Cep telefonum olmadan asla…
Sosyal medya ve internet olmadan hareket edemez hale gelmiş durumdayız. We Are Social (Digital in 2018) Raporu’na göre, ortalama bir Türk internet kullanıcısı günde 7 saatten fazla zamanını internete bağlı olarak geçiriyor. Türklerin internette her gün geçirdikleri ortalama 7 saatin yaklaşık 3 saati sosyal medya kanallarında geçiyor. Türkiye 51 milyon kullanıcı ile dünyanın en çok Facebook kullanan 9. ülkesi konumunda. Bu arada, Instagram kullanıcılarının tüm nüfusa oranına bakıldığında, dünyanın en çok Instagram kullanan ikinci ülkesi konumundayız.
Peki bu internet bağımlılığın hayatımızı nasıl etkiliyor? Aşırı teknoloji kullanımının olumsuz etkileri neler? Bu soruları DigiDetoks Sosyal Girişimi Kurucusu Tuğba Şengül’e yönelttim.
DigiDetoks; teknolojiden vazgeçmek anlamına gelmiyor. Teknolojiyi doğru kullanmak anlamına geliyor. Tuğba Şengül, “Teknolojinin bir iletişim aracına dönüşmesiyle birlikte başını telefondan kaldırmayan, hatta çocuğuna yemek yedirebilmek için telefon ya da tablet veren bireyler görmeye başladık. Bu noktada iletişim yetilerimizin dönüştüğünü ama bu dönüşümün sağlıksız ve mutsuz bireyler ortaya çıkardığını görüyoruz” diyor. Kontrolün tamamiyle kaybedildiği bu durumun, birçok hastalığı da beraberinde getirdiğini söylüyor Tuğba Şengül. Bunlardan en yenisi de “Nomophobia”… Yani cep telefonsuz kalma korkusu. Bir diğeri “fomo” adı verilen gelişmeleri takip edememe korkusu. Üçüncüsü ise Sibertronik; yani doktor muayenesi yerine internette tedavi yöntemlerini araştırma ve uygulama hastalığı. Şengül, bu hastalıklar hakkında şu bilgileri veriyor:
Akıllı telefonların artması ile yaygınlaşan hastalıklar
“Çağımızda teknolojiye dayalı en yeni hastalıklardan biri nomofobi. No mobile Phobia’dan türetilen nomofobi; cep telefonu ile sağlanan iletişimden kopmaktan aşırı korkma anlamına geliyor. Modern çağın en yeni hastalıklarından biri olan nomofobi, teknolojinin gelişmesi ve akıllı telefonlarda yaşanan artış sonrasında yaygın olarak görülmeye başladı. Özellikle okul çağındaki gençlerde oldukça sık görülen nomofobi, gençlerin psikolojik ve bedensel gelişimleriyle sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkiliyor ve okuldaki başarıyı düşürüyor.
Teknoloji kullanım süresi arttıkça çocuklar ve gençler giderek yalnızlaşıyor, sosyal gelişimleri önemli ölçüde geriliyor, yüz yüze ilişki kurmakta güçlük yaşıyor, öz güvenleri düşüyor ve de sosyal kaygı düzeyleriyle saldırganlık davranışları artıyor. Mahrumiyet korkusu daha da ilerlediğindeyse düşünce süreçleri bozuluyor, genel sağlık düzeyleri düşüyor, obsesif, depresif, kaygılı, düşmanca, fobik ve paranoid düşüncelerinin arttığı gözleniyor. Yeni dönem hastalıklardan bir tanesi de gelişmeleri takip edememe kaygısı, gelişmeleri kaçırma korkusu, yani fomo. Birey herhangi bir gelişmeyi takip etmemenin kendisi için bir eksiklik olduğunu düşünüyor. Sosyal medyada arkadaşlarının durumlarından haberdar olma isteğine karşı koyamıyor ve durumları sürekli takip etmeyi istiyor. Kişi gelişmeleri takip edemediğinde ise kendisini gergin ve kaygılı hissedebiliyor. Bir diğer hastalık ise; hastalık durumlarında doktor muayenesi yerine internette tedavi yöntemlerini araştırma ve uygulama hastalığı yani Siberhondrik. İnternette hem doğru hem de yanlış bilgilerin bulunduğu herkes tarafından bilinir. Ancak araştırma ve öğrenme içgüdümüz olduğundan özellikle sağlıkla ilgili konularda hafif veya yoğun bir kaygı düzeyiyle hemen doktora gitmeden internetten bakıp kendimizce öğrenmeye çalışırız. Bunu yaparken doğru bilgi, yanlış bilgi ayırt etmeyiz. Teknoloji ve internet bağımlılığı yaşayan insanlar öz kontrol seviyesi düşük olduğu için, siberhondrik hastalığına daha hızlı yakalanabiliyorlar.”
