Çerkezköy'de bir okul
Kırk dört yıl önce eylülün son günlerinde, güneş Domaniç Yaylası'nın arkasında kaybolurken indiğim Eskişehir'de eski otogarın karşısında konakladığım köhne otelde sabahı sabırsızlıkla bekleyişim, anılarımın arasına hiç silinmeyenlerinden biri.
Bursa Eğitim Enstitüsü'nü bitirmiştim; çekilen kurada Eskişehir'de Tunalı Ortaokulu'na öğretmen olarak atandım. Ama Tunalı Ortaokulu'nun merkezde mi, bir ilçede mi, ücra bir köyde mi olduğunu sorduğum insanlar bilmiyordu. Haritalarda aradığımda Tunalı adında bir yerleşim yerine de rastlayamadım. Çaresiz bir otobüse atlayıp, mesleğe başlayacağım okulun yerini görmek için Eskişehir'e gittim; ama geç kaldığım için sabahı beklemek zorundaydım.
Sabah Tunalı Ortaokulu'nun adını sorduğum Kadir adında bir gençti; o okulu bitirmişti. Okulun Sakarya Caddesi'nde tren geçidinden sonra sağ tarafta olduğunu, yürüyerek on dakikada gidebileceğimi söylediğimde derin bir nefes aldım.
O günlerden bugüne koca bir ömür geçti; ilk mesleğim olan öğretmenlik, aklı geliştirmenin aracı olan okul, geleceğimizi yaratmanın en iyi malzemesi olan öğrenci, öğrenmeyi hızlandıran eğitim-öğretim araç gereçleri hiçbir zaman ilgi menzilimin dışına düşmedi.
Kulaklarımda hâlâ bugün çalan zillerin sesini duyarım. Çok az sayıda gördüğüm düşler arasında öğretmenler, öğrenciler ve okullar var.
Geçenlerde dostum Sadık Oğuz, Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi'ndeki toplantıya erken gitmemi, Mesleki Teknik Eğitim Merkezi'ni (METEM) gezmemi önerdiğinde, içimdeki ateşin korları rüzgarlandı.
Felsefeleri vardı
Türkiye Tekstil Sanayi ve İşverenleri Sendikası ve Tekstil Vakfı'nın okulunu gezerken, sonunda söylemem gerekeni başından itiraf etmeliyim: "İnsan böyle bir okulda öğretmenlik yapmalı!" diye düşündüm.Ülkemizin her yerinde, "…Türkiye'de işsizlik yoktur; mesleksizlik vardır!" diye haykırıyordum: Al işte hem teorik eğitimi verebilecek, hem de sanayicinin gereksinimi olan "nitelikli insanı" yetiştirebilecek olağanüstü bir altyapı.
Okulun bulunduğu coğrafyanın ne anlama geldiğini iyi bilenlerdenim. Eskişehir, Bursa, Çerkezköy ve Manisa Organize Sanayi bölgeleri otlarla kaplı tarla iken gelişmelerini izlemeye başlamış, bugüne kadar da gelişmeleri analiz ederek yazı yazmamış, konferanslar vermiş biri değil miydim?
Bu olağanüstü donanıma sahip okul, meslek insanı yetiştirmek için "tekstil mekatroniği" için çok ciddi bir adım… Böyle bir girişimin hayata taşınmış olmasının beni heyecanlandırmasından daha doğal ne olabilir ki…
Çünkü okulu kuranların ve yönetenlerin "felsefeleri" var… Ne yapmak istediklerini, nasıl yapacaklarını, ihtiyaçların ne olduğunu biliyorlar.
Almanya Federal Mesleki Eğitim Enstitüsü (BİBB) ile ortaklaşa çalışılarak, tekstil alanında son gelişmeler dikkate alınarak en ileri teknolojik donanım kullanılmışlar.
İplik-dokuma-örgü-boya-baskı-terbiye alanında uygulamalı Laborant-Tekstil Mekatroniği kuramsal ve uygulamalı olarak hayata taşınabilecek. Yapılan işin ayakları yere sağlam basıyordu; aşırı ve noksan değerlendirmeye prim verilmemiş.
Hem örgün, hem de yaygın eğitim-öğretimin gelişme kanallarını açan, onlara geniş olanaklar tanıyan bir yapı oluşturulmuş.
Giderek hızlanan, yoğunluğu ve derinliği artan rekabet koşullarında ülkemiz tekstil sanayiinin "yapı değiştirmesinde" yardımcı olacak bir yaklaşım ve yapılanmaya özen gösterilmiş.
Kendini programlayan işgücü
Jenerik emeğin (ihtisaslaşmamış sıradan emek) üretim dışına itildiği; tersine kendi kendini programlayan işgücünün önem kazandığı, böylesine bir eğilimin olası etkilerini göz önüne almadan güvenli bir gelecek yaratılamayacağı gerçeğinin altı daha başından çizilmiş.
Öğretmen, müfredat ve teknik donanım arasındaki üçlü denge gözden ırak tutulmamış.
Eğitim-öğretim kuramındaki gelişmeler incelenmiş, özellikle "öğrenci-çırak" ilişkilerinde geçmişten ders alınarak; daha sağlıklı geleceğin nasıl yaratılacağı düşünülmüş; o düşünceler hayata taşınma gayretine girilmiş.
Nusret Hızır'ın sözünü anımsayalım: "Felsefesiz iş yapabilirsiniz… Am tam, doğru, temiz ve bütünlüğü olan iş yapamazsınız!"
Çerkezköy'de gözlediğim de tam bu… Küresel değişmenin yarattığı eğilimler, o eğilimlerin fırsat ve tehlikeleri göz önüne alınmış… Ülkemizin kendi olanak ve kısıtları gözlenmiş. Sonra da fırsat ve tehlikeler ile olanak ve kısıtlar arasında "akılcı denge" aranmış. Okul böyle bir temel üzerine inşa edilmiş… Şimdi hepimize düşen görev, bu olağanüstü girişime hayat katmaktır… Onu ülkemizin geleceğine imza atan bir modele dönüştürmektir… Kasaba kültürünün kıskançlığa, pusu kurmaya, arkadan vurmaya, hasetliğe, fesatlığa, 'bende yok, başkasında da olmasın' ilkelliğine prim vermeden güzel bir altyapıyı üreten zenginliğe taşımaktır…
Herkese Çerkezköy'deki modeli incelemeyi öneriyorum…