CEO’lar “küresel kasabanın” sakinleri olmamalı
İnsanların nasıl davrandığını anlamaya çalışırken, kırsal kültür, kasaba kültürü ve kent kültürü değerlerini ölçü almak gerektiğini düşünürüm. Kırsal kültür somut üretime dayanır; tanımlıdır, aile ve topluluklar tarafından bir nesilden ötekine aktarılır. Kent kültürü, kurumların gözetim ve denetiminde, ilke, kural ve yasalarla belirlenmiş davranışları içerir; önemli ölçüde orta sınıflar tarafından temsil edilir. Kır ve kent kültürü arasında bir ara kültür olan “kasaba kültürünün”- ne üretim-odaklı ölçüleri vardır ne de kurumların gözetim ve denetimlerine yön veren ilke, kural ve yasaları.
Tanımlanmış ilke ve kuralları nedeniyle kır kültürünün ve kent kültürünün yönlendirdiği davranışlar daha kolay öngörülebilir. Kasaba kültürü ilke ve kurallardan yoksun olduğundan her türlü haksızlığa, adaletsizliğe ve sömürüye açıktır. Kasaba kültürünün tehlikeli yanı “yüzleşme özgüveninden” yoksunluktur; o nedenle pusu kurar ve arkadan vurur. Kasaba kültürü açıklıktan, açık anlatımdan ve kendine ayna tutmaktan korkar; ilkesiz gizlilik arkasına saklanır; ben de olmayan başkasında da olmasın kıskançlığından beslenir.
Büyük dönüşüm dönemleri, bir önceki istikrar dönemlerinin değerlerini aşındırır; ortak irade oluşumunu zorlaştırır; ortak yarar üzerinde birleşmeleri engeller; aklı emanet etmeyi yaygınlaştırır. Sorgusuz alkışlama, yanlışlar karşısında kulakları sağır eden sessizliğe gömülme gibi tutum ve davranışları olağanlaştırır. Büyük dönüşüm dönemlerinde öngörme ve önlem alma disiplini zayıflar, ödünsüz gözetim ve denetim yerini eş-dost kayırmacılığına bırakır; liyakat yerini yakınlığa, özgür düşünce de yerini itaat ve sadakata terkeder. Büyük dönüşüm dönemlerende gerektiği kadar kentleşmemiş ve kent kültürünü içselleştirmemiş topluluklarda “kasaba kültürü” bütün haşmetiyle kendini gösterir; toplumun bütün katmanlarına sinebilir. Büyük dönüşüm dönemlerinin belirsizlik ortamında sosyal, mekansal, zamansal ve deneysel mesafeleri ayarlama alabildiğine zorlaşır; o nedenle kadim Çin halkının büyük beddualarından birinde, “Tansı sizi büyük dönüşüm dönemlerinde yaşatsın” denir.
At izi, it izine karışınca
Büyük dönüşüm dönemlerinde “at izinin it izine karışmasına” kanıtlar arıyorsanız, bugün yaşadıklarımızda zengin örneklerini bulabilirsiniz: Yakın geçmişte, birileri bize ABD Başkanının “korumacı önlemleri” savunacağını, Çin liderinin “küreselleşme ve serbest ticaretten” yana tavır koyacağını söylese, söylenenleri “fantezi” olarak değerlendirir; muhatabınıza “saçmalama...” derdik.
Gelişmeler, “Zor dönemlerde insanlar önce ideal ve inançlarını yer” diyen özdeyişi doğruluyor. Köklü dönüşüm dönemlerinde ülke ve işyerleri yönetişiminin kalitesini bozan tutum ve davranışlar alabildiğine artar. Temel karekteri “belirsizlik” olan köklü dönüşüm dönemlerinde, kurum ve kuruluş yönetimlerinin “kasaba kültürü” tuzaklarına yakalanma olasılığı bir haylı artar.
Büyük dönüşümlerin yarattığı kriz koşullarında ülke ve işyerleri yöneticilerini analiz ederken, ‘küresel kasabanın sakinleri” arasına katılıp katılmadıklarına bakılmalıdır.Yöneticilerin “ küresel kasabanın sakinleri” mi, “gelecek tasavvuru olan ve kent uygarlığının mensubu” mu olduklarını anlamak istiyorsak, on üzerinden notlandıran bir değerlendirme yapabiliriz.
