Cep telefonlarının iletişime verdiği zarar

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ [email protected]

Karanlığa konuşmak

Bir insan kaynakları kongresini yönetiyordum. Kongreyi açmak üzere büyük konser salonunda kürsüye çıktım. Birden beklemediğim bir şey oldu. Salondaki ışıkların çoğunu söndürdüler. Salon, loş bir havaya büründü. Sadece güçlü bir ışık üstümde idi. Ve konuşmama başladım. Loş ışıkta hayal meyal bedenleri fark edebiliyordum. Ama salondakilerin yüzlerini ve özellikle de gözlerini göremiyordum. Konuşuyordum, ama sanki boşluğa konuşuyordum. Adeta seyircisiz prova yapan tiyatro oyuncusu gibiydim. Yaptığım yorumların nereye gittiğini, nasıl karşılandığını bilemiyordum. Bir Arjantinli şairin, Antonio Porchia’nın dillendirdiği durum söz konusu idi: “Ben ne verdiğimi biliyorum; ama senin ne aldığını bilmiyorum.” Konuşmam bittiğinde alkış sesi ile birlikte salonun ışıkları yandı. Sanki bir başka dünyaya yaptığım yolculuktan geri dönmüş gibiydim. Ama itiraf etmeliyim ki, konuşmanın bitmiş olmasından çok mutlu olmuştum.

Bir çift siyah göz

Bir Türk inşaat şirketi bir ülkede büyük bir tesis yapıyordu. Sosyal sorumluluk projesi olarak da mühendislik öğrencisi kızlara bir eğitim programı düzenlemişti. Ben de bu eğitim programında iki günlük bir eğitim verecektim. Bunun için bu ülkede idim. Doğa, lokasyon bildiriminde sıcaklığı kullanıyordu; gecenin bir saatinde havalimanı terminalinden 40 derecelik bir sıcaklığa çıktığımda nerede olduğumu anlamıştım. Sabah 50 dereceye yakın bir sıcaklıktan geçip serinletilmiş arabaya kendimi attığımda da lokasyonumdan daha bir emin olmuştum.

Eğitim salonu şantiye binalarının içine yapılmıştı. Salona girdiğimde karşımda heyecanlı 30 genç kız buldum. İki tanesi hariç hepsinin başı örtülü idi. Ancak bir kişi daha bir dikkatimi çekti; simsiyah bir çarşaf giymişti. Bu çarşaflı öğrenci U düzeni içinde düzenlemiş masalardan en öndekine oturmuştu. Sırtı kapıya dönük olduğundan dolayı yüzünü görememiştim. Kürsü olarak kullanılacak masa, söz konusu U’nun açık ucuna konulmuştu. Bilgisayar çantamı masaya koyup katılımcılara “good morning” derken bir çift göz gözüme takıldı. Zaten bu siyah çarşaflı öğrencinin sadece gözleri görünüyordu. Elli yıla yakın bir eğitimcilik yaşamımda ilk defa böyle bir durumla karşılaşıyordum. Birden insan kaynakları kongresini açış konuşmam aklıma geldi.

Ancak burada durum daha bir farklı idi. Önümde koca iki gün vardı. Acaba ne olacaktı?

İki günlük süresince eğitimde o bir çift siyah göz hep gözüme takılı kaldı. Yüzünün mimiklerini göremedim. Ancak gözlerden gelen sinyallerle mesajımın hep alındığını gördüm.

Bu mühendis adayları genç kızlarla iyi bir iletişim kurmuştum. Ama en iyi iletişimim bu bir çift siyah gözle olmuştu. Çünkü iki gün boyunca hiç kopmadı. Hoca ile öğrenci arasındaki iletişim modeminin ışığı hiç sönmedi. İletişimde gözlerin önemini bir kez daha anladım. Eğitim bittiğinde katılımcılar alkışla teşekkür ettiler. Ancak bir çift siyah göz geldi ve “Benim için çok yararlı bir eğitim oldu; minettarım” deyip özel olarak teşekkür etti. Belli ki, pırıl pırıl bir beyindi. Ama onu kara çarşafa sokan zihniyete de yazıklar olsun dedim kendi kendime.

Sonuç

Yukarıda anlattığım olaydan sonra cep telefonlarının yüz yüze iletişime verdiği zararı daha bir anladım.

Yüz yüze iletişimde göz teması en önemli elementlerden birisidir. Yolladığınız mesajın alınıp alınmadığını gözden gelen sinyalle anlarsınız. Karşınızdaki kişi gözünüzü sizden ayırırsa iletişim bağlantısı kopar. Yolladığınız mesajın karşınızdaki kişinin neresine gittiğini, kişinin sizi dinleyip dinlemediğini veya neresi ile dinlediğini bilemezsiniz.

Evet, cep telefonları ile dünyanın öbür tarafındaki bir kişiyle iletişim kurabiliyorsunuz. Ancak cep telefonları yüz yüze iletişimin da canına okuyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019