Çevre ve Şehircilik Bakanı ve ”veri eksikliği” sorunumuz
Bir sorunu çözebilmenin gerek şartlarından biri, o sorunun varlığını fark etme, fark ettiklerimizi bilgiye dönüştürme ve bildiklerimizi "anlama" düzeyine taşıyabilmedir. Anlamamız gereken önemli sorunlarınızdan biri, bu ülkede, "…devlet hesap vermez " algılamasının, devleti yöneten bürokrasinin ve siyasi yetkililerin zihin derinliklerine iyice sinmiş olması. Devletin karşısında bireyin önemi ve değerinin olmaması.
Gelişme düzeyi yükselip, insanlık değerleri kavrandıkça, bireyin önemi de kavranmakta, amaç-araç ayrımı yapılmakta, devlet aracının yurttaşın " doğru bilgiye erişebilme hakkını" koruması ve işler hale getirmesinin önemi kadar değeri de bilinmekte.
Ülkemizin değişik yörelerinde yaptığımız iş toplantılarında, "veri eksikliği" ve "karar sapmalarına" değinildiğinde, itirazlar yükselirdi: "Devlet yanlış rakam vermez!".
Devlet denen aygıtı soyutlaştıran ve idealize eden bu anlayış, devletin yanlış yapmayacak bir "kolektif akıl" olduğu ön kabulünden besleniyordu. Toplumumuz dışa ve dünyaya açıldıkça, devlet örgütlenmesinin de insan ve sermaye kaynağını etkin ve verimli kullanmanın araçlarından biri olduğu iyice kavranır oldu.
Zamanın ruhu farklılaştı; devletin aslı görevleri siyası irade temsilcileri tarafından doğru ve net bir anlatımla dillendirilmeye başlandı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, Bayramda, Hürriyet'den Erdinç Çelikkan'ın haberine yansıyan açıklamasında diyordu ki:
"Doğal SİT alanları, ulusal korunan alan sisteminin bir parçası olmasına rağmen Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın uzmanlık alanının dışında kalması nedeniyle, bugüne kadar doğa koruma ve biyolojik çeşitlilik ve peyzaj bütünlüğüne olan katkısı konusunda herhangi bir araştırma ve döküm yapılmamıştı…"
Çevre ve Şehircilik Bakanı, 648 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile belirlenen süreci tanımlarken; veri, enformasyon, bilgi ve anlama konusundaki "metodsuzluğu" olanca açıklığı ile kanıtlıyordu:
"… Tüm Doğal SİT alanlarına ait dokümanlar Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan teslim alınacak. Öncelikle korunan alanlarda boşluk analizleri ve temel araştırmalar yapılarak envanter oluşturulacak, ülkemizin korunan alan sisteminin standardizasyonu sağlanacak bu alanlardaki peyzaj ve biyolojik çeşitlilik özellikleri ortaya çıkarılarak tehdit analizine dayalı önceliklerle alana özgü stratejiler belirlenerek, geleneksel korumadan bilgiye ve elde edilen verilere dayalı bilimsel etkin korumaya geçilecektir."
Bireylerin, toplulukların ve toplumların yaşamında metot, insan ve sermaye kaynaklarını verimli kullanmanın en önemli aracıdır. Bu aracın önemini akılda tutabilecek bir anlatımla, "Metot o kadar önemsizdir ki, sadece esası etkiler"saptamasını çok sık yinelemek gerekiyor. İş yaparken, metodu konusunda biraz bilgi ve fikir sahibi olanların hak vereceğini sandığımız bir genelleme yapabiliriz: "Araştırma ve dokümana" dayanmadan, "boşluk analizleri" yapmadan, "temel araştırmalara" sahip olmadan, "envanter" oluşturmadan, "standardizasyon" belirlenmeden, "fırsat ve tehdit analizlerine" dikkat etmeden, "strateji" tasarlamadan yapılan işlerde "kararlılık ve sürdürülebilirlik" yaratamaz…
Ülkemizin her alanda bir numaralı sorunu, neyimiz olup olmadığına ilişkin bilgi eksikliğidir; bu eksiklik nedeniyle hayatın temel değişkeni olan "öngörme ve önlem alma disiplininden" bir hayli uzaklarda bulunuyoruz…