Görüşlerini kamuoyuna açıklayan iş yeri yöneticisi, “işini etkileyen eğilimleri öngörmüyor; eğilimlerin fırsat ve tehlikelerine ilişkin analiz yapmıyor ve açıklamalarına eğilimi analizleriyle başlamıyorsa” iki puanın üzerini çizmeliyiz. Eğilim analizi zihni model kurmanın varsayımlarını üreten, hayatın öz gerçeğine uygun karar üretmenin ilk basamağını oluşturan araçlardır; aynı zamanda bilincin temel bileşenlerinden biridir. Eğilim analizi yapmadan karar üretenlerin notunu kırmazsak, işinin hakkını verenlere saygısızlık etmiş oluruz.
Yöneticiler görüşlerini paylaşırken aradığımız ikinci ölçü, “ yaratmak istediği sonuca kurum ya da kuruluşu taşıyabilecek olan bileşenleri ve bağlamları tanımlamasıdır”. Anlatımda, yaratmak istenen sonuç tanımlanmıyorsa ya bilgi eksikliği vardır ya da gelecekte “öyle dememiştim” kıvırmasına hazırlık yapan bir şark kurnazlığı yapılmaktadır.Hedeflerini net olarak tanımlamayan açıklamalar yapanların da iki puanının üzerini çizmek hakkımızdır.
Alternatif tepkiler
Kurum ve kuruluşunun etkinliklerini anlatan yöneticisi, “ olası gelişmelere karşı alternatif tepki stratejilerinin neler olduğunu” söylemiyor; yuvarlak anlatımlarla geçiştirmeye çalışıyorsa, bilin ki hayatın öz gerçeğinden kaçınan “kurnazlık” yapılıyordur; iki puanının daha üstünü gönül rahatlığıyla çizebiliriz. Bir başka ölçü de “geri bildirim döngülerini tanımlamadır”. Geri bildirim döngüleri, dünya ile ilgili bir model kurgusu gerektirir; geleceğe ilişkin benzetimle- simülasyonlar- karar üretimine imkan verir ve ince ayarlar yaparak, sapmaları düzeltilen kararları işe entegre ederek ilerlemenin yollarını açar.Geri bildirim tanımlaması yapmayan analizlerle karşılaşırsanız, iki puanlık bir not düşürmek ananızın ak sütü gibi helaldır.
Beşinci ölçü,” ürün geliştirme, üretim ve kârlılık düzeylerine ilişkin açık angajmanlardır”. Kamuoyuna açıklama yaparken, ürün geliştirme, fiyat-maliyet dengelerini net olarak ortaya koymayan yönetici uzun dönemli geleceğimizi güven altına alma konusunda kendinden emin değildir. Yaratacağı ekonomik değerin uzun dönemli geleceği nasıl etkilediğini açıklamayan yöneticilerin iki puanlık notunu kırmazsak, haksız bir değerlendirmeye ortak oluruz.
Modelsizlik ve metotsuzluk
İnsan yaşamını zenginleştirecek ve kolaylaştıracak gelecek tasavvuru olan ve onu arka plan kaygılarına kurban etmeden açıklayan yöneticiler iş yerlerini ve ülkelerini güvenli geleceklere taşır. Biliyoruz ki, model ve metot sahibi olmayan yöneticiler; değişkenlerin günübirlik baskılarına göre karar alır; yanlış yatırım kararlarıyla ciddi kaynak israfına yol açarlar. İsrafçı yöneticileri anlamanın yolu, en azından yukarıda açıklanan ölçüleri kullanarak değerlendirme yapmaktır. Medyaya açıklama yapan bazı yöneticilerin modelden ve metottan yoksun saptırıcı açıklamalarına karşı tavır koyabilen toplumlar daha sağlıklı gelecek yaratır. Ölçü koyarak ve gerekçe üreterek değerlendirme yaparsak, hak etmeyeni yüceltmez, işin hakkını verene haksızlık etmeyiz. Daha önemlisi, küresel kasabalılar ile kent uygarlığını içselleştirenler arasında net ayırımlar yapabiliriz.