar, çalıştırmadılar" diyordu.
Deniz Baykal derken, 1992'den beri kısa dönemler dışında neredeyse kesintisiz olarak CHP'nin başında bulunmasına rağmen partiyi "kerhen desteklenen" parti haline getirmek dışında hiç bir siyasi başarısı olmayan, iktidar olmaya çalışmak bir yana, partisinin önüne bir iktidar vizyonu koymaya bile gerek duymamış, yüzde 29'luk oy oranını ancak kamuoyu yoklamalarında görmüş Deniz Baykal'dan söz ediyorum. Hani "ne zaman iktidar olacağız" diye soran bir partiliye "iktidarı çok istiyorsan git AKP gir" dediği rivayet edilen, "oy için bu kadar şey yapılır mı" diye Kılıçdaroğlu'na çıkışan Baykal'dan. İşte bu Deniz Baykal, yeni yönetime yönelik olarak "başarısızlar" diyor ve "örgütü çalıştırmadılar" suçlamasını yapıyor.
Siyasi partilerde "örgüt" dediğinizde örgütün temelini, fiziki bir çalışma sahasına sahip olan ilçe teşkilatları oluşturur. CHP'nin mevcut ilçe teşkilatlarının büyük çoğunluğu halihazırda büyük ölçüde bizzat Deniz Baykal tarafından oluşturulan kadrolar tarafından idare ediliyor. Ve Baykal'ın sözünü ettiği bu "örgüt"ün (istisnalar saklı kalmak kaydıyla) çok büyük ölçüde "çalıştırılmadığını" değil "çalışmadığını" hatta "çalışmaya niyetli olmadığını" CHP'li CHP'siz herkes biliyor.
Dahasını söyleyeyim; CHP'nin içinde Kılıçdaroğlu ve ekibine karşı olan, Sav ve Baykal başta olmak üzere eski ekibi destekleyenlerin Kılıçdaroğlu kadrosunun başarısız olması için örgütü kasıtlı olarak "çalıştırmadığını" da herkes biliyor. Üstelik bu seçim sürecinde, "çalışmayan ve kimseyi de çalıştırmayan" bu takımın, kendilerine "13 Hazirancılar" adını verdiğini de herkes biliyor. İşte bugünlerde CHP içinden birilerinin çıkıp "Siyasi geleceğini partinin başarısızlığı üzerine kuran insancıklar var" demesi de buna dayanıyor. İl ve ilçe örgütlerinin aylardır bildiği bu "13 Hazirancılar"ın kim olduğunu merak edenler, 13 Haziran günü kimlerin "istifa" ve "kurultay" çığlıkları attığına bakabilirler.
"Peki, bu 13 Hazirancılar nasıl çalışmadı?" diye soranlar için küçük bir örnek vereyim. İstanbul'daki seçim sandıklarında görev yapacak sandık görevlileri için CHP İl Başkanlığı seçimden haftalar önce her sandığa bir kişi olmak üzere ilçelerden toplam 32 bin 145 kişilik isim listesi istedi. Seçim öncesinde YSK'ya bildirilen bu görevliler, seçime 10 gün kala, CHP'nin Beşiktaş'taki Seçim Koordinasyon Merkezi'nde çalışan gönüllüler tarafından tek tek arandı. Ve seçime sadece 10 gün kala görüldü ki, aranan toplam 32 bin 145 kişiden ortalama yüzde 20'si gerçekten sandık görevlisi olmayı kabul ediyordu. Üstelik çevre ilçelerde bu oran yüzde 10'lara doğru geriliyordu. Yani yüzde 80'lik isim, CHP ilçe teşkilatları tarafından bu kişilerden habersiz biçimde sandık görevlisi olarak bildirilmişti. Ortaya çıkan bu büyük boşluk, İstanbul İl Başkanlığı ve CHP Genel Merkezi tarafından İstanbul'daki CHP gönüllüleriyle temasa geçilerek mümkün olduğunca doldurulmaya çalışıldı.
İşte Baykal'ın eseri olan ve Baykal'ın "çalıştırmadılar" diye şikayet ettiği sevgili "örgüt" böyle bir örgüt. Dediğim gibi CHP'de seçim sürecinde elbette canla başla çalışan örgütler de vardı. Ama onlar zaten "13 Hazirancı" olmadığı için Sayın Baykal'ın "örgüt" tanımı içinde bulunmadıklarından bahsimiz dışındalar.
Kemal Kılıçdaroğlu "sol" dedikçe, "sosyal demokrasi" dedikçe hop oturup hop kalkan, "Atatürkçülük elden gidiyor" diye Deniz Baykal'a sarılan bu örgütü biraz daha tanımak istersiniz belki. Hatırlarsınız Kemal Kılıçdaroğlu yönetime geldikten sonra partiye üye olmayı kolaylaştıracağını, bundan böyle kimsenin kapıdan çevrilmeyeceğini söylemişti. Parti genel başkanı bunları söyledikten sonra partiye üye olmak için gelenler kapıdan çevrildi, üyelik formları doldurtulmadı, ısrar edip dolduranların üyelik formları deste deste kasalarda bekletildi, sonunda mümkünse kaybedildi. Sonuçta il başkanlıklarının ve genel merkezin talebi üzerine seçilen bir kaç kişi üye yapıldı, üyelik törenleri sırasında üye yapılmayan insanlara CHP rozeti takıldı ve daha neler neler...
Ha, bir de "örgüt"ün sola karşı alerjisinin yalnızca Parti Meclisi'nde veya Kurultay'da, mesela Fikri Sağlar'ın partiye kabul edilmemesi, Sezgin Tanrıkulu'nun delegelerin en az oy verdiği PM üyesi olması veya eski Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'in aday gösterilmemesi gibi olaylarda vücut bulduğunu sanmayın. İlçe örgütlerine giden sosyal demokratların, solcuların, sosyalistlerin "pis komünist, seni burada istemiyoruz" diye kovalandığını da bilin.
İşte Baykal'ın sözünü ettiği "örgüt" böyle bir örgüt. Birileri başarısız olsun da ben onların cesetlerini çiğneyip koltuğuma tekrar oturayım diyen, bu uğurda, iktidar partisinin deyimiyle "Aynı yolda yürüdüğü, aynı sudan içtiği" insanları arkasından hançerlemeye çekinmeyen bir örgüt. Ama bu ihanetin Kemal Kılıçdaroğlu'na yapıldığın sanmayın sakın. Bu ihanet, sokakta CHP'ye bir umut bağlayıp oy verenlere, gönüllü olup CHP için çalışanlara, seçim günü sandığa koşup oyuna sahip çıkmaya çalışanlara, bugün ve gelecekte sola, sosyal demokrasiye, sosyalizme umut bağlayanlara, kısacası halka yapılan bir ihanet.
Eğer CHP gerçekten "sol" ve "sosyal demokrat" bir parti olmak istiyorsa öncelikle halka ve yol arkadaşlarına ihanet edenleri içinden temizlemeli.