Dijital toksinler birikiyor
“Günümüzde teknolojinin ve dijital dünyanın insan hayatına sağladığı fayda ve kolaylıklar yadsınamaz. Yapılan birçok araştırmaya göre de buradaki kontrolsüz ve ölçüsüz kullanım, kişilerin fiziksel ve ruhsal sağlığına çok ciddi zararlar verdiğini ortaya koyuyor” diyen Tuğba Şengül, dijital detoksun nasıl uygulanacağını şöyle anlatıyor:
“Detoks denilince insanların aklına, yediğimiz yemeklere dikkat etmek ve işlenmiş gıdalardan uzak durmak gibi şeyler geliyor. Detoksu dijitalde de yapmak mümkün. Elektronik cihazların sinyalleri, teknolojinin aşırı ve kontrolsüz kullanımı vücudumuzda ‘dijital toksinler’ biriktiriyor. Günümüzde birçok insan; uyandığında ilk iş yüzünü yıkamak yerine telefonuna bakıyor, telefonunu bulamayınca mini kalp krizleri geçiriyor, gittiği mekanda menüden önce wi-fi şifresi istiyor, konseri izlemek yerine videoya kaydetmeye çalışıyor, arkadaşlarıyla muhabbet ederken bir yandan da WhatsApp’tan başkalarıyla mesajlaşıyor... Dijital dünyadan tamamen uzaklaşmanın mümkün olmadığının hepimiz farkındayız. Fakat dengeli ve doğru kullanırsak aklımızda, ruhumuzda ve bedenimizde oluşan fazlalıklardan kurtulmamız mümkün."
Mutsuz bireyler artıyor
Şengül, "Dijitalleşme mutsuz bireylerin çoğalmasını tetikliyor. Bugün etrafımızda yolda yürürken, işe giderken, metroya binerken başını akıllı cihazlarından kaldırmadan yürüyen yüzlerce insan görebilirsiniz. Doğru kullanılmayan teknoloji bireyleri yalnızlaştırıyor. Yalnızlaşan bireyler ise mutsuz oluyor. Bireylerin gitgide birbirlerine yabancılaşması, birbirinden hatta kendilerinden uzaklaşması ve iletişimin azalması iletişim kurulamayan ortamların doğurduğu en büyük sorun. Teknolojiyi doğru kullanmadığınız noktada dünyaya açılıp sesinizi duyurmanız ve dünyayı tanımanız mümkün değil. Yeni dönemde çocuklar ve gençler dijital dünyanın ortaya çıkardığı mesleklere ilgi duyuyorlar. Kariyer planlarını bu mesleklere göre yapan bireyler, örnek aldıkları kişilere internet üzerinden ulaşabiliyorlar. Onlara fayda sağlayacaklarını düşündükleri sayfaları ve blogları takip ediyorlar. Bu noktada ebeveynlerin ve öğretmenlerin çocukları ilgi alanlarına göre yönlendirmeleri çok önemli” diyor.